17 Kasım 2019 05:51

Amerika öyle değil böyle fethedilir!

Mustafa YALÇINER

İlk diye bilinen ünlü kaşif Cenovalı Christopher Columbus’tu. Hindistan’a yol ararken, Karayiplerle L. Amerika kıyılarına ulaştı. Fethetti mi? “Girişti” ve kıtanın sakinlerinden epey yerli öldürdü, ama fatih olamadı. Küçük bir koloni, hepsi o. Nereye geldiğini bile anlayamadı.

Farkı anlayıp Amerika’ya “Yeni Dünya” adını takan Floransalı Amerigo Vespucci oldu ve kıtaya adı verildi.

Önce gelenler de vardı. İlk gelenlerin, 15-16 bin yıl önce “geç buzul çağı”nda Sibirya steplerinden Alaska’ya geçit veren Bering’ten Amerika’ya ulaşan Asyalı avcılar olduğu ileri sürülür. Genetik izlerce doğrulanan göçle gelenler zorlandıkça güneye doğru inmişlerdi. İyice ilerleyenler Azteklerle Maya ve İnkaların, az kuzeyde yerleşenlerse Kızılderililerin atalarıydılar.

Vikinglerden de gelen oldu. Kolumbos’tan 500 yıl kadar önce Grönland’dan ilk gelenin Bjarni Herjolfson, sonra tayfasıyla Amerika’da yerleşenin ise Lerf Erikson olduğu söylenir.

Sibirya’dan gelenler fatih değillerdi. Kimsesiz topraklara yerleşip neredeyse Avrupa nüfusu kadar çoğaldılar. Viking Larf ve tayfaları savaştılar, ama kabilelerden biri oldular.

16. yüzyılın başında Avrupa’dan zırhları, atları ve tüfekleriyle gelenler, kıtanın fethine giriştiler, kırımlar yaptılar. Kıtanın güneyinin çeşitli bölgelerinde, İnka egemenliğine son veren İspanyollar yerli halka kendi köleliklerini dayattı. Kabul etmeyenler, Küba’daki gibi, tümüyle yok edildi.

İspanyollar Latin Amerika’yı fethe giriştiler. Kuzeye ise İngilizlerle Fransızlar geldi. Geç ama hızlı göç batı kıyısından başlayıp altın ve petrol bulundukça Pasifik kıyılarına kadar ulaştı. Fatihler, kendilerine gelecek arayan ve hızla tarımla hayvancılık, ticaret ve sanayide meta ekonomisi ve giderek kapitalizmi geliştiren Avrupalılar oldu. Kızılderilileri katletmeye girişen fetihçiler, ilk yerleşimciler olan ve kapitalizmle burjuva devleti aşağıdan kuran kovboylardı. Bu “ilerleme”nin üzerine oturan İngilizler, 18. yy’ın ikinci yarısındaki bağımsızlığı önleyemediler. Kuzeyin kapitalistleri, sonra, iç savaşta güneyin köleci konfederasyonunun da üstesinden gelerek birliği sağladı.

Kurucu Babalar’ın ardından asıl fetihçiler sökün etti. Petrol sanayii, demir yolu, posta ve taşımacılığın yanında neredeyse her yerleşim merkezinde pıtrak gibi biten bankalar Amerikan mali sermayesinin oluşması ve tekelleşmesinin dayanakları oldu. Üzerine otomotiv sektörü oturdu ve tekelci kapitalizmin gelişmesi hızlandı. Belli başlı kentlerin Standart Oil’leriyle Rockefeller, yine onunla bağlantılı City Banklar, J. P. Morganlar, DuPontlar, otomotiv kralları Fordlar ve diğerleri Amerika’nın gerçek ve ünlü fatihleri oldular.

İlk emperyalist savaş bunların dünyayı fethe çıkmalarının önünü açtı. İkinci Büyük Savaş’tan zaferle çıkan asıl emperyalist güç de onlardı. ’80’lerin sonunda tümüne kendisini dayatan Amerikan mali sermayesi, yeni rakipler palazlanıncaya kadar, bir dönem, fethettiği dünyanın başlıca hakimi oldu.

Şimdi Rusya toparlanıyor. Asıl Çin hızla yükseliyor ve şimdilik dünyayı ekonomik olarak fethediyor. Almanya ve Fransa pay peşinde. Ve AKP Türkiye’si!.. Cürmüne bakmadan, o da pay istiyor. Hiç değilse, bölgede. Irak’ta, Suriye’de. Somali’de, Afrika Boynuzu’nda.

Yandaşlar yamanlar! Boynundan büyük iddialarıyla, bölgeyi paylaşmak için “horoz dövüştüren” asıl rakipler Amerika ile Rusya’yı birbirine düşürüp aradan sıyrılarak pay kapma çabasındaki AKP hangi açmaza düşse yine kolunu havaya kaldırıyorlar. Kolu kanadı kırılsa bile, yine bulup buluşturup havaya kaldırıp hava atıyorlar.

Ne Vespucci ne Rockefeller’le Ford ne de başkası! Yandaşlara bakarsanız, Amerika’yı fethe Erdoğan çıktı ve zaferle döndü!

