09 Aralık 2019 00:21

Mağazaların görünmeyen yüzü: Kötü çalışma koşulları

Lüks ürünler satan mağazalardaki çalışma koşullarının hiç de lüks olmadığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Yağmur ÇAKAL
İstanbul

INDITEX İspanya’da kurulan ve bünyesinde hazır giyim şirketlerini barındıran uluslararası moda topluluğu. Orta-üst tabakanın giyim tarzını şekillendiren lokomotif bir firma. Ana firması ise Zara. Zara ve H&M dünyanın en ünlü giyim markalarından. Mağazalarının üzerinde bulunan afişler, reklam panoları, dünyaca ünlü marka yüzleri, söylemleri ile hayatımızın mutlaka bir yerinden temas ediyor bize. “Love your curves” (kıvrımlarınızı sevin) dediler mesela ve iki kadının arkadan çekilmiş fotoğrafları reklamlardaydı. Neden kadın bedeni, kadın kıvrımı ve arkadan görüntüsü? Dışarıdan bakıldığında grantuvalet giyen mağaza çalışanları, full makyajlı ve özellikle kırmızı rujlu kadın çalışanlar... Her şey bu kadar güzel ve kusursuz mu gerçekten? Bu kıyafetlerin hangi şartlar altında üretildiği, bunları satan insanların hangi şartlarda çalıştığı...

Pek çok ünlü markanın ürünleri yaşam standartlarının düşük olduğu ülkelerde üretiliyor. Kabul edilemez çalışma koşulları, düşük ücretler ve fasonlar dahil edildiğinde çocuk işçi çalıştırmada H&M ve Zara başta geliyor. Gel gelelim Türkiye’deki çalışma şartlarına... Bu mağazalarda çalışanlarla sohbet ettiğimizde, bu lüks ürünler satan mağazalardaki çalışma koşullarının çalışanları için hiç de lüks olmadığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz hemen. Burada part time ve full time olarak çalışanlar mevcut. İşe alınırken önce fiziklerine ve yüzlerine bakıldığını aktarıyorlar. Eğer fiziksel görüntünüz müsaitse(!) ve bakımlı olduğunuza dair bir izlenim yaratırsanız çalışmak için şansınız var demektir. Yoksa size ekmek çıkmaz.

"GÜNLÜK 20 BİN ADIM ATIYORUZ"

H&M çalışanı Demet anlatıyor: “Mobbingin her türlüsü var. ‘Daha fazla çalışın, daha hızlı çalışın’ diyorlar hep. Günlük 20 bin adım atıyoruz, seri çalışmak zorundayız. Reyonda az kişiyiz ama çok işimiz var. Satış danışmanlığı yapıyorum ama hem kasaya, hem depoya, hem reyona bakıp hem de müşteriyle ilgilenmek zorundasın. Ayrı, sabit bir iş tanımın yoktur. Akşamcı olursak 10 çıkışlı oluyoruz ama hiçbir zaman 10’da çıktığımızı hatırlamıyorum. 10’dan sonraki mesaimiz ise ürünleri beden beden ayırıp katlamak. Yaptığın hataların çetelesi tutulur, yükselmende bu faktörde değerlendirilir. Ağır koliler kaldırmak zorunda kalırsın, genelde erkek arkadaşlar yapıyor ama sabah shiftinde (mağazalarda çalışma saatleri için shift tabiri kullanılıyor) erkekler yazılmamışsa mecbur biz kaldırıyoruz. Kişisel bakım olayı var bir de makyajsız, bakımsız gelemiyorsun. Özel günüm belki o gün. Hastayım veya cildim sıkıntılı ama o kısımla ilgilenilmiyor. Kimse sormuyor ‘Neden?​’ diye. Sadece yapmak zorundasın. Hafta sonu tatili nedir hiç bilmedim. Haftalık 30 saati dolduracağız, hafta içi fazla yoğun değilse daha az. Ama hafta sonu full çalıştırabiliyorlar. En son sendika hareketi kendini göstermeye başladığında full time çalışanların haftalık 2 gün izni oldu. Sendika daha gelmeden. Çokça açık aramaya başladılar sendika adıyla değilse de ‘şunu yaptın’ diye işten çıkarmak için.”

