Grevde 12 Eylül düzenine devam!

Onur Bakır

Yeni yasa, örgütlenme ve toplu pazarlık hakkını, geliştirmiyor, hatta geriye götürüyor. Peki ya grev hakkı? Bir cümleyle özetleyelim: Yasa, grevde 12 Eylülün yasakçı düzenini, üstüne bir de cila çekerek aynen sürdürüyor.

FARKLI GREV TÜRLERİNE YASAK

Darbeciler, işçi sınıfının en büyük kozu olan grev hakkını kısıtlamak için toplu iş sözleşmesinde ortaya çıkan uyuşmazlık halinde yapılacak grev dışındaki tüm grev türlerini yasa dışı ilan etmişti. Darbecilerin ayak izlerini takip eden AKP Hükümeti de, bu yasağı aynen sürdürdü. Yeni yasada da, genel grev, hak grevi, dayanışma grevi, sempati grevi gibi farklı grev türleri yasak! Bu grevlere katılan işçiler, tazminatsız işten çıkarılacak. İşçiler, bu “yasa dışı” grevlere, bir sendikanın kararı olmadan katılmışlarsa, işverenin uğradığı zararı da ödeyecek.

GREV YASAKLARINA DEVAM

Yeni yasa, grev yasağı kapsamındaki işler ve işyerleri bakımından da, 12 Eylül düzenini büyük ölçüde geleceğe taşıyor. Yasa, eğitim, noter, eczaneler gibi birkaç alanı grev yasağı kapsamı dışına çıkarsa da, bankacılık, şehir içi toplu taşıma, doğal gaz ve petrol işleri gibi, Uluslararası Çalışma Örgütü normlarına göre hiçbir şekilde grev yasağı kapsamına alınamayacak işlerde grev yasağını sürdürüyor.

CİLALI GREV ERTELEME

Yeni yasa, Bakanlar Kuruluna tanınan “Bir grevin genel sağlığı veya milli güvenliği bozucu nitelikte olması durumunda grevi 60 gün süre ile durdurma” yetkisini koruyor. Grev erteleme dediğine bakmayın, apaçık grevi yok etme. Zira 60 gün dolduğunda greve devam etme şansı yok, zorunlu olarak Yüksek Hakeme gidiliyor. Dahası mevcut yasada, Bakanlar Kurulunun “grev erteleme” kararına karşı, Danıştaya başvurma hakkı var. Ancak yeni yasa, bu hakkı da ortadan kaldırıyor, böylece siyasi iktidara tanınan grevi yok etme yetkisine bir de cila çekiliyor!

GREV DURDURMA SÜRÜYOR

Yeni yasa, mevcut yasadaki “Grev hakkının kötüye kullanılması” düzenlemesini de aynen sürdürüyor. Bu düzenlemeye göre, “Grev hakkının iyi niyet kurallarına aykırı tarzda toplum zararına veya milli servete zarar verecek şekilde kullanıldığı” mahkeme tarafından tespit edilirse, mahkeme grevin durdurulmasına karar verebiliyor. Böylece son derece muğlak ve sübjektif gerekçelerle, grev hakkının ortadan kaldırılması olanağı devam ediyor.

GREV KORKUSU…

12 Eylül darbecileri, darbenin hemen ardından devam eden grevleri durdurmuş, ilerleyen dönemde yasalar yolu ile grev hakkını kuşa çevirmişti. Darbeden tam 9 yıl sonra, “sivil” yönetim, “Grev ve Lokavtlarda Mülki İdare Amirlerince Alınacak Önlemlere İlişkin Tüzüğü” kabul etmişti. 12 Eylül’ün ruhunu barındıran ve halen yürürlükte olan bu Tüzük, darbecilerin, sermayenin ve sermaye partilerinin grevden nasıl korktuğunu gözler önüne seriyordu. Örneğin bu Tüzüğün, 16. maddesine göre, “Grev ve lokavt uygulanan işyerinin önünde beklenmesi, sazlı, sözlü toplantılar, eğlenceler düzenlenmesi ve benzeri yollarla işçilerin heyecanlarının ayakta tutulmasına engel olunur”. İşte AKP Hükümeti de yeni yasayı bu korku ile hazırladı. Amaç açık; işçilerin heyecanlarının ayakta tutulmasına, grevle hak ve çıkarlarını koruyup geliştirmelerine engel olmak…


MİLLİ GÜVENLİK NELERİ KAPSAMAZ Kİ!

