08 Kasım 2019 07:48

Politik cinayet olarak işçi intiharlarının sınıfsallığı

Akademisyen Kansu Yıldırım, 4 kardeşin intiharının ardından işçi intiharlarının sınıfsal arka planını yazdı.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Kansu YILDIRIM

İstanbul Fatih’te, kardeş oldukları öğrenilen 48 yaşındaki Cüneyt Yetişkin, 54 yaşındaki Oya Yetişkin, 60 yaşındaki Kamuran Yetişkin ve 56 yaşındaki Yaşar Yetişkin kaldıkları evde ölü bulundu. Siyanür ile intihar ettikleri anlaşılan kardeşlerin ciddi maddi sorunlar içinde boğuştukları, müzik öğretmeni olan Oya Yetişkin’in maaşına haciz konduğu, bakkaldaki veresiye defterinde 2 bin 260 lira borç olduğu ve polisin olay yeri incelemesinden sonra BEDAŞ ekiplerinin evlerine gelerek iki aydır ödenmeyen 607 liralık elektrik faturası gerekçesiyle elektriklerini kestikleri basına yansıdı.(1)

“BİRDEN ÇOK FAİLİ BULUNAN POLİTİK BİR CİNAYET”

Subjektif bir değerlendirmede Yetişkin kardeşlerin psikotik sorunları olabileceği, ruhsal çöküntülerini birbirlerine yansıtabileceği, aynı hezeyanları veya sanrıları paylaşabilecekleri üzerine çeşitli yorumlar yapılabilir veya daha sonra ortaya çıkabilir. Ne var ki, objektif bir değerlendirmede muhakeme yeteneğini kaybetmemiş her kişinin gündelik yaşamda paylaştığı bir dizi sorunlar karşımıza çıkmaktadır: Aldıkları borcu ödeyememeleri, icra takibine yakalanmaları, maaşa haciz gelmesi; kısacası geçim sıkıntısı, borç, yoksulluktan ve çaresizlikten oluşan bir ekonomik sorunlar kümesidir.

Ramazan ayında eve yiyecek götüremediği için intihar eden Hacı Üruç’ten, ataması yapılmadığı için işsiz kalarak kendisini asan Kevser Abdülkadiroğlu’na, tarım işçisi olarak çalışan ve 8 aydır kirasını ödeyememiş yoksulluk nedeniyle intihar eden Emine Akçay’dan, “Ölümümden kimse sorumlu değildir. Çocuğuma kitap ve okul önlüğü alamadım.” notunu geride bırakarak kendisini asan Cemal Can’a, çok sayıda işçi intihar etmemekte, intihara sürüklenmektedir. Kapitalizmin yarattığı sömürü düzeni sadece iş süreciyle sınırlı değildir, yaşamları da sömürmekte, en önemlisi, insanlık onurunu çiğnemektedir. Isınmak için dışarıda bulunan kamyon lastiğini yakmaya çalışan Emine Akçay(2) gibi Yetişkin kardeşlerin de hiçbir kuruma sosyal yardım başvurusunda bulunmaması, maddi durumlarından kaynaklı sıkıntıları etrafla paylaşmamaları tesadüfi değildir. Çaresizliğin duyulmasını ve bilinmesini istemeyen insanların arkalarında bir yokluk hikayesi paylaşarak sessiz sedasız bu dünyadan ayrılmaları, birden çok faili bulunan politik bir cinayettir.

AKP’Lİ YILLARDA 4 BİN 481 KİŞİ İNTİHAR ETTİ

Sınıfsal eşitsizliğin en uç görünümü olarak Yetişkin kardeşlerin toplu intiharı bu nedenle soğukkanlı bir çerçeveden değerlendirilmek zorundadır.

Yetişkin kardeşlerin toplu intiharı bu bağlamda kendinden menkul bir vaka-i adiye değildir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 2013 yılında en az 15 işçi, 2014 yılında en az 25, 2015 yılında en az 59, 2016 yılında en az 90, 2017 yılında en az 89, 2018 yılında en az 73 işçi işyeri içinde ve işyeri dışında ise işe bağlı olarak intihar ederek yaşamını yitirmiştir. Son 6 yılda ise en az 351 işçi ağır çalışma koşulları, işsizlik nedeniyle intihar etmiştir. İşçi intiharlarının farklı zaman ve mekanlarda vuku bulmasına karşı benzer nedenlerden kaynaklandığı açıktır. Tekil vaka incelemelerinde de görüleceği üzere işçi intiharlarının merkezinde borç, işsizlik ve baskı parametreleri bulunmaktadır.(3)

Türkiye’de intiharların önemli nedenlerinden birisi geçim sıkıntısıdır. TÜİK’in ilgili istatistiklerinde “intihar nedeni” olarak “geçim zorluğu” ölçütü incelendiğinde AKP’li yıllarda, 2002 ila 2018 yılları arasında incelendiğinde 4 bin 481 kişinin intihar ettiği ortaya çıkmaktadır.

