Kaydın içi dışı bir
Arzu Erkan / Asena Akarsu
AKP bu hedefi gerçekleştirmek için ne yapacak, neler planlanıyor?
Öncelikle AKP’nin samimiyetine bakmak için kayıt dışını nasıl tanımlıyor ona bakmak lazım. Kayıt dışı derken AKP ile biz aynı şeyi anlıyor muyuz? Genel olarak kayıt dışından anlaşılan, hiçbir kayda girmeden yapılan çalışma sistemleri akla geliyor. Çalıştığı; İŞKUR’a, SGK’ya bildirilmeden, vergisi yatırılmadan, primleri yatırılmadan, iş yasasının kısaca kapsamına girmeden çalıştırılan kesim açık ve net bir kayıt dışı çalışma anlamına geliyor. Ama kayıt dışı çalışma bu kadarla sınırlı değil. İstatistiklere yansıyan da az önce tanımladığımız grup. Oysa istatistiklere yansımayan başka kayıt dışı çalıştırma biçimleri var. Bunlardan biri çift bordro.
Çift bordro?
Çift bordro sistemi ile işçinin gerçek ücreti üzerinden SGK priminin yatırılması engelleniyor, gerçek ücret üzerinden vergileri yatırılmıyor, gerçek ücreti üzerinden kıdem tazminatı hakkının hesaplanması yönünde büyük hak kayıpları ile karşı karşıya kalıyor. Bu birinci boyutu. Bir de ben ölçüyü İş Yasası üzerinden alıyorum. İş Yasası hangi unsurların kayıt altına alınmasını istiyorsa, bunlardan birinin eksikliği benim tanımıma göre kayıt dışı çalışma anlamına geliyor.
Mesela?
Örneğin bir ay çalışan işçinin kuruma 15 gün bildirilmesi, tam süreli çalışan işçilerin kısmi süreli çalışıyor gibi, çağrı üzerine çalışıyor gibi bildirilmeleri, daha çarpıcı bir örnek günde 12 saat çalışan işçiyi sanki 7.5 saat çalışıyormuş gibi gösterme. Bunların tamamı kayıt dışı çalışmanın alt başlıkları arasında yer alıyor. Öncelikle AKP’nin ilk hedefinin yukarıda saydığımız kayıt dışı çalışma şekilleri olduğunu düşünmüyorum. AKP’nin kastettiği ve yüzde 15’e düşüreceğiz dediği hiçbir biçimde kayda girmemiş, var olduğu hukuken bile söylenemeyecek olan kesime yönelik bir hedef.
Böyle olsa bile, bu da başlı başına önemli bir hedef değil midir?
Bundan önceki iktidarlar da bu yönde hedefler koymuşlardı. 8 yıl önce DSP’nin de, MHP’nin de, ANAP’ın da seçim bildirgelerinde “kayıt dışılığa hayır” sloganı vardı. Bugüne kadar gelmiş bütün partiler kayıt dışılığı kaldıracaklarını söylüyorlardı. O yüzden ilk olarak bakılması gereken şu. AKP iktidarı ya da bir siyasi parti kayıt dışılığı kaldıracağını, aşağıya çekeceğini söylediği andan itibaren bakılması gereken şey, sermaye birikim modelinde değişiklik yapıyor mu? Çünkü kayıt dışılık sermaye birikim yönlerinden birisi. Ya da soruyu daha açık soralım; sen uluslararası planda, uluslararası pazarlarda rekabet üstünlüğünü; iş gücü üzerinde ki denetimi maksimize ederek, iş gücünü baskılayıp onu ucuzlatarak sağlamak tercihinden vaz mı geçiyorsun? Başka bir birikim modeline mi geçiyorsun? Bu soruyu sormak lazım. Eğer bu soruya evet yanıtını veremiyorsak ki veremeyeceğiz, ortada da böyle bir olgu görülmüyor. Dolayısıyla kayıt dışılığa yönelik hedefin ciddiye alınması mümkün değildir.
Yani hükümeti samimi bulmuyorsunuz?
