"Sendikaya 17 milyon lira" protokolü ortaya çıkınca işten atıldı
İSDEMİR’de Özçelik-İş’in işçiye sıfır zamma imza attığı dönem için patrondan 17 milyon lira aidat aldığına ilişkin protokol ortaya çıktı.
Fotoğraf: Evrensel
Halil İMREK
İskenderun
İSDEMİR’de çalışıyordu. 17 yıllık işçiydi. Ödülleri vardı. Performans birinciliği, teşekkürler... Ama yine de işten atıldı. Böylesi bir işçi neden işten atılır? Bu soruya “Patronlar, bükülmeyen, yontulmayan, direnç gösteren, hakkını arayan, muhalif duruşundan vazgeçmeyen ve sorgulayan işçi tipini istemiyorlar” diye yanıt veren İSDEMİR işçisi, fabrikada örgütlü Hak-İş’e bağlı Özçelik-İş’in işçiye sıfır zamma imza attığı dönem için patrondan 17 milyon lira aidat aldığını, protokolün ortaya çıkması üzerine gözdağı amaçlı işten atıldığını söyledi.
İşten atılan işçiyle bir araya geliyoruz. İşe iade davası da açmış. Ancak isminin röportajda çıkması onun yeniden iş bulamaması tehlikesini de beraberinde getiriyor. Bu nedenle ona “Ahmet” diyoruz. Ahmet, diğer küçük fabrikalara göre biraz daha yüksek ücret alıyor. Üniversite terk. Bu nedenle dünyaya ve çevreye daha ilgili. Kaldıkları fabrikanın lojmanları da buna elverişli. Evlerinde internet var, basını, sosyal medyayı takip ediyor, teknolojiyi iyi kullanıyor.
Ahmet’in babası da İSDEMİR’den emekli. Ahmet, İSDEMİR yıllarını şöyle özetledi: “Ben İSDEMİR sitesinde büyüdüm. Oranın bir çocuğu sayılırım. Çocukluğumuzu, gençliğimizi çok güzel geçirdik. İSDEMİR entegre bir fabrika, başlı başına bir kent. Geniş alanı, parkı, sosyal tesisleri, lojmanları, okulu, her açıdan iyi koşulları var. Sitenin imkanlarından faydalandık. Fabrikaya 2002 yılında girdim. 17 yıllık işçiyim. Elektrik dağıtımda çalışıyordum. İşimi seviyordum. Performansta hep birinciydim. Ölümcül birkaç kaza önledim, teşekkür belgesi aldım. Bir tane trafik cezam yok, bir tane icram yok, işyerinde ihtar, tutanak yok. Kimseye borcum yok. Buna rağmen beni kapı önüne koydular.”
BELGE ÇIKTI İŞTEN ATILDI
İşten atılma nedeni olarak ‘daralma’ gösterilmiş. Ahmet gerekçeye katılmıyor. İSDEMİR’in sahibi OYAK ile Özçelik-İş’in başındakilerin kendini işten attırdığını düşünüyor. Nedenini ise şöyle anlatıyor: “Sosyal medyada son iki ayda sendika ile ilgili bazı paylaşımlar olacağı konuşuluyordu. Ben iyi bir sosyal medya takipçisiyim ama kendim sosyal medya paylaşımı yapmadım, yapmıyorum. Çünkü patronla, hükümetle başın belaya girer diye kaygı, korku taşıyorsun. Öyle çok hukuksal gücümüz, örgütlü yapımız yok. Sendikamız İSDEMİR işvereni ile bir protokol yapmış. Buna göre 2015-16 ve 2017 yılını kapsayan sürede işveren işçiye 0 zam, sendikaya da 17 milyon aidat parası vermiş. Yani bizim aidatlardaki zararı karşılamak için işveren sendikaya para aktarmış. Bize sıfır zamma onay vereceksin, işverenden de bizim üzerimizden para alacaksın! Bizden kesemediğin aidatların parasını patrondan alırsan, patrona karşı nasıl mücadele edeceksin. Bunun belgesi çıktı. Bu protokolün ortaya çıkması ile benim işten atılmam çakışıyor. Sahada öyle birini atalım ki kimse sesini çıkaramasın, bu işe tepki gösterilmesin. Bu işçi bile işten atılıyorsa bizi hayli hayli atarlar duygusu yaratmak istediler.”
