22 Kasım 2019 23:16

Dilsiz haritanın afacan şiirleri

Osman Bozkurt, İsmail Afacan'ın "Adımlar Sağanak" kitabını yazdı: Şiirlerinde lirik bir anlatım egemen ve anlam taşıyıcılar yer yer aykırıların uyumlu birlikteliğinde anlatımı etkinleştiriyor.

Fotoğraf: Kadir İncesu, Kolaj: Evrensel

Paylaş

Osman BOZKURT
Şair-Yazar

Genç şairlerimizden İsmail Afacan’ın ilk kitabı “Adımlar Sağanak” adıyla yayımlandı. Kitap “ruhumun atlasında / yüreğim bir dilsiz harita” dizeleriyle başlıyor. Şairin görmedim, duymadım, söylemedim imlemesini resmeden üç maymuna dönüşmüşlüğe karşı şiirleri birer manifesto kıvamında birbirini izliyor. Anadolu’nun bazı bölgelerinde, görmeyen ve duymayan ama gevezeliği elden bırakmayanlar “dilbaz” veya “baldudak” sıfatlarıyla yerilir. Bu yergi genellikle kişisel çıkarları dışında bir şey görmeyen, bu yüzden duymak da istemeyenlerin şirin görünme hevesiyle zaman hırsızlığı yapmalarına karşı bir iğnelemedir. Boş gevezelik anlamlı sözü olmayanların suskunluk biçimidir. Afacan şiirler diyorum çünkü şiirinde anlamı gözetirken imgeyi amaç olarak değil, anlamın estetik haz veren bir biçimde sunulmasının olanağı olarak benimsemiş. İmgeleri makyaj veya gürültülü gösteri yapaylığından uzak yalınlığıyla şiirlerine anlatım zenginliği kazandırmayı yeğlemiş. Şairin okura sözü olduğunu, şiirinin insanı başkalarına benzeme zayıflığı yerine kendisi olmaya çağıran ışığını yansıtıyor. Okurun görmesi, duyması, işitmesi ve dile gelmesini istiyor.

İNSANA İÇKİN DEĞERLERİ BİRİKTİRME ÇABASINDA

Bir sanat-edebiyat eserinde öncelikle niteliğe bakmak gerekir. Eserin niteliğini, ortaya koyduğu anlamlar bütününde görebiliriz. İsmail Afacan’ın şiirlerinde lirik bir anlatım egemen ve anlam taşıyıcılar yer yer aykırıların uyumlu birlikteliğinde anlatımı etkinleştiriyor. “Dilsiz Harita” şiirinin girişinde “düş bozumundan/ kurduğum şarabın/ içinde boy verirken zaman/ geçmişin önüne çektiğim her set/ onu biriktirmeye yarıyor,” diyor. Anlıyoruz ki; düş bozumunda kurulan şarabın içinde biriktirdiği zaman, bireysel ve toplumsal yaşamımızdaki geçmiş deneyimlerin damıtılmasıyla ilgilidir. İmgeler, sözlük anlamlarını aşkın ve güncel anlamlarıyla çelişir görünen ama kendi içinde uyumlu çağrışımıyla daha etkin bir anlatım sağlıyor. Şair, insan yaşamındaki anlamsızlıklar karşısında ona yaraşır anlamı aramaktadır. Değerli olanları biriktirme peşindedir. Bütün parça ilişkisini özenle gözetmektedir.  Örneğin “Dilsiz Harita” şiiri, doğa ve Menderes nehrinin kıvrımlarını betimleyen “yeniden keşfedilsin/ bu sınırsız coğrafya” dizeleriyle insanı kapsayan bütünsel anlamına kavuşuyor.“Tarak İzi” şiirinde de incelikli bir lirik söylem belirgindir ve insana içkin değerleri biriktirme çabasını sürdürmektedir. “Tarak İzi” şiirinin “ikinci el yaşanmışlıklar topladım/ kimi az kullanılmış/ kimi hurdaya çıkmış/ biriktirdim/ şu sahipsiz evde,” dizeleri, bunun görülmesi için yeterli.   

UMUT VERİCİ BİR BAŞLANGIÇ

Şiir yazıldığı dilin melodisini kurulumuna uyarlı bir biçimde yansıtır. Nesir yazıda da dilin kendine özgü melodik yapısı işler ama şiir farklı bir ritim gösterir. Kurulumu ve anlam taşıyıcılara göre bile ton değişebilir. Duyu organlarının algısıyla edinilen ritim bileşimlerinden erişilen anlam taşıyıcı imgeler şairin bilinç unsuruyla işlevsel yapısına kavuşur. İsmail Afacan, bu ilk şiir kitabında eşi benzeri olmayan simge düzeyinde imgeler değil ama bilgiye kapı aralayan imgelerle ördüğü şiirleriyle umut verici iyi bir başlangıç yapmıştır diyebiliriz. “Doksanlar” şiirinden “yaralarımızı sarıyorduk tentürdiyot kokan sokaklarda/ her zaman ütülüydü düşümüz, çakırdı gölgemiz” bunun en güzel örneklerinden biridir. Yine “Aydınca” şiirindeki “ boğazın iki yakasını iliklerdi dudağıyla/ konuştuğunda gemiler sıcak denizlere inerdi” dizelerine ne demeli? İnsana özgü her şey şiirinin konusudur. Aşk da, ikinci el yaşanmışlıklar da, faili meçhuller de… Şair yaşamın hiçbir alanına yabancı olmamalı, doğrusu da bu değil mi?

Bükreş’teki bir etkinlikte eleştirmenlerden biri, “Her Romen şair doğar ama çok azı sürdürür” demişti. Biz bunu “Her Türk şair doğar” diye bilirdik. Uluslararası şiir festivallerinde edindiğim izlenimlerde bunun gibiydi. Her ülkenin şairleri kendi ülkesi, kendi dili adına benzer yaklaşımlar yansıtıyordu. Demek ki, her şeyden önce şiir öyle bir edebi tür ki, dünyanın her yerinde herkes ona heves duyabiliyor ama peşini bırakmayanlar başarabiliyor, sürdürebiliyor.    

ŞİİRLE OLAN İÇTENLİKLİ BAĞINI GÖSTERİYOR

İlk şiir kitabı yayımlanan İsmail Afacan’ın, bu eserinde farklı yazım biçimi denemelerine de tanık oluyoruz. Bunun en iyi göstergelerinden biri “taşranın martısı” şiirindeki yazım denemesidir.  Genellikle ikili dize kurulumları veya kafiye bağı aramayan serbest şiirleri arasında yer alan “taşranın martısı” biraz daha değişik bir yazım denemesi. “insan denen kara parçası çabuk ısınır, çabuk soğur./ Bense arada kalmışlığın hâli.../ ne yalnızlığa alışabildim ne kalabalıkları sevdim./ ben ki taşranın martısı,/ yarımları topladığında dağılan.” Kendine özgü şiir dili arayışını sürdüren İsmail Afacan’ın bu yazım denemelerinin şiirle olan içtenlikli bağını gösterdiği söylenebilir. Yaşamın her alanında kişinin içtenliği ve istekliliği belirleyici önem taşır.

İsmail Afacan, Adımlar Sağanak, 1. Baskı Mart 2019, Kaos Çocuk Parkı Yayınları

ÖNCEKİ HABER

Kaz Dağları'ndaki yaşam savunucuları, kendilerine kesilen cezalara itiraz ediyor

SONRAKİ HABER

Adana’da cezaevindeki kadınlara dayanışma kartları atıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa