TİHV Akademi, ihraç edilen akademisyenlerle ilgili projeyi açıkladı
TİHV, “Zor Koşullar Altında İnsan Hakları Aktörleri Olarak Akademisyenlerin Desteklenmesi” projesinin sonuçlarını paylaştı: Akademisyenler hukuki ve ekonomik olarak güvencesizleştirildi.
Fotoğraf: Evrensel
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İzmir’de ihraç edilmiş bir grup akademisyen ile yürüttükleri “Zor Koşullar Altında İnsan Hakları Aktörleri Olarak Akademisyenlerin Desteklenmesi” projesinin sonuçlarını paylaşmak amacıyla basın toplantısı düzenledi.
İhraç edilen akademisyenlerin de katıldığı toplantıda öncelikle projeyi kısaca tanıtan Proje Koordinatörü Zeynep Özen, “2 yıl boyunca sürdürdüğümüz projenin üç temel hedefi bulunmaktadır. Birincisi baskı gören ve ihraç edilen akademisyenlerin korunması ve güçlendirilmesi. İkincisi ihraç edilmiş akademisyenlerin çalışmalarının desteklenmesi ve insan hakları mücadelesine katılım kapasitelerinin arttırılması. Üçüncüsü insan hakları alanında çalışan akademisyenler ile sivil toplum aktörleri arasında yeni bir iş birliği modelinin geliştirilmesi” dedi. Özen, “Üniversitenin Olağanüstü Hali: Akademik Ortamın Tahribatı Üzerine Bir İnceleme” isimli raporun, OHAL dönemindeki akademiye yönelik yasal düzenlemeleri, üniversitelerin pratiklerini ve en temelde akademik ortamı şekillendiren siyasi rejimdeki dönüşümü tarihsel-analitik bir çerçevenin içinde değerlendirdiği bilgisini verdi.
“ÜNİVERSİTE YÖNETİMLERİ SİYASAL İKTİDARLA EŞ GÜDÜMLENİYOR”
Araştırma kapsamında akademisyenler bilgilerini sunmaya devam ederken ikinci olarak sözü Nermin Biter, “İzmir’de iki yıl boyunca toplam 24 dersten oluşan ve ihraç sebebiyle üniversitelerden uzaklaştırılmış akademisyenler tarafından verilen kamuya açık ‘Haklarla Düşünmek’ seminerleri, sivil toplum çalışanlarının, öğrencilerin, aktivistlerin katılımıyla gerçekleşmiştir” diyerek eğitimler hakkında bilgilendirme yaptı.
Araştırma koordinatörlerinden Serdar Tekin de yaptıkları akademik ortamın tahribatıyla ilgili araştırmada 3 sonuca değinerek, “Üniversitelerdeki baskı sürecinin yarattığı kurumsal ürküntü. Üniversite yönetimleri, siyasal iktidarla eş güdümlemiyor. Eş güdümlendiklerinde de baskı özerkleşiyor. Bir diğeri, akademik normların görevleşmesi ve son olarak da akademisyenlerin hukuki ve ekonomik olarak güvencesizleştirilmesi” dedi.
“BÜTÜN BUNLAR TOPLUMSAL DOKUYU ZEDELEYEN BİR SÜREÇTİR”
Serdar Tekin’den sonra söz alan saha araştırmalarını koordine eden Lülüfer Körükmez ise ihraç sonrasında akademisyenlerin hak ihlallerine ve travmalarını saptama, güçlenme süreçleri ile ilgili bilgi verdi. Hak ihlallerinin ihraçlardan önce başladığını belirten Körükmez, “Özellikle ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildiri ile birlikte baskıların ve ihlallerin başladığını görüyoruz. Akademisyenler hedef gösterilmiş, sözlü ve yazılı saldırıya maruz kalmıştır” diye konuşarak akademik kayıplara değindi. İhlallerin zincir biçiminde devam ettiğini dile getiren Lülüfer, “Bütün bunlar toplumsal dokuyu da zedeleyen bir süreçtir” dedi.
Son olarak ise Feride Aksu söz alarak, sürecin sağlığa etkilerine değindi. Aksu, “Araştırmanın yapıldığı dönemde hâlâ 10 akademisyenden birinin sağlık güvencesi bulunmamaktadır. Görüşülen akademisyenlerin yüzde 93.4’ü (228 akademisyen) bu dönem içinde en az bir sağlık sorunu yaşamış ancak yüzde 12.7’si gereksinim duyduğu halde sağlık kurumlarına başvuramadığını bildirmiştir. Akademisyenlerin yaklaşık yarısı ihraç sürecinin etkilediği sebep ya da sebep olduğunu düşündüğü, şu an iyileşmiş olsa bile, herhangi bir fiziksel; üçte ikisi de ruhsal sağlık sorunu yaşadığını ifade etmiştir” diyerek veriler sundu.
Son olarak akademisyenler, TİHV Akademinin proje bazlı bir grup olmadığını belirterek, akademinin her yerde inşa edilebileceği düşüncesini insan hakları perspektifiyle buluşturan, akademisyen kimliğini aktivizmden ayrıştırmayan alternatif bir akademik oluşum olduğunu söyledi. (İzmir/EVRENSEL)