Metal dosyası | Kriz diye diye nasıl büyüdüklerini gözlerimizle görüyoruz
Önceki sözleşme dönemlerinden aşina olduğumuz şey "Fabrika ve sektör olarak çok zor bir süreçten geçiyoruz" gibi yalanlar. Oysa her gün ne kadar büyüdüklerini gözlerimizle görüyoruz.
Fotoğraf: Pixabay
Metal İşçisi
İzmir
Yüz binlerce metal işçisini ilgilendiren metal sözleşmesi süreci yaklaşırken, biz de fabrikada üretimi ve değişiklikleri yakından takip ediyoruz.
Fabrikamızda olan değişimleri inceleyerek bütün olarak metal iş koluna da bakabiliriz. Üretim süreçleri ve işyeri ilişkileri (İşçi sayısında azalma, eğitim ve üzerimizde takibin artması), teknolojik geliştirmeler (Üretim süresini kısaltma ve hatalı mal oranını azaltma) bakımından belirgin değişiklikler var. Bu değişiklikler hayata geçtikçe kime hizmet ettiğini de daha iyi anlamaya başladık.
İlk sorun daha can yakıcı olarak karşımıza çıkıyor. İş ve gelecek güvencesi tehdidi arttı. Fabrika isminden de kendimizden de bahsedemiyoruz. Kesinlikle işyeri sorununu dile getirmek yasak ve tehlikeli. Kriz yönetiminden bahsediliyor, bir çeşit olağanüstü hal gibi.
Ülkenin en kurumsal, iş organizasyonunda başarılı ve yurt dışında sektöründe lider firmalar ile çalışan fabrikada yaşananlar, tüm ülkeyi etkileyen ekonomik krizden çıkma politikalarını da ortaya koyuyor aslında.
YENİ DÜZENLEMEYLE PATRON İKİ KEZ KÂRA GEÇTİ
Diğer fabrikalardan da takip ettiğimiz, duyduğumuz, patronların krizin etkisini gidermek için kullandığı ilk yöntem işçi çıkarma. Böylece muhalif işçilerle, ağır şartlar nedeniyle rahatsızlanıp rapor alan, kısacası fabrikanın istediği gibi robotlaşmayan işçiler ile yolları ayırmanın fırsatı oluyor onlar için.
Bu işçilerle yollar ayrıldıktan sonra üretim koşullarında değişikliğe gidilmesiyle “kriz yönetimine” devam ediyorlar.
Bir fabrikasında 5 bin 500 birimin üzerinde ürün üreten fabrikamız, gün sonunda alıcısına gönderilmek üzere 4 bin ürünün ambalajını yapabiliyordu. Ürünün son prosesi ambalaj bölümünden önce son kontrol sistemi ile kaliteyi artırdı.
Ürünün son sürece gelmeden önce bir kez daha kontrole tabii tutulduğu ve “Ürünün basit hatalarına bant üzerindeyken müdahale edilmesini sağlayan” bu sistemle üretim sayısı 5 bine düştü, fakat ambalaja giren, alıcısına ulaşacak ürün sayısı 4 bin 500’e çıktı. Yani bantta tamir yapacak kadar hızlı çalışan işçilerle atık miktarını azaltarak ham maddeden elektriğe, makinelerin kullanımından iş gücüne kâr sağlarken, son sürece gelen ürün sayısını da artırarak iki kez kâra geçmiş oldu.
Üretim takibinin artması, işçi azaltmadan başka bir de teknolojik gelişim faktörü var. Fabrikada teknolojik gelişmelerin kullanılmasının hem maliyete hem de kriz ortamında diğer rakip firmalar ile rekabete etkisi bizim patron lehine.
Boyahanede kullanılan teknolojinin en kaba anlamı ile bir üst seviyeye çekilmesi ile bir ürünün boyanabilmesi için yeterli olan boya 10’da 1’ine indirildi. Böylece eski sürece oranla daha kaliteli sonuç elde edildi ve fabrikanın maliyetlerinde ciddi bir şekilde düşüş sağlandı. Üstelik bu yatırımlar kriz var yakınmaları arasında yapıldı. İşte size patronların kârlarını nasıl artırdıklarını gösteren, çıplak gözle görülebilecek örnek.
