Böl, topla, çarp, çıkar; Sonuç işsizlik
Arif Koşar
SUNU: AKP’nin yol haritasından istihdamın vehametine
30 Eylülde gerçekleştirilen AKP 4. Olağan Kongresinde basın mensuplarına “AK Parti” amblemi taşıyan zarflar içinde, iki sayfalık, 63 maddeden oluşan bir metin dağıtılmıştı. Bu metinde yazılanları ne kürsüden Başbakan Erdoğan söylemişti, ne de kulislerde konuşulmuştu. Ne kadar önemli olabilirdi ki? Ama yol haritası olarak ilan edilmişti bile...
Önümüzdeki iki yıl içerisinde üç seçimden oluşan maratona hazırlanan AKP ve Başbakan Erdoğan, kürsüden milliyetçi ve Osmanlıcı motifleri ağır basan bir konuşma yaparken, demokrasi, insan hakları, aş-iş bekleyen, söylenenlerin somut bir karşılığını yaşamında görmek isteyen milyonlara da iki sayfalık kağıt parçasını uzatmıştı. Bu kağıt parçasının tamamıyla değil yalnızca 4 maddesiyle ilgiliyiz. İstihdamla doğrudan ilgisini kurabileceğimiz 4 madde: (37) İşsizliğin yüzde 5’e indirilmesi, (40) Kadınların işgücüne katılımının yüzde 38’e çıkarılması, (42) Kayıtdışı istihdamın yüzde 15’e düşürülmesi, (43) İş ve Meslek Danışmanı sayısının kısa vadede 4 bine çıkarılması...
Vaatler ‘iddialı’. Halkın artık vaatlere doyduğu bir memlekette hem bu vaatleri, hem de bunların arka planını dosyamızda çeşitli yönleriyle soruyor ve sorguluyoruz.
Velhasıl, işsizlik konusundaki hedef hem iddialı, hem de her iddialı olan şey gibi sorgulanmaya muhtaç. Birkaç yönden ele alınabilir. Öncelikle bu hedef gerçekçi midir? İkincisi, bu hedefe ulaşmak için nasıl bir yol izlenmesi planlanmaktadır?
Birincisinden başlayalım… Tabi, yüzde 5 işsizlik hedefi, bugüne dair değil… Bilinmeyen bir gelecek olarak niteleyebileceğimiz 2023 yılına ait. Böyle olsa da, bu hedef işsizliğin önemli oranda ve düzenli bir biçimde azaltılacağı iddiasını taşıyor.
BÜYÜME İŞSİZLİĞİ AZALTIR MI?
Bunu biraz daha yakından inceleyelim. Hükümet 2012 yıl sonu büyüme hedefini yüzde 4’ten 3.2’ye indirdi. Bu Türkiye gibi gelişmiş kapitalist ülkeler sınıfına girmesi mümkün olmayan ve “gelişmekte olan” bir ülke için oldukça düşük bir rakam. 3.2 oranında bir büyüme örneğin İngiltere için devasa bir rakamken Türkiye için hayli düşük bir orandır. Türkiye’nin 2009 yılından itibaren büyüme rakamlarının yıllık ortalaması yüzde 8’in üzerindeydi. Bu rakamlarla bile işsizlik ortalama yüzde 10 civarındaydı. Orta Vadeli Programda açıklanan büyüme hedefleri ise 2013 için yüzde 4, 2014 ve 2015 yılları için yüzde 5… Bu hedeflerde Avrupa ve dünya ekonomisinde içinden çıkılamayan kriz etkilerinin göz önünde bulundurulduğu söylenebilir. Ancak, hükümetin neoliberal desturlar kitabının giriş kısmında dahi “böyle bir büyüme temposuyla işsizlikte ciddi bir düşüş öngörülemeyeceği” söylenebilir.
Ayrıca her büyümenin de işsizliği azaltmadığı ortadadır. Türkiye 2008 krizinin ardından yaşadığı hızlı büyüme döneminde işsizlik azalmak bir yana yüzde 10 düzeyinde seyretmiştir. Dolayısıyla büyüme ve işsizlik arasında doğrusal bir ilişki yoktur. Bu nedenle ‘yoksulluk yaratan büyüme’ ve ‘işsizliği azaltmayan büyüme’ kavramları literatürdeki yerini çoktan almıştır. Türkiye’nin büyümesi de istihdamın arttırılması ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine değil, sıcak para, kredi, yoksulluk ve emekçilerin verimlilik adı altında yoğun bir sömürüsüne dayanmaktadır. Sonuç olarak hükümetin, bu perspektif ve politikalarıyla, kısa ve orta vadede işsizlik oranlarında önemli bir iyileşme mümkün gözükmemektedir.