"YOKSA AHMET’İ TEKMELERDİM"

Zara’dan iki erkek arkadaşla konuşuyoruz. Shift değişimlerinden ve bölüm bölüm gezmekten şikayetçiler. Kendilerine program yaptıklarında bile bir anda “shiftin değişti işe gel” gibi durumlardan bıkmışlar. Biri 3 diğeri 1.5 senelik. İkisi de üniversite mezunu. Suat araya giriyor: “Bunlarla sınırlı değil şikayetlerimiz.” Part time bir çalışanın elindeki askıları yere düşürmesi üzerine müdürünün mağaza içinde “senin bilmem ne” diye küfür ettiğini anlatıyor. Sendika için uğraştıklarını, pek çok şeyin düzeleceğini ve sabırlı olması gerektiğini ifade ediyor.

Hizmet sektöründe Inditex grubunda sendikal çalışmalar sürüyor. Suat da buna inanmış bir şekilde mücadele ediyor. Sonra Kerem depo kısmında karşılaştığı bir durumdan bahsediyor. Müdür kontrole geliyor ve Ahmet’in yerden henüz kaldırmamış olduğu bir koliyi görüp tekmeliyor. “Neden böyle bir şey yapıyorsun?​” diye soran Kerem’e “Ahmet burada olsaydı onu tekmelerdim, onun yerine koliyi tekmeledim” yanıtını veriyor. Kerem kanının donduğunu ifade ediyor: “Müdür diye böyle her şey söylenip yapılabilecek mi ben anlayamıyorum. Orada arkadaşımıza vuracak olma düşüncesini aklım almıyor, işçi miyiz köle miyiz inanın ben ayırt edemiyorum.”

"300 SAAT ALACAĞIM VAR"

Boyner işçisiyle sohbet ediyoruz şimdi. En büyük mağazaların birinde çalışıyor. “Pek çok mağazaya göre yoğun çalışıyor ve yalnızca asgari ücret alıyoruz. Diğer mağazalar çok daha iyi kazanıyor, baktığınızda aynı işleri yapıyoruz. Pek çok marka ürün var. Diğer çalışanlar da bizim gibi asgari ücret alsın istemiyorum, biz de hak ettiğimizi alalım istiyorum. Kelebek günleri, bayramlar, sevgililer günü, ‘kara cuma’lar bizim canımızı çıkaran günler. Baktığınızda özel gün ama sadece müşteriye mi özel? Çalışan olduğumuz için özel gün hakkımız olmuyor mu?​” diyor.

Başka bir mağazadan bir kadın arkadaşın söyledikleri hemen hemen tüm bu hizmet sektöründe yer alan başlıca sıkıntıların bir göstergesi: “Bir reyonda iki kişi çalıştığımız zamanlar oluyor, katlamaya mı müşteriye mi nereye yetişeceğimizi şaşırıyoruz. Müşteri şahsi olarak bile ne söylerse söylesin haklı olmak zorunda, bizim bir önemimiz yok. Bir saat molamız var. Ama yoğunsa 20 dakikada mağazaya çağrılıyoruz. Doğru düzgün ihtiyacımızı karşılayamıyoruz. O kalan saatler haneye yazılıyor ama geri geldiğini görmedim 300 saat alacağım var ve bunu hâlâ kullanamadım. İzin olarak istesem düşünsenize 1 ay ediyor, yarım saati vermeyen bana 1 ay izin mi verir?​” Sendikayı sorduğumuzda, “Ben üye oldum, ama birlik olmadığımız sürece benim üyeliğimle bir şey yapabileceğimizi düşünmüyorum. Aşırı sömürülüyoruz, kaybedecek neyimiz var sanki, güneş bile göremiyoruz” diyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

İşçi mektubu: MESS’in zam teklifi trajikomiktir

SONRAKİ HABER

Stuttgart'ta mültecilerle dayanışma yürüyüşü: Irkçılığa ve yurt dışı edilmeye hayır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa