Türk-İş’e bağlı sendikalar: Yeni bir anlayışı tartışmamız gerekiyor
Türk-İş’in Olağan Genel Kurulu bugün başlıyor. Genel Kurul öncesi Evrensel'e konuşan Türk-İş'e bağlı sendika başkanları "Yeni yönetim anlayışı tartışmalıyız" dedi. İşçiler ise Türk-İş'i eleştirdi.
Fotoğraf: Ramazan Çelik/DHA
Fırat TURGUT
İstanbul
Türk-İş’in üç gün sürecek 23. Olağan Genel Kurulu bugün başlayacak. Evrensel’e konuşan Türk-İş’e bağlı sendika başkanları, geçen dört sene içerisinde işçi ve emekçilerin haklarına yönelik saldırıların arttığını ve Türk-İş’in iyi bir sınav veremediğini dile getirdi. Sendika başkanları, “Yüzünü sınıfa ve mücadeleye dönen, yeni bir anlayışı tartışmamız gerekiyor” dedi.
TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk, “İşçi sınıfının kazanımlarının tümden geriye götürüldüğü, elinde kalan kırıntıların da hedefe konulduğu, örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin arttığı, yüz binlerce işçinin grevinin yasaklandığı, Toplantı Ve Gösteri Kanunu’na muhalefetten biz de dahil sendikalar hakkında davalar açıldığı, basın açıklaması yapmanın suç kabul edildiği bir dönemde genel kurula gidiyoruz. Türkiye’nin en büyük konfederasyonu olan Türk-İş’in son 4 yıllık süreci masaya yatırarak bir muhasebe yapması lazım” dedi.
Türk-İş’in “Son 4 yıl içerisinde işçi sınıfının niçin kazanımı yok ve var olanlar niçin geri alınmış, sendikalarda niçin ciddi bir büyüme yok” soruları etrafında tartışma yürütmesi gerektiğini ifade eden Öztürk, “Genel kurulun bu eksiklikleri de görerek yeni bir mücadele anlayışı üzerinden şekillenmesi gerekiyor. Önceki anlayışı sorgulayan, öz eleştiri veren, yeni bir anlayışı tartışan, yeniden yüzünü sınıfa ve mücadeleye dönen bir anlayış olması gerekiyor. Bu dört yıl içerisindeki tutumun, saldırıları durdurmadığı ortada. Tabii biz genel kurulda önümüzdeki dönemin ihtiyaçlarını uzun uzun tartışacağız. Ama ne yazık ki genel kurul çok da bu platform üzerinde yürütülen bir genel kurul değil. Şeklen bir genel kurul olacak” diye konuştu.
"İYİ BİR SINAV VEREMEDİK"
DERİTEKS Genel Başkanı Musa Servi de “Geçtiğimiz dönemde eksiler artılar nedir, Türk-İş’in bu konuyla ilgili bir perspektif sunması gerekiyor. Ama işçi sınıfına saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde bakıyoruz ki eski yöneticilerin aday olması konusu var” dedi. “Geçtiğimiz senelerde çok iyi bir sınav vermedik” diyen Servi şöyle devam etti: “Kamu toplu sözleşmesi ocak ayında başladı ve ne yazık ki temmuz ayına kadar eylem, basın açıklaması olmaması, bir hareketin yaratılmaması eksiklikti. Ayrıca oradaki mikrofonun açık kalması değil, esas mesele tabanda bir hareketin olmaması. Buradan ders çıkarmak gerekir. Kamu sözleşmesinden sonra tekstil sözleşmesi de aynı oranda bitti. Şimdi metal sözleşmesi var. Bunu aşmak gerekiyor. Enflasyonun yüzde 30 olduğu bir dönemde yüzde 10-12’lerle işçilerin yaşamını sürdürmesi mümkün değil. Sınıfa yönelik saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde Türk-İş genel kurula gidiyor. Kıdem tazminatının gasbı, vergideki artış, alım gücünün düşmesi, örgütlenme önündeki engeller sürüyor. Tüm bu saldırılara karşı sendikaların konfederasyonların ortak hareket etmesi gerekiyor. Uzun yıllar sonra üç konfederasyonun ortak açıklama yapmasını olumlu olarak değerlendiriyoruz. Önemli olan tabanda da bu birlikteliğin sağlanması.”
