Metin İlgün ve bir fotoğrafın hikayesi
Emekli Maden İşçisi Şemsettin Küçük, Gerçek Dergisinin muhabirliğini yaptığı dönemden bir anıyla Metin İlgün'ü anlattı.
Fotoğraf: Evrensel
Şemsettin KÜÇÜK
Emekli maden işçisi
1990’lı yıllar... Bir yanda ekonomik kriz, öte yanda özelleştirme adı altında madenlerin o günkü yandaşlara peşkeş çekilmesi. Yani Zonguldak ve Karabük’ün hedefe konduğu yıllar.
Büyük Zonguldak grevinin sunduğu deneyle, madenciler hükümetin bu saldırılarına karşı da hareketlilik içindeydi. Karabük’te, sendika öncülüğünde, içinde valilik, esnaf ve düzen partisi temsilcilerinin de olduğu bir komite kurulmuştu. Karabük’te eylemler gerçekleşirken aynı şekilde Zonguldak’ta da eylem kararları alınmıştı. Buna göre işçiler çalışacak esnaf da yürüyecekti. Yani işçilerin olgunluk göstermesi ve işe gitmeleri isteniyordu! Bu karar o dönemin biz ileri işçilerine göre tam bir tuzaktı. Bu eylemin esasında bir yasak savma ve işçileri kendi sorunlarından uzak tutma amacı taşıdığını söyledik. Saldırıları ancak işçilerin öncülüğünde ve tüm halkın katılımı ile püskürtebileceğini ifade ettik ve alınan karara tepki gösterdik. İş bırakarak eyleme katılmak için hazırlık yaptık. Pankartlarımızda “Krizin faturası işçi ve emekçilere değil patronlara” talebini öne çıkardık.
‘YARIN NASIL GEÇECEK?’
Eylemin başlayacağı gece heyecandan uyuyamıyordum. İşçileri eylemden uzak tutma çabaları ve başarabilecek miyiz endişesi de buna etkendi. Gece saat 02:00 civarında ev telefonum çaldı, arayan Metin’di. “İstanbul’dan geldik, sendikadayız, bizi otele yerleştirecekler ama biz madenci evine misafir olmak istiyoruz” dedi. İşte o an bendeki endişe yerini başka bir heyecana bıraktı: Başaracağız fikri üstün gelmişti.
Geldiler kucaklaştık, Metin hemen konuya girdi: “Yarın nasıl geçecek?” Hem gelişmeleri hem de sabah yapmak istediklerimizi anlatırken Metin’in gözlerindeki ışıltı bugünkü gibi gözümün önünde. Müthiş heyecanlanmıştı. Ben sabah 05:00 gibi evden çıkacağımı ve onların biraz uyuyup yürüyüşe gelmelerini söyledim. Metin “Ben uyumam yahu, uyuma zamanı mı!” diye karşılık verdi. Ben “Arkadaşlar, orası şehre 4-5 kilometre uzak, biz yürüyeceğiz zaten, buradan geçeceğiz...” falan dedimse de kabul ettiremedim. “Şimdi sen git biz sonra geliriz” dedi Metin.
İşler beklediğimizden de olumlu gelişti, üretimi durdurmuş yürüyüşe geçmiştik. Daha 500 metre bile yürümemiştik ki Metin ile göz gözeydik. Megafondan işçilere, Metinlerin GERÇEK dergisinden geldiğini anons ettim. İşçiler yoğun ilgi gösterdi. Bu an bende tarifi imkânsız duygular yaratmıştı.
Merkez ambarlarının önüne gelindiğinde, kortejimiz sloganlarla içerdeki işçileri eyleme çağırdı. Sonra da merkez atölyesi işçilerini eyleme çağırdık. İşte görmüş olduğunuz bu fotoğraf, tam da merkez atölye işçilerinin dışarı çıkıp korteje katıldıkları andır. Tren yolu köprüsünün üzerinden deklanşöre basan kişi ise Metin’di. Günlerdir hummalı bir şekilde devam eden çalışmamızın karşılığı bu fotoğrafla gösterilmişti. Gerçek dergisi bu anı kapak yapmış, krize karşı işçi ve emekçilerin hangi yoldan yürümesi gerektiğine işaret etmişti.
Hatırlıyorum: Metin arada bir korteje giriyor, işçilerle konuşuyor, en güzel görüntüleri yakalayabilmek için yer kolluyordu... Kortej alana girdikten sonra Metin’i gözden kaybettim. Kozlu işçileri ile tanışmış, işçiler onu ocağa indirmişler. Geldiğinde gece olmuştu, çok mutluydu, bir an evvel İstanbul’a dönüp haberi yetiştirmek istiyordu. Fotoğraf derginin kapağıydı ve Metin bana o gün müthiş bir moral ve güç kaynağı olmuştu.