İzlenim: "Ücret artışlarında neden zamları dikkate almıyorlar?"
Emek Partisi Adana İl Yönetici Mesut Baylav, işçilerle asgari ücret üzerine yaptıkları görüşmeleri yazdı.
Fotoğraf: Evrensel
Mesut BAYLAV
Emek Partisi Adana İl Yöneticisi
Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2020’de geçerli olacak asgari ücreti tespit etmek için ilk toplantısını yaptı. Asgari ücret tartışmaları işçiler içerisinde de çokça konuşulmaya başlanmış durumda. Artan zamlar, alım gücünün günden güne düşmesi tartışmaların temel noktasını oluşturuyor.
“Asgari ücret vergiden muaf tutulsun, insan onuruna yakışır bir ücret olsun!” başlıklı bildirileri işçilere ulaştırırken birçok işçi ile konuşma fırsatı bulduk. İşçilerin asgari ücret ile ilgili süreci yakından takip ettiklerini söylemek mümkün. Emekçiler açısından dile getirilen ve gündemde olan ücretlerin, yaşayabilmenin çok uzağında olduğunu düşündüklerini ancak iktidara ve sendikalara olan güvensizlikten dolayı beklentilerinin düşük olduğunu söyleyebiliriz.
Servis bekleyen bir grup işçi ile konuştuğumuzda var olan asgari ücretle geçinmenin mümkün olmadığını hepsi belirtiyor. Tartışmalar sürekli şu soruyu beraberinde getiriyor: “Asgari ücret ne kadar olmalı?” Ayrıca Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın asgari ücrete dair yaptığı “Yaşam maliyeti 2 bin 578 lira. Asgari ücret teklifinde yaşam maliyetinin altında hiçbir şeyi konuşmayız” açıklaması da işçiler arasındaki bir diğer tartışmayı oluşturuyor.
İşçilerden biri sendikalara güvenlerinin olmadığını, geçmişte de kırmızı çizgimiz söylemlerinden nasıl geri adım attıklarını hatırlatıyor. Kamu TİS’i döneminde Ergün Atalay’la Çalışma Bakanı arasındaki diyaloğu hatırlatan bir diğer işçi ise “Sendikalar, devletin ve patronların karşısında eli kolu bağlı duruyorlar” diye ekliyor. İşçilerden biri tespit komisyonunda Hükümet, patron ve sendika temsilcisinin kendi aralarında orta yolu bulacaklarını ifade ediyor ve şöyle devam ediyor: “2 bin 300’den fazla olacağını sanmıyorum, şu anki ücret bir kişinin ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz. Asgari ücreti düşük tutmak için enflasyonu bastırmaya çalışıyorlar. Oysa bir yıl içinde elektrikten, suya, ulaşımdan, temel tüketim mallarına gelen zamlar ortada. Ücret artışlarını yaparken neden bunları dikkate almıyorlar?”
Tartışmaya katılan başka bir işçi ise “Erken seçim olsa hükümet işçilere şirin görünmek ve destek almak için belki fazla bir zam yapardı” diyor. Diğer işçi ise arkadaşına şu cevabı veriyor: “Erken seçime gitmez çünkü ekonomiyi toparlayamıyor.”
Metal iş kolunda çalışan genç bir işçi ise “Bu asgari ücretle hele de kirada oturuyorsan nasıl geçineceksin? 170 lira elektrik faturası gelmiş, kirayı ver, faturaları öde, geri kalanla yaşamaya çalış. Allahtan çocuk yok” diyor. Fabrikadaki duruma ilişkinse “İçerisi kaynıyor, ne olacağı belli değil” diyerek tartışmaların olduğunu anlatıyor.
İletişim iş kolunda çalışan iki işçiyle de konuşma fırsatımız oluyor. İşçilerden biri asgari ücretin 3 bin lira olması gerektiğini söylüyor. “Vasıflı işçinin ücreti 5 binden aşağı olmamalı. Ama bakıyoruz vasıflı işçinin, memurun ücreti asgari ücrete yaklaşıyor” diyor. Çalışma Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un asgari ücrete ilişkin yaptığı “Dolayısıyla ücret artışı kadar, işin kendisinin yani istihdamın korunması da mühim” açıklamasını hatırlatarak, Bakanın aslında patronların çıkarını savunduğunu dile getiriyor.
Diğer işçi ise “Cengiz Holding ne zaman büyüdü? Bu iktidar döneminde. Kimin vergi borcu siliniyor? Cengiz Holdingin. Nasıl oluyor bu iş?” derken asgari ücretliden alınan vergilere tepki gösteriyor.
İşçilerin süreci takip ettiklerini ve beklentilerin ne olduğunu yazının başında da söylemiştik. Ancak sürece müdahale etme, kendisini ve diğer işçileri gidişatı değiştirebilmenin öznesi olarak görme eğilimlerinden uzak olduğunu görüyoruz. Bu eğilimin sebebinin örgütsüzlük olduğu vurgusunu yapan Emek Partisi, işçilere süreci anlatmaya ve işçileri bu süreçte fabrikalarından başlayarak sürecin değiştirici gücü olmaya çağırıyor.