EĞİTİM KONUSU TASARRUF
Bir başka şey daha: Her yıl fabrikayı geliştirmek için bir konu seçen fabrikanın bir yıl önceki konusu “iş güvenliği” iken bu yılki konusu “tasarruf” oldu. İş güvenliği eğitimlerle oluyor. Bu eğitimlerde konuları daha hızlı ve çok çalışmak, bunu yaparken makinelere zarar vermemek, üretimi durdurmamak.
Bu seneki konunun “tasarruf” olması tesadüf değil tabii ki; alınan tedbirler(!) sayesinde işçilerin kullandığı iş güvenlik gözlüğünün dağıtımı 15 günden 1 aya, eldiven 2 günden 5 güne, maske ise günlükten 2 güne çekilirken üretim için kullanılan malzemeler dahi sayı ile dağıtılmaya başlandı.
İçinde işçilerin, ustabaşı, amir ve mühendislerin katılımıyla kurulan komiteler ile fabrikanın gidişatına yönelik çeşitli öneriler alınmaya başlandı. Bu komitelerden ise fabrika lehine en iyi çalışan komite ufak “tasarruf tedbirleri” ile, mesela sadece servis güzergahlarını yeniden düzenleyerek, servis sayısını sadece 2 tane düşürerek aylık maliyette 26 bin liralık bir kâr sağlamasına vesile oldu.
Fabrika yöneticilerinin, vardiya amirlerinin toplantılarda yaptığı “Zor dönemlerden geçiyoruz”, “Geleceğimiz için işimize sahip çıkmalıyız”, “İşçi çıkarmak istemiyoruz” şeklindeki konuşmaları ise bu aralar tavan yaptı. Bu vaazlarda sanki cehennem anlatılıyor. İşçilerin üzerinde gelecek ve iş kaygısı, stresi yaratılıp korkuyla çalışması sağlanıyor.
OYUN OYNARKEN BİLE SÖZLEŞMEYİ KONUŞMALIYIZ
Fabrikada makinelere bağlı çalışan robotların sayısının artırılması gibi çok ciddi maliyetlere yatırım yapabileceği, yeni açacağı fabrikanın son teknoloji ile donatılacağı ve bu hazırlığın milyon dolarlık bir yatırım olacağı bilgisi anlatılırken bir robotun işimizi almaması için robot olmaya özendiriliyoruz.
Sonuç olarak ilk cümlemize, yani yüz binlerce metal işçisi ile bir avuç metal patronu arasında olacak sözleşmede metal patronlarının önceki sözleşme dönemlerinden aşina olduğumuz şey; “Fabrika ve sektör olarak çok zor bir süreçten geçiyoruz, bu süreçte hepimizin fedakarlık yapması gerekecek. Yoksa bazılarınız işsiz kalır”, “Bu zammı verirsek batarız, rakiplerimizle rekabet edemeyiz, hepiniz işsiz kalırsınız”, “Fabrikamız kapanır, ekmeğinizden olmayın” gibi yalanlar. Oysa her gün ne kadar büyüdüklerini gören gözlerimizin gerçeği ile yüz yüzeyiz.
Biz metal işçilerine düşen ise aynı metal patronları gibi bir arada hareket etmektir. Bunun olanaklarını yaratmalı, metal işçilerinin kürsüsü olan Evrensel gazetesini tartışma platformu olarak kullanmalı, ünite temsilcilerinin olduğu yerlerde ünite temsilciliğini harekete geçirmeli, olmadığı yerlerde kurmak için harekete geçmeliyiz. Sosyal medyada, WhatsApp gruplarında, internet üzerinden oynanan oyunların sohbet odalarında dahi sözleşme süreci ile ilgili fikirleri paylaşmalı ve geleceğimize sahip çıkmalıyız.