Şehir Üniversitesi tartışması: Erdoğan samimi değil, Davutoğlu mağdur değil
Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu ve CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel, Erdoğan ve Davutoğlu arasında polemiklere de yol açan Şehir Üniversitesi tartışmalarını değerlendirdi.
Fotoğraf: sehir.edu.tr
Meltem AKYOL
İstanbul
Şehir Üniversitesine tahsis edilmiş kamu arazisi ile ilgili tartışma geçtiğimiz hafta içi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açıklaması ile alevlendi. Erdoğan’ın “yolsuzluk”la suçladığı Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Mal varlıklarımızı açıklayalım” çıkışı ile yanıt verdi ancak meselenin asıl tartışılması gereken kısmı, kamu varlıklarının iktidara yakın vakıflara tahsis edilmesi-devredilmesi, gölgede kaldı.
Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu ve CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel, tartışmaları tüm yönleriyle gazetemize değerlendirdi. Muhcu, Medipol Üniversitesine yapı yasağına rağmen tahsis edilen Beykoz ormanları, Boğaziçi sit alanı bölgesine ilişkin yargının iptal kararına rağmen Erdoğan’ın gereğini yapmadığının altını çizdi, “Erdoğan samimi değil” dedi.
Davutoğlu’nun mağduriyet söylemini de eleştiren Muhcu, “Buradaki hukuksuzluklarla kamu varlıklarının yağmalanması meşrulaştırılamaz” dedi. CHP’li Özgür Özel ise AKP döneminde ihalelerde ‘sevgi kriterinin’ gündeme geldiğini hatırlattı. Özel, AKP’nin, hazine garantili ihaleler yoluyla kendisine yakın iş insanlarına olağanüstü fırsatlar sağladığını söyledi.
MUHCU: SİT ALANI, CUMHURİYETİN ENDÜSTRİ MİRASI AMA...
Eyüp Muhcu, Turgut Özal ile başlayan kamu varlıklarının özelleştirilmesi, satılması-tahsis edilmesi, sürecinin devamı olarak Cevizli TEKEL kamusal alanının özelleştirilmesinin gündeme geldiğini hatırlatarak süreci özetledi: “Burası önce özelleştirme idaresine devredildi ve ardından Şehircilik Üniversitesinin kurucusu olan Bilim ve Sanat Vakfına göstermelik bir ihale ile, adrese teslim olarak, verildi. Burada yasalar, hukuk, mevzuat çiğnendi. Bu kamuoyundan gizli bir şekilde yapıldı. 2011’de tapu devrinden sonra inşaatlara ruhsatlar verildi, işte oradaki binalar yıkılarak yeni binalar yapıldı, bir takım inşaat faaliyetleri bu süreç içerisinde gerçekleştirildi. Yani itiraz ve dava süreçleri devam ederken oldu bunlar. Burası aynı zamanda cumhuriyetin endüstri ve mimari mirasıdır, doğal sit ve arkeolojik sit alanı bölgesidir. Bütün bunlardan kaynaklı olarak mimari ve tarihsel niteliğinin korunması ve kamusal niteliğine aykırı bir işlem yapılmaması gerekiyordu. Ama yapılmaması gereken ne varsa yapıldı.”
“DEPREM TOPLANMA ALANI VE YEŞİL ALAN OLMALIYDI AMA”
İtirazlarını da sıralayan Muhcu, “Burası halkındır ve o nedenle de halkın ihtiyaçları doğrultusunda değerlendirilmesi gerekirdi. İşte İstanbul’un en temel sorunu deprem toplanma alanları, gerekiyorsa halkın deprem sırasında toplanma alanı olabilecek şekilde organize edilmesi, yeşil alan olarak değerlendirilmesi gerekiyordu. Böyle bir öneride bulunduk, yapılmadı. İkincisi buradaki yapı müdahaleleri hukuka aykırıydı. Çünkü buradaki mimarinin aslına uygun korunmaları ve restore edilmeleri gerekirdi, ama bu binaları yıkan ve bazı mimari özelliklerini değiştiren birtakım müdahaleler yapıldı. Ayrıca burası doğal ve arkeolojik sit alanıydı. Bu nedenle itirazlarımız söz konusuydu bunların hiç birisi yapılmadı” dedi.
