29 Kasım 2019 18:58

CEPhane serisinden: Ücretli Emek ve Sermaye

Her sayıda bir kitabını inceleyeceğimiz cepHANE serisine Karl Marx’ın Ücreti Emek ve Sermaye kitabı ile devam ediyoruz.

Paylaş

Kapitalizmin coğrafya fark etmeksizin dünya halklarını sürüklediği yoksulluk, ezilmişlik ve her türlü talana karşı dünyadan bu düzenin vahşiliğine karşı isyan sesleri yükseliyor. Dünyada farklı kesimlerden işçiler, kadınları gençler karşılarına konulan geleceksizlik ve baskı koşullarına karşı, bunları aşmak ve içinden çıkmak adına düşünüyor olarak buluyor kendini. İşte tam da bu düşüncelerin şekillendiği ve dünyayı değiştirdiği bir kaynağın yol göstericiliğine ve onun açtığı yolla birlikte bize sunulan değil bizim olan bir geleceği inşa edecek zamandayız. Kor Kitap’ın 11 kitaptan oluşan cepHANE serisiyle hem kafamızdaki soru işaretlerini giderecek hem de daha aydınlık bir geleceğin nasıl mümkün olduğuna dair umudumuzun nasıl gerçeğe dönüşebileceğine tanıklık edeceğiz. Her sayıda bir kitabını inceleyeceğimiz cepHANE serisine Karl Marx’ın Ücreti Emek ve Sermaye kitabı ile devam ediyoruz.

Marx, Ücreti Emek ve Sermaye'yi 1849’da Neue Rheinische Zeitung'da makaleler dizisi olarak yayımlamıştır. Sade bir dille ekonomik ilişkileri incelemiş ve kendisine sınıf mücadelesinin maddi temelini oluşturan ekonomik ilişkileri ortaya koymamakla kınayan çevrelere bir cevap niteliğinde yazmıştır.

Ücret, Fiyat, Kâr kitabında değineceği kavramlara burada önceden bir giriş yaparken ayrıca eski üretim ilişkilerinin kalıntılarının ve eski sınıfların nasıl tasfiye olduğunu da gözler önüne serer.

EMEĞİN ÖZGÜRLEŞME SÜRECİ

Eski üretim ilişkileri ve sınıflarla, günümüzdeki kapitalist sistemin bir karşılaştırmasını yapan Marx; emek gücünün her zaman bir meta olmadığı, emeğin her zaman özgür olarak var olmadığına değinir. Köle, serf ve işçinin emek gücünü karşılaştırır. Kölenin sadece işgücünün değil kendisinin tamamıyla bir meta olduğunu ve efendisine ait olduğunu, serfin toprağa bağımlı halde efendisine haraç ödeyen böylece işgücünün sadece belirli bir miktarını sattığını söyler. İşçinin ise bu eski sınıflardan farklı olarak işgücünün tamamını kapitalistlere sattığını ve bunu yaparken de emeğinin özgür bir emek olduğuna değinir. Marx, “İşçi ne bir köle sahibine ne de toprağa aittir ama günlük yaşamının 8, 10, 12, 15 saati bunu satın alana aittir" diyerek emeğinin özgür bir emek olduğuna dikkat çeker. İşçi bir kapitaliste emek gücünü satmaktan vazgeçebilir fakat kendi varlığını reddetmeksizin alıcılar sınıfının tümünü yani kapitalist sınıfını terk edemez.

Kapitalistle ücretli işçi arasındaki alışveriş nedir?

İşçi, kendi işgücünden başka bir şey satamaz. İşgücünün karşılığında ise kapitalistten geçim araçlarını alır. “Ama kapitalist, verdiği geçim araçları karşılığında işçinin emek gücünü, üretken faaliyetini, birikmiş emeğe daha önceden sahip olduğundan daha büyük bir değer veren yaratıcı gücünü alır”. İşçi geçim araçlarını anında tüketirken kapitaliste devrettiği ise kendisinin yeniden üretim gücüdür. Hayatta kalma, üreme ve ertesi gün işe gelecek kadar ücret alma döngüsünde hayatı devam eder.