Bu hedef, Ulusal İstihdam Stratejisi ile ilan ettikleri çalışma biçimiyle de örtüşmüyor. Türkiye’nin rekabet üstünlüklerine yönelik alt alta sıraladıkları maddelere bakarsanız haftalık çalışma süresinin 54 saat olduğunu ilan ediyorlar. Haftalık 54 saatlik çalışmanın kendisi kayıt dışı zaten. Şimdi bu kayıt dışılığı bir rekabet üstünlüğü olarak ilan eden bir siyasal iktidarın ben kayıt dışılığı düşüreceğim demesini samimi olarak görmek için biraz saf olmak gerekiyor. Böyle bir şey söz konusu değil. AKP’ye özgü de değil. Bugün verili koşullarda baktığınız zaman Türkiye’ye; Türkiye, bu 1980 24 Ocak kararlarıyla temelini attığı, kolonunu, kirişini yaptığı binanın temeline yönelik tercihlerini değiştirmediği sürece Türkiye’nin kayıt dışılıktan vazgeçmesi, kayıt dışılığı kontrol altına alması mümkün değil.
KAYIT DIŞILIĞI SENDİKALAŞMA ÇÖZER
Peki, kayıt dışı çalışmayı gerçekten ortadan kaldırmak için neler yapmalı?
Kayıt dışılığı azaltmak için geriye bir tek şey kalıyor. Kayıt dışılığı, bizzat işçinin kendisinin denetleyebileceği, kayıt dışılığa itiraz edebileceği, bu güce sahip olabileceği bir çalışma ortamı yaratacaksınız. Bunu yaratmanın tek bir yolu var örgütlenmenin önündeki engelleri kaldıracaksınız. Kısaca kayıt dışılığı çözecek olan en kestirme yol sendikalaşma oranını yükseltmekten geçer. Şimdi bir siyasi iktidar düşünün ki; kayıt dışılığı yüzde 15’e indireceğini söylüyor. Toplu İş İlişkileri Yasası Mecliste görüşülerek yasalaşıyor. Bu Toplu İş İlişkileri Kanunu’na baktığınızda pazarlık konusu yapılacak şey barajlar yüzde 3 mü olsun, yüzde 2 mi olsun handikabı. Bunun anlamını şöyle okuyun bu sendikal oligarşi kendisini yeniden üretsin ama bu oligarşinin içerisine kimler girsin. A,B,C,D sendikaları da olsun mu, A konfederasyonu olsun olmasın mı diye okuyun bunun başka bir anlamı yok. Sadece iş kolu sendikacılığını dayatan ‘80 deki ile aynı şeyi dayatan bir sendika yasası öbür taraftan da grev yasaklarını artıran bir sendika yasası. Ve asıl sendikaların örgütlenmede elini kolunu bağlayan toplusözleşme yetki sistemine dönük hiçbir iyileştirme yapmayan bir yasa. Çok saf olmak lazım kayıt dışılığı yüzde 15’e düşürme hedefine inanmak için.
EMEKLİ OLMAK MÜMKÜN DEĞİL
Hükümetin kayıt dışını yüzde 15’e düşürme hedefi ile Ulusal İstihdam Stratejisiyle ilan ettikleri çalışma biçimlerinin örtüşmediğini söylediniz. Bu açıdan bakıldığında esnek çalışmanın yaygınlaştırılması ve kayıt dışılığın azaltılması hedefi birlikte değerlendirildiğinde bunun emekçilere yansıması nasıl olacaktır?
Şimdi şöyle bir çalışma hayatı düşünelim. Ne diyor Ulusal İstihdam Stratejisi, istihdam önündeki engelleri sıralıyor. Bu engellerin birçoğuna katılmak gerekiyor, doğru tespitler. Ancak bir yere geliyor ve diyor ki biz bu engelleri kaldırdık ama bir tek iş gücü piyasasındaki katılıklar ile baş edemiyoruz.
Katılıklar ile kazanılmış haklar mı kastediliyor?