“SAMİMİYET SORUNU VAR”
Erdoğan’ın Şehir Üniversitesi ve Davutoğlu üzerinden bir operasyon gerçekleştirdiğini söyleyen Muhcu, yaşanan süreçte açık bir samimiyet sorunu olduğunu belirtti. Muhcu gerekçesini ise şöyle açıkladı: “Daha önce bu yapılabilirdi ama yapılmadı ve ne zaman ki aralarında ayrım çıktı işte Davutoğlu partiden ayrıldı, farklı parti kurmaya karar verdi. İşte bu süreç başladı.
Eğer Erdoğan bu konuda samimi olsa örneği yine aile ilişkisi olduğu söylenen Medipol Üniversitesine Beykoz ormanları, Boğaziçi sit alanında ve Boğaziçi bölgesinde üstelik yapı yasağı olmasına rağmen, tahsis edildi. Buraya plan yapıldı, imara açıldı. Açtığımız davada Medipol Üniversitesinin planı mahkeme tarafından iptal edildi. Bu karara göre hukuken yapılan o binalar kaçaktır. 3194 sayılı İmar Kanunu yasasına göre yıkılması gereken yapılardır. Ve kanuna göre bu imar kirliliğine sebep olanların da cezalandırılması gerekir. Ama bakıyoruz ki Erdoğan şu anda yüksek sesle Şehir Üniversitesi üzerinden operasyon yargı kararını desteklerken diğer taraftan tamamen kaçak mahkeme kararı ile planı iptal edilen Medipol Üniversitesinin inşaatlarını durdurmamaktadır bunları engellemektedir. Yargı kararını yerine getirmemektedir, daha doğrusu yok saymaktadır.”
“MAĞDURİYET ALGISI İLE TALAN GİZLENEMEZ”
Türkiye kamuoyunda mağduriyetin büyük prim yaptığını söyleyen Muhcu, “AKP mağduriyet söylemi üzerinden iktidara geldi. Davutoğlu mağduriyet edebiyatı yapıyor. Kamuoyunda mağduriyet algısı yaratılarak buradaki hukuksuzluklar kamu varlıklarının yağmalanması ve mimari doğal arkeolojik değerlerinin talan edilmesini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Buna izin vermememiz gerekiyor.
“ERDOĞAN İLE DAVUTOĞLU’NUN ARASI AÇILINCA YARGI ÜZERİNDEKİ BASKI KALKTI”
Açtıkları davanın kısa sürede sonuçlanmadığının altını çizen Muhcu, burada yargıya müdahalenin tipik örneklerinden birinin yaşandığına dikkat çekti: “Karar hukuken doğru bir karar başta onu söyleyelim. Peki neden bu kadar beklendi. Belli ki yargının üzerinde bir baskı vardı, bu nedenle de bir türlü karar veremiyordu. Ancak Erdoğan’la geçmişte vakfın mütevelli heyetinde yer alan Davutoğlu arasında bir siyasi rekabet başlayınca yargı üzerindeki baskının da kaldırılmış olduğu anlaşılıyor.”
“HEM RANT SAĞLANIYOR HEM DE KARANLIK REJİM TAHKİM EDİLİYOR”
Kamu arazilerinin ‘yandaş vakıflara’ verilmesi meselenin iki yanı olduğuna dikkat çeken Muhcu “Birilerinin bu kamu arazilerini bedelsiz almaları kolay değil, daha açık söylemek gerekirse burada kamu arazileri peşkeş çekiliyor, elde edilen yüksek rantlar var. Yani bu kamu arazilerini almak için ya aileden-aile çevresinden olmanız lazım ya da işte ideolojik yakınlık lazım. Bu birinci yanı, ikincisi eğitimi ilgilendiren yanı. Bu üniversiteler, bilimsellikten tamamen uzak çağdaşı ve hurafelere dayanan bir karanlık rejimin üniversiteleri olarak inşa ediliyor. Yani bir taraftan rant elde ediliyor, bir taraftan da bu karanlık rejimin aparatları tahkim edilmiş oluyor” diye konuştu.