ÜCRET DALGALANMALARI

Marx ücretlerdeki dalgalanmaların sebebini üç yönde görür; moda değişiklikleri, mevsim değişiklikleri ve ticaretteki çalkantılar. Ücretin düşmesiyle birlikte işçinin harcamalarını kısması ve çalışma süresini uzatması, arz-talep arasındaki elverişsiz orantı daha da bozulur böylece bunalım/kriz durumu yaşanır. Bunalım sırasında “İşveren işçileri istihdam edemez, çünkü ürününü satamaz, alıcısı yoktur. Alıcıları yoktur, çünkü işçilerin emeklerinden başka değiştirebilecekleri bir şeyleri yoktur ve zaten bu yüzden de emeklerini değişemezler.” Ücret yükselişinde ise her zaman dünya pazarını göz önünde tutmayı vurgulayan Marx “ ücret yükselişinin, ancak başka ülkelerdeki işçilerin günlük ekmekten yoksun kalmaları pahasına…” sağlanabildiğine dikkat çekmiştir.

İŞÇİ SINIFI GENİŞLİYOR

Kapitalist üretim biçiminin dünyaya yayılmaya başlaması eski sınıfları ve üretim biçimlerini söküp atmış ve kendi unsurlarını ortaya sermiştir. Böylece serflerden işçi sınıfına katılım gerçekleşir. Küçük sanayicinin hedefi büyümek olsa da bu genelde gerçekleşmez. Burjuvaziyle rekabet edemeyen; onların faizi, üretimi, gücü altında ezilen küçük sanayiciler de mecburi olarak işçi sınıfı saflarına katılır.  İşçi sınıfı kitleselleştikçe kapitalist ve proleter arasındaki çelişki derinleşir. Üretken sermaye büyüdükçe; işçi sınıfı, işbölümü, makine kullanımı da o kadar genişler ve burjuvazi kendi mezar kazıcılarını yaratmaya devam eder ve etmektedir de.

Marx toplumun sınıflara ücret miktarına göre değil, özel mülkiyet (üretim aracı sahipliği) üzerinden bölündüğüne dikkat çeker. Bugün hayat tarzı ve ücretlerin farkıyla toplumu ütopik sınıflara bölmeye çalışan yazarlara en iyi cevabı diyalektik materyalist yöntem vermiştir. Proletaryanın küçüldüğünü ve yerini prekaryaya devrettiğini, kapitalist toplum yapısını geride bıraktığımızı ve üretimden ziyade tüketime bakmaya dikkat çeken yazarlar bugünkü istatistiki veriler ışığında proletaryanın gittikçe genişlemekte olduğunu görmezden gelmektedirler. Ücretli Emek ve Sermaye; hem sınıfın ücretlerle belirlenip belirlenmediğini, ücretin sermayeyle ilişkisini anlamamız hem de bu iddialarla polemik yapmamız için basit bir kaynak kitaptır.

Günümüz dünyasına baktığımızda kitapta değinilen çelişkilerin ne denli derinleştiğini, kapitalist sistemin yapısının değişmediğini, sermaye-ücret arasındaki ilişkinin nasıl ilerlediğini ve nasıl acımasız sonuçlar doğurduğunu görüyor ve maalesef ki yaşıyoruz.170 yıl önce yayımlanan bu makale egemen üretim biçimi olan kapitalizmi ve bunun sonuçlarını incelerken hala güncelliğini ve okunabilirliğini koruyor, serimizin önemli bir kitabı olarak yerini alıyor.

 

ÖNCEKİ HABER

“Onlarsız olmaz”lara

SONRAKİ HABER

Hakkında yeni bir soruşturma açılan Şaban Vatan, Valiliğe tepki gösterdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa