Depresyon burjuvalar için midir?
Depresyon kime aittir?
İsmail İNAN
Ankara
“Depresyon burjuvalar içindir. Biz sadece uyanır ve yollara düşeriz.” Bu, işçi filmleri deyince ilk akla gelen yönetmenlerden olan Ken Loach’ın Riff-Raff filminden bir replik. Burada film veya yönetmen analizi yapmak gibi bir amaç yok. Bu yazının kaleme alınmasını tetikleyen şey bu repliğin geçtiği sahnenin son günlerde çokça alıntılanması ve bu cümlelere “hak verenler vs. hak vermeyenler” olarak iki kamp oluşması. Biz de bu tartışmaya tutarlı bir bakış açısıyla katkı sunmaya çalışacağız.
İnsanı inceleyen bir alan olarak psikolojinin, psikiyatrinin ve hatta tıbbın hem bozukluğun etiyolojisinde hem tedavi yöntemlerinde çevresel koşullara odaklanması gereklidir. Çünkü bunlar bireyin toplumdaki konumuyla yakından ilgilidir. Çalışmalar bize gösteriyor ki ekonomik kriz veya savaş durumlarında toplumdaki ruhsal sağlık sorunları –özellikle de depresyon- artmaktadır. Sosyal eşitsizlikler veya işsizlik de bu oranların artmasıyla yakından alakalıdır.
İnsanı odak alan alanlarda (psikoloji, sosyal çalışma gibi) artık çevresel etkenlerin dâhil edildiği teoriler daha fazla görünür olmaya başlamış ve geçerli kabul edilmiştir. En önemlilerinden biri “ekolojik sistemler teorisi” adıyla Bronfenbrenner tarafından ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre bireyi çevreleyen başkaca sistemler vardır ve birey, bu sistemlerle ilişki içindedir. Kişinin çalışma şartları, çalışma ortamı, içinde bulunduğu diğer bağlamlar ve bunlarla birlikte çevresindeki insanların içinde bulundukları kişinin duygu ve davranışlarını anlamak için irdelenmesi gereken alanlardır.* Bu açıdan depresyonu da incelemek mümkündür.
DEPRESYONUN DIŞA VURUMU
Ruhsal sağlık alanındaki konular aynı başlık altında olsa da bireye, gruba ya da kültüre göre farklı şekillerde dışa vurulabilir. Filmlerde de işlenen bir konu olmuştur bireyin yaşadığı buhranlar ve depresif duygu durumları. Depresif bir bireyi canlandırırken özellikle kullanılan modelde yıkık, hiçbir şey yapamayan, günlerce yatağında yorganını üzerine çekmiş bir şekilde yatan bir insan resmedilir. Tabi bu daha önce bahsedilen kişinin işlevlerinin zarar görmesine denk gelen bir tablo. Zannediyorum ki yazının ilk kısmında yapılan alıntı, bu referansla yola çıkmış ve ruhsal sağlığın yitirilmesinin dahi bir lüks olduğunda değinmek istemiştir. Çünkü bu şekilde bir depresyon dönemi geçirmek düşük sosyoekonomik seviyedeki insanlar için bir olasılık dahi olamamaktadır. Ancak burada lüks ile gerçek arasına bir sınır çekmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Depresyon burjuvanın lüks bir deneyimi midir yoksa ezilen/sömürülenlerin hayatlarının bir gerçeği midir?
Bir insanı, bir grubu ya da bir toplumu herhangi bir sorunla eşleştirmek; o sorunu sanki insanın/insanların kimliğini oluşturan bir parçaymış gibi sunmak doğru bir şey olmayacaktır. Depresyon kime aittir diye sorarken amaç da bu değildir. Aslında daha çok kimlerin depresyon sorunuyla karşı karşıya kaldığını, bu sorunlar karşı karşıya getiren toplumsal koşulları ve bu sorunun iyileşmesinde yaşanılan toplumsal/sınıfsal kaynaklı zorluklara değinmektir. Şu açıktır ki çoğu ruh sağlığı sorunu gibi depresyon da toplumdaki çoğu bireyin toplumsal konumundan, kaynaklara erişememesinden, ötekileştirilmiş/baskılanmış olmasından besleniyor. Tartışmamızın başına dönecek olursak burjuvazi ve işçi sınıfının üyelerinin hem etiyolojik olarak hem dışa vurum olarak hem de iyileşme süreçleri olarak farklı pozisyonlarda olduğunu söyleyebiliriz. Ancak toplumsal/çevresel koşullardan dolayı ruhsal sağlık sorunlarının sömürü düzeni içinde daha aşağıda olanlar arasında çokça görülmesi gerçekçi bir çıkarım olabilir.
*Bronfenbrenner, U. (1979). Ecology of Human Development. 1st ed. United States of America: President and Fellows of Harvard College.