“ÖĞRENCİLER VE AKADEMİSYENLER MAĞDUR OLURSA SORUMLUSU HÜKÜMETTİR”
Muhcu son olarak şunları söyledi:
“Bir de şunun altını çizmek lazım, deniyor ki işte burada üniversite öğrencileri, akademisyenler, orada çalışanlar mağdur edilecek. Yasalara göre Vakıf Üniversitesinin kuruluş sürecinde oluşan sorumluluklar var. Şehir Üniversitesi bir devlet üniversitesi olan Marmara Üniversitesinin hamiliğinde kuruldu. İki üniversite arasında bir protokol var. Buna göre hem YÖK kanunu hem de bu protokol çerçevesinde üniversite eğitimini şu veya bu sebeple aksaması koşullarında Marmara Üniversitesinin kamusal sorumlulukları var, alması gereken tedbirler var. Dolayısıyla burada bir mağduriyet yaşanırsa sorumlusu
YÖK ve Marmara Üniversitesi ve elbette hükümet olacaktır. Bunun karşısında açık tutum almak gerekir.”
ÖZGÜR ÖZEL: İHALELERDE ‘SEVGİ’ KRİTERİ
CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel ise Erdoğan’ın, partisinin İkinci Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun yeni bir siyasi parti kuracak olması nedeniyle önünü kesmek istediğini belirtti. Özel, bu nedenle, “Beraber görev yaptıkları dönemdeki bazı usulsüzlüklerin kamuoyu gündemine getirildiğini” söyledi.
Erdoğan’ın Şehir Üniversitesi çıkışının “Kamu arazilerinin ya da kamu kaynaklarının kullanımı noktasında hassaslaşması” anlamına gelmediğinin altını çizen Özel, “Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, iktidarı boyunca kamu kaynaklarını ve kamu arazilerini oğulları ya da damatları eliyle kurdurduğu vakıflara tahsis eden, kamu ihalelerini yandaş şirketlerin kazanması için süper teşvikler veren bir çizgi izlemiştir. Son olarak Altay tankının seri üretim ihalesine katılan üç firmadan biri olan Ethem Sancak’ın BMC’si ihaleyi kazandıktan sonra kendisine sağlanacak imtiyazların bilinciyle öbür firmalardan çok daha düşük bir teklif vermiş, bu vesileyle de daha az tecrübesi olmasına karşın, ihaleyi kolaylıkla almıştır. Bu teşvikler, liyakat sahibi olması ya da işin ehli olması nedeniyle değil Erdoğan ailesine yakınlığı ve Erdoğan’a duyduğu sevginin bir yansıması olarak kendisine verilmiştir” dedi.
ÖZEL: AKRABALARININ VAKIFLARINA MUAFİYET
AKP’nin iktidar süreci boyunca 90’ı aşkın vakfa vergi muafiyeti tanıdığının altını çizen Özel, bu vakıfların ideolojisine ya da Erdoğan ailesine yakınlığıyla bilinen vakıflar arasından seçildiğini belirti. Özel şunları söyledi: “Bu vakıflar arasında Albayrak ailesine ait Albayrak Vakfı, Topbaş ailesinin yönetiminde olduğu Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, eski AK Parti milletvekillerinin yönetiminde olduğu Bilim ve İnsan Vakfı ile Beyoğlu Eğitim ve Kültür Vakfı ile Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı, Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak’ın yönetiminde olduğu TÜRGEV ile Ensar Vakfı yer almaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminde olduğu 2018 yılında aralarında TÜRGEV, TÜGVA ve Ensar Vakfının bulunduğu vakıf ve derneklere 847 milyon TL tutarında hizmet götürdüğü bizzat belediye tarafından yayımlanan faaliyet raporuna yansımıştır.
İktidar partisi, hazine garantili ihaleler yoluyla Adalet ve Kalkınma Partisine yakın iş insanlarına olağanüstü fırsatlar sağlarken, bir yandan da kamu arazilerini bedelsiz olarak ya da uygunsuz biçimde devri yöntemlerini bir tercih olarak kullanmaktadır.”
Özel, “Cumhuriyet Halk Partisi, 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimlerinde iktidara geldiği belediyelerde, Adalet ve Kalkınma Partisinin önceki dönemlerde kamu kaynakları ve kamu arazilerinin uygunsuz olarak devredildiğine yönelik tespitleri yaptığı anda, bu kaynakların yeniden kamuya tahsisi noktasında derhal harekete geçecektir” dedi.