2008 Küresel Krizinin teğet geçtiğinin söylendiği yıllardan itibaren geçim zorluğundan kaynaklı intihar rakamları nispeten artış halindedir. “Geçim zorluğu”ndan kaynaklı olarak 2006 yılında 215 kişi intihar etmişken, 2008 yılında 289 kişi, 2009 yılında 318 kişi intihar etmiştir.

DURKHEIM’IN “ANOMİK İNTİHAR” ANALİZİ

İntihar üzerine analizlerde sıklıkla Emile Durkheim’ın tasnifine başvurulur. Konumuzla ilgili olarak bireyin içinde yaşadığı toplumdaki kurumları ve kişileri bir arada tutan normların parçalanması, bunu algılayış şekilleri, kuralsızlaşmanın artması nedeniyle intihar etmesi “anomik intihar” olarak değerlendirilir.(4) Toplumda ahlaki, moral, iktisadi sorunların artması, kuralsızlaşmanın tüm kurumlara sıçraması nedeniyle kızgınlık ve bıkkınlık durumundan kaynaklı intiharların dönemsel olarak ivme kazanması genellikle anomik intihar kategorisinde ele alınır. Bu bağlamda Durkheim’ın ilgili çalışmasında belirttiği üzere “intihar değil, intiharlar vardır.” ifadesi bu intiharların toplumdaki yapısal ilişkilerden kaynaklı olduğuna dair ipuçları vermektedir. İntiharların ve cinayetlerin “kriminoloji açısından tek ve bölünmez bir bütün” olmadığını, “birbirlerinden çok farklı çeşitler” içerdiğini söyleyen Durkeim’ın genel çerçevesi bir noktaya kadar açıklayıcıdır. Durkheim, anomik yani kuralsız intiharların ekonomideki bozulma veya refah artmasıyla ortaya çıkabileceğini, yoksulluk ve kriz olgusuyla ilgili olabileceğini belirtmektedir. Buna göre yoksullaşmanın neden olduğu çalkantılar dışında zenginleşme faktörü de intihara kapı aralamaktadır.(5) Ancak söz konusu tasnif analitik açıdan bütünlüklü bir sınıfsal içeriğe sahip değildir.

ÖRGÜTSÜZLÜK VE İNTİHAR İLİŞKİSİ

Kapitalist üretim ilişkilerinin hâkim olduğu toplumlarda sınıfsal eşitsizlik ve bundan kaynaklı olarak üretim ve bölüşüm ilişkilerinde bozulma intiharların sınıfsal yönünün göstergesidir. Bağımlı ve alt sınıfların gündelik yaşamda her gün maruz kaldığı (yoksulluk, işsizlik, itibarsızlaşma, ayrımcılık, dışlanma gibi) kapitalist şiddet, emekçileri belirli savunma mekanizmalarına arayışına yöneltir. İşyerinde patrona karşı veya kamuda yöneticilere karşı gizli senaryolar oluşturan emekçiler, kimi zaman açık meydan okuma biçimleri de geliştirirler. Örgütlü ve siyasal bilinci gelişkin işçiler, grev, iş bırakma, işyeri işgali gibi eylem tipleriyle açıktan meydan okuyarak kolektif öznenin bir parçası haline gelirler. Eylemliliklerini siyasi parti, sendika, dernek gibi yapılar üzerinden formel bir şekilde türetirler ve sürdürürler. Tekil işçiler ise sorunlarını çoğunlukla kendiliğindenci bir yöntemle, kendi başlarına veya eş-dost ilişkileri üzerinden (nepotik veya klientalist yollarla) çözümlemeye çalışır. Açık veya gizli senaryoların ve meydan okumaların çaresiz kaldığı durumlarda kapitalist şiddete karşı intiharlar otobiyografik deklarasyon biçiminde “sonnot” olarak belirginleşir. İşsizliğin, borcun ve duygusal parçalanmaların ivme kazanarak tahammül sınırlarını yıktığı işçilerin öfkesini politikleştirme biçimi, yaşamlarının yazgısının içinden dolaysız biçimde geçmektedir; ölümün bir sonnot veya ölümün kıyısına gelmenin bir ültimatom olduğu ancak haberler düştüğünde fark edilmektedir.(6) Tüm işçi intiharları, bu bağlamda, içerisindeki sübjektif ölçütlere rağmen, politik birer cinayettir.

