Mektup: Toplumsal sorunları örgütlülükle çözebiliriz
Piri Reis Üniversitesinden Mehmet Ali Turan son dönemde artan intiharlar üzerine yazdı.
Fotoğraf: Evrensel
Mehmet Ali TURAN
Piri Reis Üniversitesi
Geçtiğimiz haftalarda gündeme art arda gelen intihar haberleri ile mevcut sistemin çözümsüzlüğü ve yarattığı yıkım en net ve kaba şekilde görünür hale geldi. Birçok tartışma ve açıklama yapıldı. Fakat yaşadığımız ülkede gündemin çok hızlı değiştiği ve sürekli ‘Bu da olmaz artık’ dediğimiz her şeyin tek tek gerçekleştiği ve dünyada da hareketin hızlandığı bu günlerde bir konunun üzerinde uzun süreli tartışmalar pek mümkün olmuyor. Bir hatırlayalım neler olmuştu?
İstanbul-Fatih’te 4 kardeş yaşamlarına son verdi. 607 liralık ödenmemiş elektrik faturası, bakkalda veresiye defterine 2 bin 260 lira borç ve kardeşlerden birinin maaşına 21 icra takibi...
İstanbul-Bakırköy’de Delen ailesinden biri çocuk 3 kişi içtikleri/içirilen siyanürle hayatını kaybetti. Tutanağa yazıldı: ‘Aşırı derecede borçlanmanın etkisi ile bunalım.’
Antalya, Şimşek ailesinden ikisi çocuk dört kişi içtikleri/içirilen siyanürle yaşamını yitirdi. 9 aydır çalışmayan baba ve maddi sıkıntılar çeken aile...
Diyarbakır’da 3 yıldır psikolojik sorunlar yaşayan ve borçlarını ödeyemeyen Sözleşmeli Öğretmen Esat yaşamına son verdi.
Antep’te, güvencesiz bir şekilde sözleşmeli Türkçe öğretmenliği yapan Saadet, “Her gün pamuk ipliğine bağlısınız sözünden bıktım usandım” diyerek sistematik olarak maruz kaldığı mobbinge dayanamayıp yaşamına son verdi.
Fransa’da bir üniversiteli genç ders notları yüzünden kaldığı yurttan atıldı ve sosyal yardımları kesildi. Geçim sıkıntısı yaşayan ve bunalıma giren genç kendini yakarak intihar etti.
Yaşananları incelerken yapacağımız en yanlış şey bunları münferit olaylar gibi düşünmek, bütün suçu bireylerin üstüne yıkmak, hepsinin psikolojik sorunları olduğu ve ‘Normal olmadıkları’ için intihar ettiğini söylemek olacaktır. Hepimiz kapitalist bir düzen ve toplum içerisinde yaşıyoruz. Hayatımız boyunca sayısız insanla iletişime geçiyor, yaşamamız için ihtiyaç duyduklarımızı kapitalizmin dayattığı çalışma koşulları içerisinde kazanmaya çalışıyoruz. Bu yüzden bir bireyin ruh halini düşünürken toplumdaki yeri ve ekonomik durumundan kopararak düşünmek bizi yanlış bir sonuca götürür. Tekil, bağımsız ve kişilerin öz iradesiyle gerçekleşmiş olaylar gibi gözüken bu yaşananları bir bütün halinde, geneli görerek, işçi ve emekçilerin mevcut durumuyla beraber düzenden koparmadan incelediğimizde ortaya çıkan sonuçlar bizler için sorunun özünü ve asıl mücadele etmemiz gereken hedefi verecektir.
Her 100 kişiden 74’nün borçlu olduğu, 10 milyon işçinin asgari ücret civarında çalıştığı, 2 milyon insanın 700 lira ile yaşamaya çalıştığı ve icralık olanların sayısının 20 milyona çıktığı bu dönemde son 16 yılda 4 bin 481 kişi ‘geçim zorluğu’ nedeniyle intihar etmiştir. Dünya genelinde de son 45 yılda intihar sayısının yüzde 60 oranında arttığı, gelir eşitsizliğinin uçurumlar olduğu ve 3.4 milyar insanın ise günde 5.5 dolardan daha az parayla yaşamak zorunda olduğu koşullarda ve bu şekilde devam ettiği sürece bu sayıların artmasının da ön görülmesi imkansız bir şey değildir.
Sermaye sahipleri ve onların siyasi temsilcileri kasalarındaki paraları artırmak ve kârlarına kâr katmak için yapabildikleri her şeyi yapmış ve tüm toplumsal ilişkilerin çökmesine, halkın çoğunluğunun geçim sıkıntısı, dışlanma, çaresizlik, geleceksizlik, işsizlik ve yoksulluk içerisinde boğulmak zorunda kalmasına sebep olmuş, insanları derin bir bunalıma sokmuştur. Kendi öz çıkarları için bütün bir dünyanın yıkımına sebep olmuşlardır. Yaşanan tüm bu olaylarda emekçiler belirli mücadele biçimleri ile kendilerini savunmaya çalışmışlardır. Düzen içinde bir şeyleri değiştirmeyi denemiş, bireysel kaçış ve mücadele yollarına başvurmuş fakat sonucunda karamsarlık ve umutsuzluğa kapılıp tüm çözüm yollarının bittiğini düşünüp çeşitli bireysel eylemlerde bulunmuşlardır. Bu yüzden insanlar intiharları seçmiyorlar, intihara sürükleniyorlar. Tam da burada tarihin de kanıtladığı ve bize gösterdiği gibi toplumsal sorunların sadece toplumsal mücadele ve örgütlülükle çözülebileceğini bulunduğumuz tüm ortamlarda anlatmalı ve işçi, emekçi, kadın ve genç kitleleri insanca yaşam ve çalışma koşulları için örgütlü mücadeleye çağırmalıyız. İşyerlerimizde, okullarımızda ve mahallelerimizde kendi öz örgütlerimizi oluşturmalıyız. İşçilerin yöneteceği sendikalar, gençlerin yöneteceği okullar, yaşayanların yöneteceği mahalleler, toplumun yöneteceği devletler için... Toplu iş sözleşmelerinde, ÖTK’lerde, belediye meclislerinde, halk meclislerinde, ülke yönetiminin her alanında, iktidarda bizzat bizler olmalı ve biz şekillendirmeliyiz. Kendi insanca yaşam ve çalışma koşullarımızı kazanmak için birleşmeliyiz. Her birimiz kendi alanlarımızda sahip olduğumuz sorunlar temelinde başlayan ve genişleyen, ta ki tüm sorunların özüne ulaşacak ve kaynağı ortadan kaldıracak bir biçimde mücadelemize devam etmeliyiz. Ve şunları söylemeliyiz, umutsuzluk ve karamsarlık çözümü göremeyenler içindir. Biz çözümün yaşamın her alanında örgütlü mücadelede olduğunu biliyoruz. Bilenlerin sayısının artması çözümü getirmenin tek ve zorunlu yoludur.