"HÜKÜMETE DEĞİL TABANA YASLANMALI"
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş da “Türkiye’de işçi sınıfı hareketinin iyi durumda olduğunu söylemek çok mümkün değil. Derinden hissedilen ekonomik kriz ülkenin çeşitli illerinde farklı biçimlerde kendisini gösteriyor. İşsizlik, güvencesiz çalışma artıyor. Hemen her gün yeni bir zamma uyandığımız, asgari ücretin yeniden belirleneceği bugünlerde Türk-İş genel kurulunu topluyor. Bu genel kurul önümüzdeki dönem açısından çok önemli. Sendikalaşma oranının yüzde 13’lerde olduğu ülkemizde asıl görev Türk-İş’e düşüyor. Hem siyasette hem ekonomideki kötü gidişe işçi sınıfının örgütlülüğü dur diyebilir” dedi.
Türk-İş’in önümüzdeki dönem politikalarını tabana yaslanarak belirlemesi gerektiğini ifade eden Durmuş, “Geçen genel kurulda da sıkça tartışılan hükümetle ilişkiler konusunda daha dikkatli olmalıdır. Türkiye’de artık bir rejim değişikliği yaşanmış, her şey bir kişiye bağlanmıştır. Yetkisi ve etkisi olmayan bakanlarla yönetilen bir ülkeye dönülmüştür. Buralardan medet ummak yerine tabandaki gücüne güvenerek hareket edecek Türk-İş daha etkili olacaktır. Sendikal anlayışlar tartışılırken siyaset değil işçilerin çıkarları ön planda tutulmalıdır” ifadelerini kullandı.
"MİSYONUNU YERİNE GETİRMELİDİR"
TEZ-KOOP-İŞ Sendikası Diyarbakır Şube Başkanı Mehmet Pekgöz de "Ülkenin en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş’ten üyelerinin beklentisi gerçek anlamda öncülük görevini üstlenmesidir. Toplu iş sözleşmelerinde ve emeği ilgilendiren bütün konularda prosedürü yürüten kurum kimliğinden çıkıp, işçilerin hak ve taleplerini hayata geçirecek politikalar doğrultusunda hareket etmesidir. Ama maalesef Türk-İş mevcut yapısıyla bu beklentilere cevap vermekten uzaktır. Türk-İş yapısal ve yönetimsel değişiklikler yaparak Türkiye işçi sınıfının ona yüklediği öncülük misyonunu yerine getirmelidir." değerlendirmesinde bulundu.
BURSA’DAKİ AROMA VE BOSCH İŞÇİLERİ: MÜDAHALE ETMEZSEK BİR SONRAKİ KONGREDE YİNE AYNI ŞEYLERİ KONUŞURUZ
Uğur ÖKDEMİR
Bursa
Türk-İş’in 5-6-7 Aralık’ta yapacağı 23. Olağan Genel Kurulu öncesi gazetemize konuşan konfederasyona bağlı Türk Metal ve Tekgıda-İş üyesi işçiler, aşağıdan yukarıya işleyen bir yapı olmamasından, Türk-İş’in hükümetle ilişkisine kadar birçok yönde eleştirilerini dile getirdi. İşçiler bunların değişmesi içinse yine kendilerine görev düştüğünü söylüyor: “Biz sorgulamazsak, müdahale etmezsek bir sonraki kongrede de yine aynı şeyleri konuşacağız.”
"HÜKÜMETİN İSTEDİĞİ KİŞİLER OLMAMALI"
Tekgıda-İş’in örgütlü olduğu Aroma fabrikasında çalışan bir işçi, “Bizim ihtiyacımız olan mücadeleci bir yapı, işçilerle birlikte karar alıp onu uygulayan bir sendika ama böyle bir durum yok bana göre. Toplumsal olaylara duyarlı işçileri satmayan bir anlayış hakim olmalı” dedi. Sendika ve konfederasyon başkanlığını da mücadeleden gelen bir işçinin yapması gerektiğini vurgulayan işçi, “Bizlerin içinden çıkıp o koltuğa oturmalı, öyle patronların, hükümetin istediği kişi olmamalı. Hükümetin istediği kişi olunca sözleşme masasında söylenen sözler ortaya çıkıyor. Türk-İş Başkanı’nın kamu sözleşmesini imzalarken söylediği sözü hepimiz duyduk. Kabul edilebilir bir durum değil bu. Bu kongrede de bir şeyin değişeceğine inanmıyorum açıkçası. Bugün Türk-İş’in hükümetle içli dışlı olduğunu biliyoruz. Türk-İş’e bağlı sendikalar da bu durumu görüp ona göre hareket ediyor. Mücadeleci insanlar yok mu, var ama bu da çok az. Koltuklar çok değerli bırakmak istemiyorlar” diye konuştu.
"BİZİM HİÇ Mİ SUÇUMUZ YOK?"
Tüm hatayı sendikacılara çıkarmanın da yeterli olmadığını söyleyen işçi şöyle devam etti: “Bizim hiç mi suçumuz yok? Bizde de büyük hata var, her şeyi bırakıp sendika yapsın dersek sonuç bizim için iyi olmaz. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla hareket ediyoruz, günü kurtarmaya çalışıyoruz. Biz işimize, sendikamıza sahip çıkmazsak, olanları sorgulamazsak, sendikacılar da istediğini yapar. Onların istediği de bu zaten. İşçi ses etmesin, işi bize bıraksın, her şeyi biz hallederiz mantığıyla hareket ederler. Sonuç da bizim için hiç iyi olmaz.”
"İÇİNDE İŞÇİ OLMADIKÇA NASIL BİR SENDİKA SORUSU BOŞ KALIYOR"
Türk Metal’in örgütlü olduğu BOSCH fabrikasında çalışan bir işçi ise “İşçi sınıfına verecek hiçbir şeyleri yok. Zaten örgütlendikleri yerlerde DİSK’e bağlı sendikalar girmesin diye patronlar tarafından çağrılıyor birçoğu, böyle sendika mı olur? Zaten içinde işçi olmadıkça nasıl bir sendika sorusu boş kalıyor. Şeffaf sorgulanabilir bir yanı olmuyor. Türk-İş Başkanı’nın TİS imzalarken söylediği söz ortada. Bunların yaptığı ücret sendikacılığı, sınıf sendikacılığı değil. Sendikacılıkları sözleşmeden sözleşmeye, onu da beceremiyorlar zaten. Bir sorunu çözmek yerine sendikayı çiftlik olarak kullanıyorlar. Üyesi olduğum sendikanın bu zamana kadar yaptıklarını biliyoruz. Bağlı olduğu konfederasyon da aynı. Başkanlar merkezde oturup konuşuyorlar, aşağıda uyguluyorlar. Anlayış değişmedikten sonra kişilerin değişmesi bir anlam ifade etmez. Gelen gideni aratır sözü var ya o misal. Bunu değiştirecek olan biziz, buna inanıp müdahale etmeliyiz. Müdahil olmazsak, bu anlayışı değiştirmek için mücadele etmezsek bir sonraki kongrede yine aynı şeyleri konuşuruz. Ama bu sefer biraz daha geri gitmiş şekilde konuşuruz” dedi.
İŞÇİYE İHANET ETMEYEN, İŞÇİ GİBİ YAŞAYAN SENDİKACILARA ÇAĞRI
Türk-İş üyesi işçi
Ankara
Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik kriz koşullarında en son imzalanan toplu sözleşme, kıdem tazminatının fona devredilmesi, emeklilikte yaşa takılanların mağduriyeti işçi ve emekçilerinin canını yakan bir durumu ortaya koyuyor. Asgari ücretin belirleneceği bu ayda, komisyonun içerisinde yer alan Türk-İş heyetinin rolü, bugün başlayacak Türk-İş 23. Olağan Kongresinde belli olacak.
Yaklaşık olarak 13 yıldır kamuda çalışan Türk-İş üyesi bir işçiyim. Bugüne kadar imzalanan toplu sözleşmelerde her sefer hükümetle iş birliği içerisinde olmuştur. Hükümetin arka bahçesi konumunda olan bir Türk-İş, işçiye sözleşme de olduğu gibi ihanet ediyor/edecektir de. Bu ihanetin ortağı olmak, yüz binlerce işçinin iradesini yok saymak demektir. Çünkü en son imzalanan sözleşmede Genel Başkan Ergün Atalay mikrofon açık kalınca aslında gerçek yüzünü yansıtmıştır binlerce işçiye. Kıdem tazminatının fona devredilmesi meselesi gündeme geldiğinde Ergün Atalay “Kıdem tazminatı kırmızı çizgimiz, kıdeme el uzanırsa genel greve gideriz” demişti. Bunların sadece lafta olduğunu Türk-İş üyesi işçiler olarak biliyoruz.
Geçtiğimiz yıl taşerondan kadroya geçirilen binlerce işçi 2020 yılına kadar toplu sözleşmeden yararlanamadı. Taşerondan kadroya geçirilirken hükümetle yaptığı anlaşma da ortadadır. Türk-İş bünyesinde bulunan 34 sendika genel başkanı ve şube başkanları seçimlerde nasıl bir yol izledi hepsini biliyoruz. İşçinin hakkını savunacak sendikaya muhalif isimleri delege dahi seçtirmedi. Özgür iradesi ile aday olmak isteyen işçiler sendikaların kapısından dahi içeri giremedi. Atama yoluyla kendi yandaşlarını getirdiler. Bunların sonucunda da yönetimlerde işçiye ihanet eden anlayış hakim oldu. Bu kesim şimdi işçi maaşının 3 katı maaş alıp, en lüks otellerde konaklıyor, lüks otomobillere binip, lüks lokantalarda yemek yiyor, şatafatlı bir yaşam sürüyor.
Tabii ki sendikaların içinde az da olsa gerçek anlamda işçi hakkı savunan delegeler, sendika başkanları da var. Mevcut başkandan başka aday olmadığını biliyorum. Ama işçi hakkını savunan sendikacılar bu başkana oy kullanmayarak başlangıç olarak bir ders verebilir.
Ayrıca kongrede şu önerileri dile getirebilirler: Bundan sonraki toplu sözleşmelerde tabandan işçilerin sesine kulak verip işçiler ne istiyorsa ona uygun bir sözleşme imzalamayı garanti altına almalıyız. Kıdem tazminatının fona devredilmesi gündeme geldiğinde, lafta değil gerçekte genel greve gitmeyi karar altına almalıyız. Taşerondan kadroya geçenleri toplu sözleşmeden faydalanmalarını ve sektörüne göre sendikalarda örgütlenmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasını karar altına alabiliriz. Kongrelerin tüm Türk-İş üyeleri tarafından benimsenmesini, işçilerin özgür iradesi ile aday olabildiği, tüm işçi sınıfının haklarına yönelik saldırılarda iş yavaşlatma, iş bırakma ve greve gitmenin garanti altına alınmasını sağlayabiliriz. Ülkemizdeki güncel siyasal, ekonomik gelişmeler karşısında işçilerin topyekün sınıf olarak karşı durmasını sağlayabiliriz. Başarılar diliyorum.