Bakmayın Trump’ın Hilal Kaplan’a “Gazeteci olduğunuza emin misiniz?​” diye sorduğuna. Siz Hadi Bey’i dinleyin. Ya da kanalın kadrolu “siyaset bilimcisi” Prof. Hacı Yaşar’a kulak kabartın. Ne müthiştiler öyle CNN’de? Bir Halime Hanım eksikti. Tam bir “Akıl Çemberi”ydi doğrusu!

Biri, Habertürk TV’de başka bir AKP’linin “Böyle bir mektup TV’de okunmaz” deyip CHP’li Aksünger’le kavga edecek kadar berbat bulduğu mektubu “Erdoğan iade etti” diye iddia etti. Emekli büyükelçi “Diplomaside bu olmaz, kavga nedenidir” deyince, bir diğeri, elini afili bir jestle yandan aşağı doğru sallayıp fırlattığını ima ederek, “Masaya bıraktı” dedi.

Oysa mektup Beyaz Saray’daki ortak basın toplantısında sorulmuş.. Erdoğan, sadece “takdim ettim” demiş ve içeriğiyle ilgili, başka hiçbir şeyin değil.. Ama yalnızca ekteki “General Kobani’ye yazılmış mektup” üzerinde durarak onun Öcalan’ın manevi oğlu olduğunu belirtmekle yetinmiş.. Ve ne Trump’ın “kabalığı”ndan ne ekonomiyi mahvetme tehdidinden söz etmişti. Amerikalıların araştırma konusu ettiklerini belirttikleri, Kılıçdaroğlu’yla Akşener’in “Açıkla da millete sataşmasınlar” dedikleri “mal varlığı” üzerinde hiç durmamıştı örneğin.

Trump’ın “hallederiz” dediği S-400 dolayısıyla yaptırımları da konu etmemişti. Oysa Trump’ın açık isteği “Kutularından çıkarılmayıp aktive edilmemeleri”ydi! Erdoğan’la görüşen senatörlerin tutumuysa netti: “Traktörle ezin”.

Hakkını yememek gerek, Erdoğan “Kürtler başka PYD/”VayPiCi” (YPG) başka” demiş, ilave etmişti: “Kürtler kardeşimiz, PYD/YPG terörist, biz Kürtlerle değil terörizmle mücadele ediyoruz”. Ancak Amerikalılar bir türlü ikna olmuyor, Kürtlere saldırıldığını sanıyorlardı! Herhalde Trump’la açık farkla aldığı yaptırım kararını kullandığı ABD Kongresi “Biz de Türklere değil, Erdoğan ve AKP’ye yaptırım uygulayacağız” düşüncesindeydi. Çünkü Trump, basın toplantısında “stratejik müttefiklik” ilişkisinin güçlendirilmesinden söz eden Erdoğan’ın gözünün içine baka baka, üstelik kendisiyle eşitleyerek, “Suriye’de Kürtlerle ittifakı” sürdüreceklerini belirtti: “YPG ile birlikte yakın çalışıyoruz. Sizin Cumhurbaşkanınızla da çalışıyoruz.” Ve aksi bir ses çıkmadı.

Trump, birkaç teşekkür ve birkaç da övgü cümlesi kurup kısa kesti. 20 milyar olan ikili ticaretin 100 milyar dolara çıkarılmasında anlaşılmıştı. Türkiye zaten şimdiden kendilerine kolaylık sağlayıp kapıları açıyordu. Dillendirilen beklentiler müthiş yüksekti. Ancak açıklamalara göre, anlaşma sağlanan tek şey buydu!

İç kamuoyuna “güvenli bölge” ile ilgili “Sözler tutulmaz ve çekilmezlerse harekata devam ederiz” diyen Erdoğan, ortak basın toplantısında, Trump’ın yanıtsız bıraktığı “Gülen’in iadesi” türünden talepleri bir kez daha sıralayıp farklı konuştu: “Köklü müttefiklik bağımıza uygun şekilde ilişkilerimizde yeni bir sayfa açmakta kararlıyız. İşbirliğimizin geliştirilmesi konusunda hemfikiriz. Suriye’deki krize kalıcı çözüm için ABD ile mutabakatımıza olan bağlılığımızı sürdürüyoruz”. Ve “S-400 ve F35 başta olmak üzere karşılaştığımız sınamaların üstesinden ancak diyalogla gelebileceklerini” ekledi.

Yandaşlarsa, o eski “Eyyy Amerika...” efelenmelerinin ardından kolay manevra yapamıyorlar ve toparlama çabasındalar: “Antiemperyalizm”(!) ve ABD’nin “façasını bozma” iddiasından düştükleri mektup iade edildi de filan da falan da düzeyi ibret verici!.. Alınan tek bir şey olmamasına karşın “İstediğini alan lider” propagandasını sürdürmeye gayret ediyorlar. Amerikan basını öyle diyormuş!

Yine de, ticareti 100 milyara yükseltme hevesinin ötesinde tek geçici ama gerçek hediye, Trump’ın davetini kabul ederek Erdoğan’la bacak bacak üstüne atıp neredeyse uzanmış yatar halde konuşan beş senatörden Cumhuriyetçi “ağır top” L. Graham’ın Senatoda Ermeni tasarısının görüşülmesini bloke etmesi oldu.

Evrensel'i Takip Et