İSDEMİR’DE SENDİKA YETKİLİ AMA ETKİLİ DEĞİL
İSDEMİR’de sendikanın değil patronun belirleyici olduğunu söyleyen Ahmet, şöyle devam etti: “İşveren 2013 ila 2017 arasında Tük Metal ile Özçelik-İş arasındaki rekabeti iyi değerlendirdi. Türk Metal’in gelmesine ve iki sendikanın kapışmasına göz yumdu. İşçilerin sendikasız kaldığı bir süreç yaşandı. Niye? Çünkü İSDEMİR’de sendikanın ciddi bir etkisi vardı. Bugün işveren istediğini aldı. ‘Bu saha benim kontrolümde’ diyor artık. Mesela sendika temsilcileri eskiden istedikleri saatte arabası ile gelir, giderdi. Arabası aranmazdı. Şimdi temsilciler işçi gibi kart gösteriyor ve kart basıyor. Fabrika sahasına vardiya saatlerinde otobüsle girip çıkıyor. Sendika temsilcileri bir ekibe gidip oturup çay sohbeti yapamaz. Başmühendisten izin alacaklar, öğlen istirahatinde gidip görüşecekler. Artık sendika işverenin sınırları içinde hareket ediyor.”
PATRON SENDİKAYI İSTEDİĞİ KIVAMA GETİRDİ
2013 yılındaki grevin iyi sonuçlanmadığını, şube başkanının Türk Metal’e geçtiğini, patronun da buna destek verdiğini anlatan Ahmet, “İşveren Türk Metal’e sponsor olmuş gibiydi. Nitekim bunu İSDEMİR’i uzun süre yetkisizliğe sürükleyerek başardılar. Üç yıl sendika fabrikada yetkisiz oldu. Ve sendikayı istediği kıvama getirmiş oldu. Üç yıl sözleşme yapamadık, zam almadık. Zammı nasıl aldık bu süreçte? İşveren kendisini şirin göstermek için 250 lira seyyanen zam yaptı. Sendikaya gerek yok duygusu yaratıldı, işveren bunu iyi kullandı. Ben o dönem aktif şekilde Özçelik-İş’in yetki alması için çalıştım. Genç İrade diye bir grup kurduk. Ciddi bir örgütlenme yaptık. 2013 grev döneminde de posta başlarını toplayıp gelin sendikadan istifa edin, vardiya amiri olun dediler. 4 bin insanın ahı var. Biz grup olarak 16 posta başı sendikadan istifa edip vardiya amiri olmayı kabul etmedik. 2013 grevinden sonra yönetici vasfımız elimizden alındı. Yani ben her dönem sendikaya sahip çıktım ama sendika bana sahip çıkmadı” diye konuştu.
MEVCUT SENDİKALARDAN BİR ŞEY BEKLEYEMEZSİN
Ahmet, işçilerin bu dönem neden inisiyatif alıp sendikaları değiştirmeye çalışmadığını şöyle anlattı: “Sistem insanları bireyselleştiriyor. Yanında karısını döven, karısını öldüren insana bile karşılamaz hale gelindi. Sitsem bencilleştiriyor, sistem insanları tamamen para odaklı düşünür hale getirdi. Müthiş bir teknolojik gelişim, müthiş bir para harcama seçenekleri sunuyor. Bir de acayip bir yarış var. Birbiriyle rekabet, daha iyiyi, daha ileri teknolojiyi, daha üst modeli alma yarışı. Bütün bunlar müthiş bir borçlanma ile yapılıyor. Tüm işçiler borçlu, fabrikanın yüzde 90’nı borçlu. Bu yüzde 90’nı borcu ödemek için işinde kalmak zorunda. Sistem kredi ile borçla seni mahkum ediyor. Adam borç ödüyor, adam sesini çıkarmadan çalışmaya mecbur, borç adamamın ayağını bağlıyor.”