45 YILDA İNTİHAR ORANI YÜZDE 60 ARTTI

Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamasına göre son 45 yılda intihar oranı yüzde 60 artmıştır. Her 3 saniyede 1 kişi intihar girişiminde bulunuyorken; her 40 saniyede 1 kişi intihar ederek yaşamını yitirmektedir.(7) Yine Dünya Sağlık Örgütü’nün bir verisine göre her yıl ortalama 800 bin kişi intihar ederek hayatına son vermektedir. Kritik detay ise, intiharların yüzde 79’u toplumun büyük kesiminin yaşadığı düşük veya orta gelirli ülkelerde gerçekleşmektedir.(8) İntihar oranındaki coğrafi sınıfsal dağılım, küresel servet dağılımı ile birlikte düşünülebilir. 2018 yılında dünyadaki 3.8 milyar insanın serveti yüzde 11 oranında azalmıştır. 2 bin 208 milyarderin serveti günde 2.5 milyar dolar artarken, 3.4 milyar insan ise günde 5.5 dolardan daha az parayla yaşamak zorunda kalmaktadır.(9) Nüfus yoğunluğunu göz önünde bulundurarak, 2018 Küresel Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi’ne göre Hindistan 364 milyon kişi ile dünyada en çok yoksul bireyin yaşadığı ülkedir ve Dünya Sağlık Örgütü'nün intihar raporuna göre Hindistan 217 bin fazla intihar rakamı ile ilk sırada gelmektedir.(10)(11)

“SÖMÜRÜ ORANLARINDAKİ FARKLILIK İNTİHAR ORANLARINA YANSIYOR”

Sermayenin dünya ölçeğinde yarattığı tahribat, küresel sömürü zincirindeki ülkelerin konumuna göre değişkenlik göstermektedir. Küresel artık değere el koyan ve doğal kaynakları sömüren ülkelerle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin bağımlı ve alt sınıflarında maruz kaldığı sorunlar birbirinden farklıdır. Toplumsal artığa el konulma biçimden paylaşılmasına kadar olan tüm farklar, işçi sınıfının kapitalist gündelik yaşamdaki koşullarını derinden etkiler. Tıpkı mülksüzleşme ve (göreli-artık değer) sömürü oranlarındaki farklılık, intihar oranlarına da yansımaktadır.

Kapitalist üretimin dünya ölçeğinde türdeşleşme süreci farklı olduğu için sınıfsal eşitsizlik görüntüleri de farklılaşmaktadır. Üretici güçler ile toplumsal üretim ilişkileri arasındaki çelişkiler arttıkça ve bu ilişkiler (devrim, iktidar değişikliği) değişmedikçe işçilerin köşeye sıkışmışlık hali de artmaktadır. Atomize olan, yalnızlaşan işçiler kapitalist üretim ilişkilerinin krizi içerisinde ruhsal ve duygusal gelgitler yaşamaya, örgütlü işçilerden daha fazla açıktır çünkü sorunlarını kendi imkanları dahilinde çözmeye çalışmaktadır. Ernest Mandel’den hareketle, teknolojik gelişmeye, küresel servetin -tekelleşerek- artışına rağmen eşitsizliğin, iş cinayetlerinin, yoksulluktan kaynaklı işçi intiharlarının artışını “geç kapitalizm çağı boyunca işleyen tüm bir toplumsal sistem ve üretim tarzının tarihsel olarak gerilemesi” olarak değerlendirebiliriz.

Kapitalist şiddet ve kapitalizmin gericiliği zenginler için yaşam olarak belirginleşirken, yoksullar için ölüm anlamına gelmektedir.

Not: Bu yazı ilk kez İSİG Meclisi’nin internet sitesinde yayınlanmıştır. Yazıda kullanılan ara başlıklar Evrensel’e aittir.

Dipnotlar:

1- “Maddi sıkıntı yaşayan 4 kardeş evde ölü bulundu”

2- “Yoksulluk ve İntihar: Emine Akçay”, Hafıza Kaydı

3- “İşçiler neden intihar ediyor?​”, Murat Çakır

4- “Egoist”, “altruist”, “anomik”, “fatalist” intihar. Emile Durkheim, İntihar, çev. Z. Z İlkgelen, Pozitif Yayıncılık, 2013

5- Emile Durkheim, sf. 241-248

6- İşçinin Yaktığı Kendi Bedeni mi: Birikim Stratejisi Olarak Bedenin Siyasal Sınırları Üzerine - Kansu Yıldırım

7- “İnsanlar Arasında Kendi Canına Kıyma: İntiharın En Yaygın 10 Nedeni”

8- “Suicide: one person dies every 40 seconds”

9- “Oxfam: En zengin 26 kişinin serveti, dünya nüfusunun yarısınınkine eşit”

10- 2018 Global Multıdımensional Poverty Index Result

11- Bu tip karşılaştırmaların mutlak olmayacağı, emprizm tuzağına düşme riski bulundurduğunu da eklemek gerekir.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

AYM'ye yılın 9 ayında 33 bin 118 bireysel başvuru yapıldı

SONRAKİ HABER

ABD'li diplomat ÖSO için "savaş suçu ve etnik temizlikle" iddiasında bulundu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa