Eşitsizlik insanların genlerine kadar işliyor
İngiltere’deki zengin ve fakir bölgeler sadece varlıklılığa göre değil kamu hizmetlerine ulaşım konusunda da bölünmüş. Genlerimize kadar işleyen eşitsizliği bozmayı düşünmeye başlamanın tam zamanı.
Fotoğraf: Galler Wrexham yakınındaki Bersham maden işçileri, 1960.
David Hugh JONES/Doğu Anglia Üniversitesi
Abdel AVDELLAUOI/ Amsterdam Üniversitesi
Birleşik Krallık’ın (İngiltere) bazı bölgelerinin diğerlerinden daha yoksul olduğu çok iyi bilinen bir gerçek. Bu yoksulluk oranları kömür madenciliği alanı olarak da kullanılan Kuzey Britanya ve Galler toprakları için de geçerli bir durum. Bu bölgesel ekonomik eşitsizliğin, belirli gen türlerinde, gittikçe yükselen bir oranda kümelenmiş bulunan bölge insanlarının genlerindeki farklılıklarla da doğru orantılı olduğunu artık keşfetmiş bulunmaktayız.
Genetik kümelenme, geçmiş toplulukların hepsinde vardı. Bütün insanlar göreceli bir şekilde genetik olarak yakınlarındaki topluluklarla tipik benzerlikler göstermekteydi. Fakat bu durum insanların yer yurt değiştirme imkanlarının yetersiz olmasından kaynaklanıyordu. Henüz ulaşım motorize değilken, insanlar yakındakilerle evlenip çocuk sahibi oluyorlardı.
Asırlar boyunca rastgele gelgitlerle, bazı gen türlerinin az ya da çok yaygın olmasıyla meydana gelen genetik kayma süreçleriyle de birleşmiş bulunan insan genom haritasında, insanların yaşadıkları coğrafyalarla da paralel büyük farklılıklar oluştu. Örneğin, eğer bir Avrupalı nüfusu ele alıp, genetik çeşitliliklerini boyutsal düzlemde hesaplarsanız, Avrupa’nın kabataslak bir haritasını çıkartabilirsiniz.
Fakat insanlar 19. ve 20. yüzyıllarda daha fazla coğrafi hareketlilikte bulunmaya başladılar. Toplumların coğrafi ve sosyal anlamda geçirgenlikleri arttı. Bu yeni hareketlilik Amerikalı Yazar Thomas Friedman’ın “Harika Sıralama” olarak adlandırdığı bir tür genetik kümelenme yarattı. Yetenekli insanlar büyük şehirlerde kendileri gibilerini bulup onlarla paylaşacakları yeni alanlara göç ettiler.
“Nature Human Behaviour” adlı dergide yayımlanan makalemiz bu durumun şimdi genetik düzeyde gözlenebilir olduğunu gösterdi. Durumun açıklığını gösterebilmek için kişinin özelliklerinin tahlili anlamına gelen boy, karakter özellikleri, bir üniversite bitirebilme şansı, tütün bağımlısı olup olmayacağı vb. gibi net bir biçimde DNA’larından kaynaklanan niteliklerine baktık. Sonuçların tek bir genin etkisini yansıtmadığını, bunun yerine belirli kişilik özellikleriyle bağlantıda olduğunu zaten bildiğimiz, binlerce ve milyonlarca genin eklendiğini gördük.
Örneğin poligenetik puanlar, eğitime ulaşım konusunda, kişinin totalde kaç sene eğitim almış olduğunu tahmin etmemize yardımcı oluyor. Bu puanlar nokta atışı yapmıyor fakat göz ardı edilemeyecek oranda tahmin gücüne sahipler. Çalışmamızda kullandığımız bir örnekten veri göstermek gerekirse, yüksek puanlı insanların yüzde 10’luk bir kesitine baktığımızda en az yarısının üniversite mezunu olduğunu söyleyebiliriz. Düşük puanlı kesimin yüzde onunda ise bu oran 5’te 1’dir.
