Parazit filmine genel bir bakış
"Parazit içinde yaşadığımız maddi koşulların kendisidir."

Buket DEMİR
Geçtiğimiz günlerde Güney Koreli yönetmen Bong Joon-ho son filmi Parazit (Gisaengchung, 2019) ile sinemaseverlerin karşısına çıktı. Gösterime girdiği ilk günden beri çok ses getiren film, birçok mecrada detaylıca ele alındı. Genç Hayat okurları için bir film eleştirisi de bizden olsun.
BİR AİLENİN DEĞİL YÜZBİNLERİN KADERİ
Film Ki-Taek ailesinin evlerinde geçen bir sekans ile açılıyor ve yönetmen dört kişilik Ki-Taek ailesini tanıtarak hikâyeye giriş yapıyor. Anne, Baba, Ki-Woo ve Ki-Jung… Pizza kutusu katlamak gibi parça başı işler ile hayatlarını sürdürmeye çalışan Ki-Taek ailesi, açlık sınırında güç bela ayakta kalmaya çalışan yüzbinlerce Güney Koreliden bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Yoksulluğun dayattığı zorunluluk ile en insani ihtiyaçlarını karşılamak için her fırsatı değerlendirmeyi öğrenen Ki-Taek ailesinin pratikleri izleyiciyi zaman zaman şaşkına da düşürüyor. Öyle ki böcekler tarafından istila edilmiş bodrum katındaki dairelerinde otururlarken, sokak böcek ilacı ile ilaçlanıyor ve aile, içeriye dolan zehirli gazın evdeki böcekleri öldürmesini umut ederek pencereleri kapatmadan, öksürerek pizza kutularını katlamaya devam ediyor.
GÜNEY KORE’DEN TÜRKİYE’YE PARAZİTLER
Bir yandan ekonomik sebeplerden üniversiteye gidememiş ama üniversite öğrencisi seviyesinde İngilizcesi olan yetenekli Ki-Woo diğer yanda yine aynı sebeplerden okuluna gitmediği halde iyi derecede tasarım programlarını (photoshop vs.) kullanabilen yetenekli Ki-Jung… Ha bir de diğer yanda Baba Ki-Taek’in sohbet sırasında bahsettiği güvenlik görevlisi olmak için sıraya girmiş binlerce üniversiteli ve filmde bahsedilmeyen nicelerinin hikayesi aslında Parazit. Türkiye’de işsizlik %14, genç işsizlik ise %27,4 (TÜİK, Ağustos 2019) oranlarına ulaşmışken Baba Ki-Taek’in söylediğine pek de yabancı olmadığımızı hissediyoruz. İŞKUR’a başvuranların işe alınacak kişi sayısından hayli fazla olmasından sebep kura çekimi ile alımların gerçekleştiği haberlerine hepimiz denk gelmişizdir mesela. Ya da üniversiteyi bitirdikten sonra iş bulamadığı için depresyona giren ve yaşamına son veren gençlerin haberlerini duymuşuzdur. Böyle yakıcı vakaların yaşandığı, ekonomik krizin yükünün yoksullara, gençlere yıkılmaya çalışıldığı bir Türkiye’de film ile bir bağ kurmamak neredeyse imkânsız.
İKİ TEMSİL TEK ÇATIŞMA
Bong Joon-ho, bize Ki-Taek ailesini tanıdıktan sonra bir de Park ailesini tanıştırıyor. Ki-Taek ve Park ailesinin tanışmasının hikayesi bereket getirdiğine inanılan bir taşın Ki-Taek’lerin evine gelmesine dayandırılıyor. Ki-Woo’nun arkadaşının evlerine hediye olarak getirdiği bu bereketli taş Ki-Taek ailesinin kaderini değiştiriyor(!). Ki-Woo sahte bir diploma ile Park ailesinin genç kızlarına İngilizce dersi vermeye başlıyor. Film, Ki-Woo’nun kız kardeşi Ki-Jung’a, Park ailesinin küçük oğluna sanat dersleri vermesi için aileye referans olması ile devam ediyor. Daha sonra birtakım planlar ile Baba Ki-Taek şoför, anne ise hizmetçi olarak eve yerleşiyor. Park ailesinin lüks ve izole hayatına bir şekilde dahil olan Ki-Taek ailesi filmin dönüm noktasını yavaş yavaş örmeye başlıyor. Bu andan itibaren gerilimin dozu hiç düşmüyor. Zengin ve yoksul arasındaki gittikçe yükselen eşitsizliğin bir izdüşümünü sunan film hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Temkinsiz huzur bir zil sesi ile dağılacak kadar zayıfken Ki-Taek ailesi için, nefret bir o kadar güçlü bir koku olarak karşımıza çıkıyor. Yoksulluğun kokusu…
Filmde tesadüfi bir şekilde bir araya gelen iki ayrı sınıftan ailenin temsilini görüyoruz. Peki hayatın rutin işleyişi içerisinde bu iki temsilin çarpışmasını tesadüfi silsileler mi sağlar? Tabi ki hayır. Pratikte iki sınıfın karşı karşıya gelmesi mevcut toplumsal/siyasal denklemin en belirgin çözülme noktasıdır. Hayatın olağan akışında zaten karşılaşırlar. Her ne kadar Park ailesi yüksek çitlerle, özel güvenlik sistemleri ile çevrelediği evlerinde yaşamlarını sürdürmekte ısrar etseler de Ki-Taek ailesine muhtaçtırlar. Nasıl ki filmde bu iki aile bir araya gelince aralarındaki çatışma su yüzüne çıkıyor, hayatın olağan işleyişinde de bu çatışma kesintisiz ve sürekli devam ediyor. Bu çatışmada parazit hangi taraf oluyor? Parazitin kaynağını tek tek bireylerde, ailelerde aramak yerine zenginliği büyüten ve fakirliği besleyen sistemin kendisinde aramak bence doğru olacaktır. Parazit içinde yaşadığımız maddi koşulların kendisidir.
TİNSEL TELKİNLİĞİN GELENEKSELLİĞİ
Filmde dikkat çeken bir başka unsur ise bereket getirdiği inanılan taşının önce lağım sularında oradan oraya sürüklenmesi ve bir müddet sonra taşa en fazla anlam yükleyen Ki-Woo tarafından bir dere kenarına bırakılması. Kısa süreli refahın kaynağı olarak filmin başında karşımıza çıkan bu “mistik” nesne suya geri bırakıldığında kendisi gibi yerde yatan onlarca taştan ayırt edilemeyecektir. Taş sıradan bir taştır. Ne refah ne de felaketler zinciri onun gücüyle gerçekleşmiştir. Yönetmen Güney Kore gelenekselliğinin her gün yeniden ürettiği ve yoksulların bel bağlayıp, patronların kullandığı tinsel telkinleri taş metaforu ile yansıtmıştır. Ki-Taek ailesi filmin başladığı noktadan da geriye dönmüştür. Ancak yaşamlarını sürdürmek için devam etmek zorundadırlar. Ama nasıl?
Evrensel'i Takip Et