Metin İlgün'ün ardından | Giden bir nesildir
Bütün emekçilerin eşit, özgür ve kardeşçe yaşadığı bir düzen; sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurulana kadar mücadelemiz sürecek ve bu mücadelede yaşayacaksın!
Fotoğraf: Emek Partisi
Giden bir nesildir,
Metin aramızda...
Ne kadar çok vurulduk,
ezildik,
yatırıldık, sürüldük ve toprağa düştük
savaşsız ve sömürüsüz bir
dünya uğruna...
Giden bir nesildir
Metin aramızda...
Ve aramızda olmaya devam
edecek,
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Metin’e Mektup / Hıdır Güyildar
Uzaklık ve yakınlık da kimi zaman görecelidir. Aynı mekanı/zamanı paylaştığınız insanlarla, kimi zaman çok uzaksınız. Aranızda bazen dağlar/ deryalar olur. Bazen de aranızda dağlar/deryalar, binlerce kilometre mesafe olsa da bir solukluk mesafe kadar çok yakınsınız. Amaçlarınız, felsefeniz aynı ise, ortak bir davanız varsa, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya kurmak için bir araya gelmişseniz, aradaki binlerce kilometrelik coğrafi mesafenin kıymeti harbiyesi kalmaz. Aynen yaşadığımız gibi ...
Sevgili Metin yoldaşım,
1977 yılında başlayan arkadaşlığımız/yoldaşlığımız böyle bir seyir izledi. 1980 yılında tutsak düştün. Aramıza devletin kalın duvarı, demirparmaklıkları girdi. Beni getirdiklerinde, 2 No'lu askeri cezaevinde yer kalmamıştı, R koğuşuna gelemedim. Bizim için 4 No'luyu açtılar. 1981’de çıktım. Zor ve hareketli yıllardı, biliyorsun. Ama yine de DGM salonlarındaki tutuklu bekleme odalarında, karşılaşırdık. “Yine mi sen” derdin, her operasyondan sonra. Araya yıllar girdi, cezaevi çıkışı sonrası, Gerçek’te yine buluştuk. Her İstanbul’a gelişimde evinde konaklardım. 06 plakalı beyaz Toros’la Beykoz’dan Sultan Ahmet’teki derginin bürosuna giderken, bizi Ankaralı “derinciler” sanan trafik polislerinin bize selama durmasına, saatlerce gülerdik.
Sevgili yoldaşım,
Doğduğun ve ilk mücadeleye atıldığın topraklara apansız geri döndün. Bilesin ki içinde Yusuf’un, Hıdır’ın, Hüseyin’lerin, Veli’nin, Erdal’ın, Yunus’un bulunduğu ve alnında kızıl yıldız taşıyan bir tabur seni karşılayacak. Kara gözleri parlayan Komır, sağ elini havaya savurarak, ‘senin ne işin var burada, şimdi gelecek zaman mı?’ diye sana sitem edecek. Hüseyin kanser-kapitalizmi mahkum edecek; Yusuf o gür sesiyle ‘faşizme ölüm, halka hürriyet’ diyecek; Filip, seni soru yağmuruna tutacak; Hıdır, İstanbul işçi sınıfını soracak; Erdal, sana Babuşkinlerini anlatacak; Yunus, Dersim’deki son durumu; Süleyman Demirci Kawa’yı ...
Sevgili yoldaşım,
Topraklarının kanla sulandığı, halkların kapısı Dersim’desin artık. İstanbul işçi sınıfı, partin, gazeten, Avrupa’daki yoldaşların seni özleyecek. Özleyecek ama bilesin ki, yas tutup oturmayacak; devrim ve sosyalizm galebe çalana kadar mücadeleyi sürdürecek. Kürdü, Türkü, Zazası, Lazıyla; Alevisi, Sunnisi, Ezidisi, ateistiyle bütün emekçilerin eşit, özgür ve kardeşçe yaşadığı bir düzen; sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurulana kadar mücadelemiz sürecek ve bu mücadelede yaşayacaksın!
Güle güle, sevgili yoldaşım,
Güle güle....