Bu katılıklar ile kastedilen şey işçiyi koruyan düzenlemeler. Bu katılıkları ortadan kaldırmak için de esnek bir iş gücü piyasası formüle ediyorlar. Bu esnek iş gücü piyasasında; eğer siz işçinin haftada 6-7 saat çalışmasını yeterli bir çalışma olarak algılarsanız, insanların haftada 30 saatten az çalıştığı ve ancak 30 saat ücret alabildikleri, sosyal güvenlik hesabının da bu 30 saat üzerinden gerçekleştirildiği bir sistem derseniz karşınıza şu çıkar; haftada 30 saat çalışan bir adam emekli olabilmek için 70 sene prim yatırmak zorunda kalacak. Böyle bir iş gücü piyasasına kayıtlı bir iş gücü piyasası diyorsanız AKP haklı. İş gücü piyasasını esnetirsiniz ve bu esneklikte insanları evde çalışma, kısmi süreli çalışma gibi atipik istihdam biçimlerine mahkum edersiniz, atipik istihdam biçimlerinde işçi kaç saat çalışıyorsa fiilen onun üzerinden bir ücret ve sosyal güvenlik haklarına ulaşılabilir kılarsınız, herkesi de kayıt içine alırsınız.
İSTİHDAM DEĞİL EKSİK İSTİHDAM
Bu koşullarda kayıt dışı ile kayıtlı olanın bir farkı kalmıyor...
Evet... Bu piyasa ile kayıt dışını kaldırıyor ve buna da reel iş diyorsanız söyleyecek hiçbir şey yok. Ama Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmeler, uygun iş tanımına yönelik insan hakları evrensel bildirgesi gibi bir takım belgeleri referans aldığınız zaman bu yapılanın adı istihdam değil, eksik istihdam olur. Eksik istihdamı siz istihdamın kendisi diye tanımlarsanız sorunu çözersiniz zaten.
Türkiye’de olan sizce bu mu?
Elbette... Bu, bütün okulları tatil edip Milli Eğitim Bakanlığının bütün sorunlarını çözmeye benzer. Oysa uygun iş bulmak zorundasınız insanlara. Uygun işin olmazsa olmazları ise şunlardır; bir, eğitimine ve yeteneklerine uygun bir iş. İki, ailesi ve kendisinin insan onuruna yakışır bir biçimde hayatını devam ettirebileceği bir iş -ki bunun içine suya, ekmeğe ulaşmadan konutun uygun yapıda ve standartlarda olmasına kadar uzanan bir paket düşünün. Üç, ve örgütlenme hakkı güvence altına alınmış olacak. Eğer bu unsurlardan biri yoksa siz eksik istihdam yapıyorsunuz demektir. Ya da tersinden söylersek uygun olmayan işlerde çalıştırıyorsunuz demektir. Haftalık 30 saat çalışan bir işçiyi günümüz asgari koşullarında açlığa, sefalete mahkum ediyorsunuz demektir. Herkesi açlığa mahkum ederek kayıt dışılığı kaldıracaksanız amenna. Ama bunun adı ülkeyi Çinleştirmektir.
Avrupa’nın Çin’i olma hedefi pek de gizli-saklı bir hedef değil zaten...
Son olarak esneklik her alanda olumlu anlamda kullanılıyor. Deniyor ki iş hukuku işçiyi korur, ama aynı zamanda istihdamı da etkilememelidir. Hem koruma hem de istihdamı engellemeyecek bir esneklik. Bunun adına da güvenceli esneklik diyorlar. Ben de diyorum ki matematikte bir sayı ne kadar büyük olursa olsun onu sıfır ile çarparsanız sonuç sıfır olur. Esneklik de böyle, siz ne kadar güvenceye, korumaya vurgu yaparsanız yapın yanına esnekliği koyduğu-nuzda elde edeceğiniz sıfır bir korumadır.
YARIN: Erkan Aydoğanoğlu hükümetin ‘iş danışmanları’ ‘çözümü’nü değerlendiriyor
evrensel.net
Evrensel'i Takip Et