İŞSİZLİĞİ DEĞİL GÜVENCEYİ AZALTIR
İkincisi ve konumuz açısından asıl önemli olansa, hükümetin ‘işsizliği düşürme’ stratejisinin kendisidir. Stratejinin iddiası işsizliği düşürmektir. Tercümesi ise; çalışanların işsizlik korkuluğuyla her türlü kazanılmış hakkının ortadan kaldırılmasıdır. Nasıl mı?
Hükümetin 2010 yılında hazırladığı Ulusal İstihdam Stratejisinde, istihdamı arttırmanın temel yöntemi olarak esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması öngörülüyor. Geçtiğimiz günlerde Başbakan Yardımcısı Ali Babacan tarafından kamuoyuna açıklanan Orta Vadeli Programda da esnek çalışma konusu önemli bir yer tutuyor.
Tabii, hükümetin hazırladığı strateji, kendinden menkul değil. İki anlamda: Birincisi yıllardır TİSK, MESS gibi patron örgütleri esnek çalışmanın daha geniş bir biçimde uygulanması için raporlar ve tasarılar hazırlıyorlar, hükümetle yakın temas içindeler ve birçok düzenlemeyi kabul ettirdiler. Çalışma yaşamında da büyük oranda uygulanıyor. İkincisi, strateji, başta Avrupa İstihdam Stratejisinin doğrudan sahibi olan AB ve OECD gibi kuruluşların yönlendirmelerinden oluşuyor.
PATRONUN DUYARLILIĞI!
Senaryonun (ki bu büyük oranda uygulanmaya başlamıştır) diğer kısmı ise çalışma yaşamının bütünsel bir dönüşümüne odaklanmaktadır. Buna göre en büyük ‘bela’ iş güvencesidir, sendikalardır, işçileri keyfince çalıştırma ve işten atmanın önündeki engellerdir. İşte, bu nedenle Türkiye’nin özgün koşullarında bir nevi iş güvencesi işlevi de gören kıdem tazminatı masadadır. Bu, hedeflenen kuralsız çalışma yaşamında patronlar için ortadan kaldırılması istenen önemli kazanımlardan birisidir.
Bu kapsamda esnek çalışma uygulamaları arttıkça, göreceli olarak ücretlerin düşeceği, fazla mesai mefhumunun ortadan kalkacağı, üretimin tamamen patronun ihtiyaçlarına göre düzenleneceği için kârların artacağı, bununla birlikte yeni yatırımların olacağı varsayılıyor. Aslında varsayımın birinci kısmı doğru. Emekçilerin gelirleri ve patronlar açısından maliyetleri esnek çalışmayla azalır. Ancak bu yeni istihdam olanakları açılacağı anlamına gelmez. Çünkü burada söz konusu olan patronların işsizliğe karşı ‘duyarlılıkları’ falan değil kâr hesaplarıdır.
PATRON NE İSTERSE O!
Keza sendikalaşma, çalışanların haklarını korurken patronların kâr hesaplarına ‘ufaktan’ çomak sokmaktadır. İşte son olarak Mecliste kabul edilen Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Kanunundaki sendikal tazminatı ortadan kaldıran düzenleme bu nedenle yasalaşmıştır.
Patronlar istemektedir ki, “işçiyle yaptığım sözleşme de bağlayıcı olmasın, en fazla bir yıllık olsun, istediğim zaman işten atabileyim”. Hatta mümkünse bu da olmasın, işçiyi özel istihdam bürolarından kiralayıp, işçiye dair hiçbir sorumluluğu, işçinin de hiçbir hakkı olmasın… Daha da uzatılabilir…
Özetle, istenen çalışma yaşamı, patronun hiçbir maliyete katlanmadan işçiyi istediği zaman işe alabileceği, istediği zaman da işten atabileceği tam bir güvencesizlik koşuludur. İhtiyacına göre yarı zamanlı, ihtiyacına göre geçici, ihtiyacına göre taşeron işçi kullanma konusunda hiçbir yasal kısıtlama istememektedir. İşçilerden beklenense teknolojik gelişmelere ayak uydurup hiçbir güvencesi de olmadığı için kölece çalışmaktır.
RAKAMLARA TAKLA!
