Gülmeyen bir yazı; Joker
Bu sayımızda sadece akıl hastası bir suçlunun dönüşümü değil aynı zamanda onu var eden koşulları ve kent hayatını da gözler önüne sermesiyle öne çıkan karakteri olan Joker filmini inceledik.
Toygar KAYA
Diyarbakır
Beyaz yüz, kırmızıya boyanmış dudaklar ve yeşil saçlarıyla diğer filmlerde de hemen hemen aynı sıfatta çıkan DC’nin kötü karakteri Joker, geçtiğimiz haftalarda solo hikayesiyle gösterime girdi. Film bize teknik olarak diğer süper kahraman film zincirlemelerinden farklı ilerlediğini söylese de filmin asıl çekirdeği bu tekniğe gizlenmiş başka bir farklılık. 1960’lardan bu yana Joker, beyazperde de her zaman bir süper kahramanın tezadı olarak rol almış ve bu tezatlık Joker karakterinin çoğu zaman bireysel kötülükleri ile sınırlanmıştı. “Joker” filminde karakterimiz Arthur Fleck’in de diğer Jokerler gibi bireysel kötülükler yaptığını görmek kafamızı ilk başta karıştırabilir. Ama film ilerledikçe Arthur Fleck’in yaptığı her olayın toplum için değil kendisi için yaptığını ayrıt etmemizde fayda var. Joker hikayeleri gibi kafayı sıyıran ve kötülük yapan bir karakteri görmek bu filmde de haliyle mümkün. Yani karakterin temel hatları önceki Jokerler’den fazla saptırılmadan işleniyor. Evet ama fark ne? Filmi izleyen herkesin bu farkı görmesi mümkün. Değil süper kahraman filmleri, gişe rekorlarına oynayan çoğu filmin gerçeklerden uzak şekilde çekildiğini biliyoruz. İşte fark orada, ‘Joker’ özdeşlerinin tersine bir yandan karakterin hikayesini bir yandan da karakteri var eden toplum sorunlarını kamerasından kayda alan bir film.
KISA BİR BAKIŞ
Joker’i kısaca özetlemek gerekirse; Film 80’lerde hayali bir şehir olan Gotham’da geçiyor. Geçimini bir eğlence şirketinde palyaçoluk yaparak sürdüren Arthur Fleck’in, Joker’e dönüşmesini anlatan film hem toplumsal sorunlara hem de karakterin kişisel sorunlarına balıklama dalıyor. Ruhsal sorunlar yaşayan Arthur Fleck hep hayali olan komedyenliği eline yüzüne bulaştırması ve kendisi dışında kimsenin kendisine gülmemesi bir yana işten atılması, 3 kişiyi öldürmesi ve ailesi ile ilgili gerçekleri öğrenmesiyle filmin ana hatlarda böylelikle berraklaşıyor. Arthur Fleck’in bu katmanlarla Joker’e nasıl dönüştüğünü izliyor olmamız haliyle daha güzel oluyor. Olayların dönüp bittiği Gotham şehrinde burjuvalara karşı biriken nefret ve toplumsal sorunların artışı da bizi filme bağlayan ayrı bir taraf oluyor
JOKER FİLMİNİN BİR DİĞER OYUNCUSU: SINIF
Filmin ilk açılış sahnesinden sonuna kadar gözümüze sokulan sınıf farklılıklarının ve bu sınıfların arasındaki uçurumlarla birlikte toplumsal sorunların ve öfkenin somut halini görüyoruz. Arthur Fleck’in de filmde başlatmış olduğu öfke, halkın sembolü ve kurtarıcısı haline bürünüyor gibi gözüküyor geneliyle. Filmin gidişatını da aslında bu iki çelişkinin arasında döndüğünü söylemek yalan olmaz. Ama yukarıda söylediklerimi tekrar etmem gerekirse Joker’in hem filmin içinde hem de filmi izleyenlerin arasında birer sembole dönüşmesi, filmin popülaritesini de arttırması –ki Joker bunları toplumun refahı için yapmamış olsa bile- bu elbette şaşılacak bir durum olmuyor. Joker günümüz dünyasının sadece kara bir yansıması. Çok uçuk düşünmemek gerek. Toplum her zaman ve her koşulda kendi örgütlü gücünü tam olarak fark edemez. Kendi gücünü, kendisi adına mücadele etmesini beklediği sembol siyasetçilere, bürokratlara, Jokerler’e tayin eder fakat bu güç devri çoğunlukla halkın isteklerini yerine getiren değil aksine onun mücadelesini sekteye uğratan bir şeye dönüşür. Özet olarak söylemek gerekirse; sınıfın kurtuluşunun yine sınıfla olmayacağını ancak sembol olmuş bir kişinin bizleri kurtaracağını beklemek boşuna bir bekleyiş olur. Filme dönecek olursak, “Burjuvalara Ölüm” diye haykıran Gotham halkının Joker’i sembol olarak benimsemesi şaşılacak bir durum olmuyor haliyle.
BATMAN’IN DEĞİL JOKER’İN GOTHAM’I
Filmin ilk sahnesi, Gotham şehrinin fare istilasına uğradığını duyduğumuz sahneyle başlıyor. Film Joker’le ilerledikçe toplumun daha fazla açıklığını görüyoruz. Yönetmenimiz akıllı olacaktır ki toplum sorunlarının arttığı Gotham’da Arthur Fleck’in delirmesinin daha gerçekçi ve anlaşılır olmasını düşünmüş. Arthur Fleck’in toplumda kimse tarafından fark edilmediği, insanların mutsuz olduğu ve sosyal hizmetlerin dahi kesintiye uğradığı bir şehirde Joker gibi tam teşekkürlü delirmesi mümkün. Bir de annesiyle birlikte şehirde yaşam savaşı veren Arthur Fleck’in işten atılmasıyla olayların başlaması filmin bize “işte başlıyor” dedirttiği kısım oluyor. Filmi izlemeden önce bana Gotham ile ilgili ne düşünüyorsun diye sorsalar herhalde Batman’ın suçla savaşmasını anlatırdım ama film Gotham şehrini de yeniden tasarlayıp hayali değil gerçekçi çizgiye sokmasıyla Gotham’ı artık Batman ile değil Joker ile hatırlayacakmışız gibi geliyor.
FİLMDEN ÖNCE FİLMDEN SONRA
Ben de dahil olmak üzere çoğu insan önceki Joker’in (Heath Ledger) üzerine başka Joker mi olurmuş korkusuyla sinemaya gitti. Bu fanatiklikten ziyade hem son birkaç yıldır Warner Bros’un hem de DC’nin iyi filmler yapamaması da ayrı bir sorun tabi. Filmde Joker varsa aksiyon da vardır diye düşünsek de filmin durgun ilerlemesi hayal kırıklığına uğratmadı. Bunun nedeni filmin iyi bir konu bütünlüğüne ve oyunculuğa sahip olmasıydı. Genel anlamıyla film iyi, senaryo başarılıydı. Umarım yeni DC Filmleri de bu alkışa kulak vererek bu minvalde filmler yapmaya devam ederler.