Aziz Çelik'in Çalışma ve Toplum'un 18. sayısında yayınlanan makalesine göre, 1983-2007 yılları arasında, milli güvenlik gerekçeli grev ertelemeleri, 500'ün üzerinde işyeri ve işletmeyi ve 300 bin civarında işçiyi etkiledi. Lastik ve cam işyerlerinde yapılan grevler bile "milli güvenlik" gerekçesiyle ertelendi. Kağıt iş kolundaki (SEKA) grevler de "milli güvenlik"ten nasibini aldı. 1995'teki grev erteleme kararına yapılan itiraz üzerine dönemin Danıştay Savcısının yorumu gerçekten ibret vericiydi: Kağıt iş kolundaki grev, ambalaj üretimini olumsuz etkileyecek, bu durum ambalaj kağıdına ihtiyacı olan ihracat sektörünü, dolayısıyla ülkeye döviz girişini baltalayacak, döviz olmayınca da milli güvenliğe ilişkin malzemeler alınamayacaktı… Bu arada, sivil havacılık, yeni yasada grev yasağı kapsamında yer almıyor. Ancak yasağa ne hacet. Hükümetimiz, THY'de olası bir grevi, milli güvenlik veya genel sağlığa sığıştırmanın bir yolunu bulur nasıl olsa! Kısacası, siyasi iktidarın böyle bir grev erteleme yetkisi varsa, o ülkede grev hakkı yoktur.


THY, İZFAŞ ve İZBAN örnekleri

ÜÇ somut örnek üzerinden grev hakkının nasıl kuşa çevrildiğini ele alalım. Sivil havacılık iş kolunda grev yasağı getiren yasayı protesto etmek için Hava-İş üyelerinin yaptığı bir günlük iş bırakma eyleminin ardından, 305 işçi, "Yasa dışı greve katıldığı" için işten atılmıştı.
Çünkü ILO normlarına göre tümüyle yasal ve meşru olan bu tür bir grev, mevzuatımıza göre yasa dışı. Sosyal-İş Sendikasının İZFAŞ'taki grevi ise, "Grev hakkının kötüye kullanılması" düzenlemesine dayanılarak, "Ülkenin uluslararası itibarının zedelenmesi ihtimalinin doğması tehlikesi bulunduğu" gibi trajikomik ve hukuk dışı bir mahkeme kararı ile durdurulmuştu.
Şehir içi toplu ulaşım, ILO normlarına aykırı biçimde, grev yasağı kapsamında olduğu için, İZBAN'da devam eden toplusözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamayınca zorunlu olarak Yüksek Hakeme gidilmişti.
Yine ILO normlarına göre, bir grev yasağı söz konusu ise sözleşmeyi nihai olarak bağıtlayacak olan merciinin, işçilerin grev hakkından yoksun kalmasını telafi edecek bir biçimde karar alması gerekiyor. Ancak Yüksek Hakem Kurulu, kafasına ne eserse öyle karar alıyor! Yüksek Hakem Kurulunun aldığı karar İZBAN işçilerini memnun etmeyince, makinistler iş durdurmuş, 13 makinist, yasa dışı grev gerekçesiyle işten atılmıştı. İşte, grevde 12 Eylül düzenini sürdüren bu yasa benzer örneklerin yaşanmasına olanak sağlamaya devam ediyor.


Yeni yasada grev oylaması tuzağına dikkat

Yeni yasada, grev oylamasında öyle ince bir değişiklik yapıldı ki, "yasal" grevlerin önüne geçmek de artık çok kolay. Mevcut yasaya göre, Sendika grev kararı aldığında, işyerindeki/işletmedeki işçilerin dörtte biri grev oylaması istediği takdirde grev oylaması yapılıyordu. Grev oylamasında, işyerindeki/işletmedeki işçilerin yarısından bir fazlası "greve hayır" demediği sürece grev yapılabiliyordu. Grev oylamasına katılanların hepsi, "greve hayır" dese bile, toplam işçi sayısının yarısından fazlasına ulaşılamadığı sürece grev sürecine devam ediliyordu. İşverenler, işçileri baskı ve tehdit yolu ile grev oylamasına götürse bile, toplam işçi sayısının mutlak çoğunluğuna ulaşamadığı sürece grevi engelleyemiyordu. Ancak yeni yasaya göre artık, grev oylaması durumunda, toplam işçi sayısı değil, grev oylamasına katılan işçiler dikkate alınacak ve grev oylamasına katılan işçilerin yarısından fazlası "greve evet" demediği sürece grev yapılamayacak.

YARIN: Yasa ILO Sözleşmeleri ve normlarına neden aykırı?

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et