Şunu da anlamış bulunmaktayız ki, yüksek poligenetik puanlılar eğitime ulaşımda kendileriyle aynı puana sahip olanlarla aynı bölgelerde yaşama eğilimi gösteriyor. Bu kümelenme, atalarımızın DNA’larındaki değişimlerin nedenleriyle aynı doğrultuda gerçekleşmiyor. Bu sadece, hareketliliğin geçmişte olmamasıyla bağlantılı değil, coğrafi hareketlilikle birlikte eğitimli insanların daha rekabetçi iş alanlarının olduğu büyük şehirlere doğru göçüyle açıklanabilir.
Bu hareketlilik artıyor. 20. yüzyıl boyunca, bir zamanlar sanayi devriminin kalbi olan kömür madenciliği alanları, kömür endüstrisinin revaçtan düşmesiyle mustarip oldu. Biz, buralarda doğmuş olup ülkenin geri kalan ortalama poligenetik puanlı insanlarından, yüksek puanlı olanlarının buraları bıraktığını anladık. Buraları terk edenlerin nesillerinin poligenetik puanları kalanlardan veya terk edilen bölgelere yerleşenlerden daha da fazlalaştı.
TEK NEDEN EĞİTİM DEĞİL
Tek başına bu durum çok şaşırtıcı değil. Genetik kodların insanların zekalarında ve eğitim seviyelerindeki farklılıklarda etkili olduğunu zaten biliyoruz, sağ duyu da bize, yüksek düzeyde eğitim görmüş olanların yoksul bölgeleri terk etmiş olacağını söylüyor.
Poligenetik puanıyla kalp hastalıkları, vücut kitle endeksi, tütün bağımlılığı vb. konularla kişinin özelliklerini yakından ilintili görüyorduk. Arzu edilen puanlarda olanlar, sezgisel olarak da düşük puanlı toplulukları terk ediyorlardı. Bunlar daha uzun boylu, daha düşük vücut kitle endeksine sahip, tütün bağımlısı olmayan ve yeni tecrübelere açık kişilerdir.
BU DURUM NEDEN KAYNAKLANIYOR?
Elimizdeki veriler en gerçekçi ve önemli neden olarak eğitime ulaşımı gösteriyor. Poligenetik puan açısından bakıldığında, diğer kişilik özellikleriyle birlikte, eğitime ulaşım konusunda ne kadar farklı gen varsa bölgesel farklılıklar da o kadar artıyor.
DİSTOPİK BİR GELECEK Mİ?
20. yüzyılın dönemecinde Avrupa toplulukları daha eşitsiz. Modernleşme, demokratikleşme ve varlıklı devletlerin gelişimi sayesinde fırsat eşitliği ve sosyal hareketlilik hemen hemen her yerde arttı. Bu, kulağa hoş geliyor zaten de öyle.
1950’lerde Sosyolog Michael Young, Meritokrasinin Yükselişi (1870-2033) adlı eserini yazdı. Kitap distopik bir hicivdi. Young’ın 2033’e bakış açısına göre meritokrasi, eski aristokrasiden daha eşitsiz bir konuma ulaşmıştı. Daha önceden elitler varlıklı sosyal sınıfta dünyaya gelmek gibi tamamıyla şans eseri üstün konumdaydılar. Fakat şimdi elit sınıf bu konumuna kendi çabasıyla gelmişti. Bunlar elit olmayı hak etmişti, bunun farkındalardı ve kendi nesillerine bu avantajlı konumlarını aktarmışlardı. Gayet doğal olarak da aşağı sınıftakiler durumu üsttekiler gibi görmüyordu ve bir dipnot bize, kitabın yazarı olduğunu düşündüğümüz kişinin 2034’te bir isyanda öldürüldüğünü söylüyordu. Young gerçekten geleceği görmüş olabilir. İngiltere’deki zengin ve fakir bölgeler sadece varlıklılığa göre değil kamu hizmetlerine ulaşım ve gelir konusunda da bölünmüş durumda. Britanya’da yaşayanlar arasındaki farklılıklar şimdi insanların DNA’larına kadar işlemiş durumda. Bir şekilde bu yeni eşitsizlik öncekine oranla daha da derinleşiyor. Toplum olarak bu konuda henüz doğru terimleri kullanıyor değiliz veya bu eşitsizlikle nasıl uğraşacağımızı bilmiyoruz. Genlerimize kadar işleyen eşitsizliği bozmayı düşünmeye başlamanın tam zamanı.
theconversation.com’dan çeviren Mustafa Bıyık