TOPLUMSAL PATLAMALAR OLACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM
Kendisinin de ev aldığını ve 10 yıl yemeden içmeden borç ödediğini dile getiren Ahmet, şunları söyledi: “En güzel yıllarım borç ödemekle geçti. 10 yıldan sonra da yapamadıklarım için borçlandım. Bir tatile gitmek, bir yerleri gezmek borçla oluyor. Bundan dolayı işçiler ses çıkaramıyor ama toplumsal patlamalar olacağını düşünüyorum.”
Sendikaların bu patlamalara öncülük edecek durumda olmadığını söyleyen Ahmet, “Mesela İSDEMİR’de sendika şube yönetiminin göreve nasıl geldiğini biliyorum. Demokratik bir seçimle gelmediler. Perspektif olarak sınıf mücadelesine iyi bakmıyorlar. Şube başkanı, genel başkanın ağzına bakıyor. Genel Başkan Yunus Değirmenci üzülmesin, bozulmasın diye söyledikleri cümleyi bile besmeleyle söyler haldeler. Bunlardan bir şey bekleyemezsin” diye konuştu.
İSDEMİR GENEL MÜDÜRÜNÜN BAŞARILARINDA BENİM PARMAK İZİM VAR
Şu anki İSDEMİR Genel Müdürü Mesut Keyifli’nin, daha önce kendi mühendisi olduğunu ve birlikte çalıştıklarını anlatan Ahmet, “Yaptığı her başarılı işte benim parmak izim var. Bunu kendisi de biliyor ve görüyor diye düşünüyordum. İşimi ne kadar iyi yaptığımı biliyordu ve bana güveniyordu. Onun kriterleri vardı işi en iyi, en kısa, en geri döndürmeyecek kişilere vermek isterdi. Ben bu kriterlere uyan biriydim. Başarılı çalışan, seni bu kadar yüceltmiş bir elaman işten atılıyor. Hadi diyelim ki sen atmadın, önüne de geçemedin en azından arayıp bir ‘Geçmiş olsun, elimden bir şey gelmedi, yolun açık olsun’ de. En azından bunu beklerdim” dedi.
‘250 KİLOLUK TÜPLERİN ELLE TAŞINMASINI ENGELLEDİM’
Yaptığı işte iyi olduğunu ise kendisine geçen hafta gelen bir telefonu örnek vererek anlatıyor. 4-12 vardiyasından işçilerin aradığını aktaran Ahmet, şunları söyledi: “‘Abi Allah senden razı olsun’ dediler. Hayırdır ne oldu dedim. Bugün tüp taşıma işi vardı. Forklifle taşıdık dediler. Olay şu, ben çıkmadan önce bizim ekibe tüp taşıma işi çıkmıştı. 250 kiloluk yangın gaz tüpleri var. Biz onları boş olan tüplerle değiştireceğiz. Vardiya amiri ve başmühendis bunu elimizle taşımamızı söyledi. 250 kilo ağırlığında ve benden uzun tüpleri elimizle taşımayı reddettim. Bunun tehlikeli olduğunu söyledim. İSG kurallarına aykırı olduğunu belirttim. Başmühendis geldi, sorumluluk benim dedi. İSG’nin sorumluluğu olmaz, bu şekilde taşınmaz dedim. Peki, nasıl olacak dedi, ben de gel göstereyim dedim. Bir forklift buldum alıp koydum. Aaa böyle oluyormuş, tamam böyle yapın dedi. İşte beni geçen hafta arayan işçiler bu nedenle ‘Allah senden razı olsun sayende tüp taşıma işini forkliftle yapıyoruz’ dediler"