Ancak bu senaryonun sonunda fena da olmayan bir vaat vardır: İşsizlik azalacak…
Öncelikle hedeflenen işsizliğin azaltılması değil işsizlik rakamlarının azaltılmasıdır. Esnek çalışmanın ne işçilere, ne de onların bir parçası olan işsizlere bir faydası yoktur. İşsizliğin azalmasıyla kastedilense işçinin 3 gün çalışıp 3 gün işsiz kalması, ya da haftanın belirli saatleri çalışıp buna mukabil ücret alması, hiçbir hak ve güvencesi olmayan bir çalışma yaşamı…
İşte bu koşullarda işsizliğin azaltılması. Böyle bir azaltma, ancak rakamlarla oynamaktır. ‘İşsiz’leri işsiz olarak kabul etmeyip, işsizlerin sadece bir bölümüyle hesap numaraları yapmaktır. Ayda bir gün çalışan ya da ümidini kaybettiği için iş aramaya ara veren işsizleri hesaba dahil etmeden rakamlara takla attırmaktır.
Diğer yandan işsiz ile çalışan, kayıtdışı ile kayıtlı işçi arasındaki farkın giderek belirsiz hale gelmesidir. Patronların esnek çalışmayla ilgisi de işsizliği azaltma ‘sorumluluğu’ndan değil çalışanların haklarını gaspedilmesiyle doğrudan ilgilidir.
ULUSU İSTİSMAR STRATEJİSİ
Türkiye’de istihdama ilişkin ‘tutarlı’ bir politika bütünlüğünün sağlandığı ilk metnin Ulusal İstihdam Stratejisi olduğu söylenebilir. Öyle tutarlı ki; patronların yıllardır çalışma yaşamına dair bütün taleplerini içeren bir strateji olarak biçimlendirilmiş. Türkiye’de hızla ortaya çıkmasını sebebi ise AB müktesebatı çerçevesinde Avrupa İstihdam Stratejisinde (AİS) yer alan üye ve aday üye ülkelerin ulusal istihdam stratejilerini hazırlama zorunluluğu. Stratejide kıdem tazminatının kaldırılmasından bölgesel asgari ücrete, üst üste belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasını yasaklayan düzenlemenin kaldırılmasından taşeronlaştırmaya dair kısıtlamanın gevşetilmesine kadar birçok hak gaspı yer alıyor. Ayrıca kısmi süreli, part time, çağrı üzerine çalışma, tele çalışma, evden çalışma, özel istihdam büroları üzerinden çalışma gibi pek çok esnek çalışma biçiminin yaygınlaştırılması da strateji ile bir programa bağlanıyor. Hükümet stratejinin tamamını uygulamak yerine işçilerin tepkisine ve sendikaların tavrına göre parça parça ve zamanı geldiğinde yasalaştırıyor.
KISMİ SÜRELİ ÇALIŞMA
Kısmi süreli çalışma, en eski ve yaygın olarak uygulanan esnek çalışma biçimidir. Kısmi süreli çalışma, normal çalışma süresinden daha az sürede yapılan çalışmadır. Hükümetin istihdam stratejisinde bu çalışma biçiminin yaygınlaştırılması önemli bir hedef. Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat verilerine göre, 2009 yılında kısmi süreli çalışan oranı AB-27’de yüzde 18.8’dir. Kısmi süreli çalışmanın en yaygın olduğu ülkeler arasında Hollanda (yüzde 48.3), İsveç (yüzde 27), Almanya (yüzde 26.1), İngiltere (yüzde 26.1), Danimarka (yüzde 26) ve Avusturya (yüzde 24.6) bulunmaktadır. Türkiye’de ise kısmi süreli çalışan oranı yüzde 11.3 olmakla birlikte, ücretsiz aile işçileri hariç tutulduğunda bu oran yüzde 3.6’ya inmektedir.
Kısmi süreli çalışma esnek istihdam biçimlerinden en çok önem atfedilenlerinden birisidir. Kısa sürelerle çalışanlar, ücret, sosyal güvence, vasıflılık, işyerinde yükselme gibi konularda tam süreli çalışanlara göre dezavantajlı konumdadır. Ki, strateji tam da bu dezavantajın istihdam için bir olanağa dönüştüğünden hareket etmektedir. Kısmi süreye göre ücret de, sosyal haklar da kısmi olmaktadır.
YARIN: Murat Özveri ‘kayıt dışılığı’ değerlendiriyor
evrensel.net
Evrensel'i Takip Et