Devletin yapmadığı sendikaların yapmadığı
Patronlar her geçen gün sömürüyü ve sömürü yollarını artırırken, “Patronlara karşı birleşin” çağrısı yapan bir siyasi partiyi engelleyen sendikacılar, “Dişe dokunur” ne yapıyor bu sırada?
Fotoğraf: Evrensel (Arşiv)
Fırat TURGUT
Binlerce insanın yaşamını yitirdiği 17 Ağustos depreminde Emek Partisi (o dönem Emeğin Partisi) hiç zaman kaybetmeden Kocaeli’nin Derince ilçesinde 1000 kişilik bir çadır kent kurmuştu. 24 saat çalışan bir revirin de yer aldığı çadır kentte doktor, hemşire ve eczacılardan oluşan sağlık ekibi 24 saat görev yaparak, bölgedeki halkın sağlık sorunları ile ilgileniyordu. 100’ü aşkın EMEP üyesi de arama kurtarmadan gıda ulaştırmaya kadar bölgede görev yapıyordu.
EMEP devletin yapmadığını yapıyordu, peki devletin yaptığı neydi? Devletin bir eli, bugünlerde sık sık gündeme gelen EYT’lileri mağdur etme yasasındaydı. Keza büyük depreme, binlerce can kaybına rağmen çalışmalar aksamamış, 25 Ağustos tarihinde de “EYT yasası” tamamlanmıştı...
***
Geçtiğimiz günlerde Emek Partisi üyeleri Kocaeli Başiskele’de bulunan Kalibre Boru fabrikası önünde “MESS’in dayatmalarına karşı birleşelim” başlıklı bildirinin dağıtımını yaparken Türk Metal temsilcileri tarafından engellendi. “Bunu hiçbir işçinin almasına izin vermeyiz” ifadelerini kullanan temsilciler, bildirileri zorla EMEP üyelerinin ellerinden aldı... Çünkü EMEP sendikaların yapmadığını da yapıyor, işçileri sendika farkı gözetmeksizin MESS’e karşı ortak hareket etmeye çağırıyor, asıl inisiyatifi işçilerin alması gerektiğini söylüyordu...
***
Daha geçtiğimiz günlerde bir tuvalet şirketinin, işçilerin tuvalette 5 dakikadan fazla zaman geçirmesini engellemek için öne doğru 13 derecelik bir açıyla eğik bir klozet tasarlaması gündeme geldi. İngiltere merkezli bir firmanın bu tasarımı büyük tepki çekti... Her ne kadar bu haklı tepkiler/tartışmalar “vicdan” üzerinde ilerlese de bu gölgesini satamadığı ağacı kesen kapitalizmin sayısız sömürü örneklerinden sadece biriydi. Ve patronlar öncesinde de bize neler yapmamışlardı ki?
- 3 sene önce Amerika’da bir tavuk işletme tesisinde çalışan ve günde yarım saat mola hakları olan işçilerin iş sürerken tuvalete gitmeleri yasaklanmıştı. İşçiler bu yüzden altlarına bez bağlayarak çalışmıştı. Ta ki bu onur kırıcı durum ortaya çıkana kadar. Ve şimdi hiçbirimiz dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir fabrikasında böyle bir “uygulamanın” olmadığını söyleyemeyiz.
- Türkiye’de de birçok fabrikada mola saatleri dışında tuvalete gitmek yasak durumda. Birçoğu dışında kalan fabrikalarda ise durum şöyle: Üretim sürerken iş ile çiş arasında gidip gelen ve mecburen çişi seçen işçiler makinelerindeki mola tuşuna basıyor. Molada geçirdiği zaman kayıt altına alınıyor. Yönetimin belirlediği süreyi (3 ya da 5 dakika) aşan işçi sorguya çekiliyor, tutanak tutuluyor ve cezalandırılıyor (prim kesme gibi).
Türkiye’den devam edelim:
- Düzce’de “ağır iş kolu” diye geçen bir fabrikada patron işçilere asgari ücretten fazla ödeme yapmak zorunda. Ancak kârından taviz vermek istemeyen patron, yasak olmasına rağmen bu fabrikaya belli bir sayıda kadın işçi alarak “ağırlıktan” kurtuluyor ve işçilere asgari ücret ödüyor.
- Kadın işçilerin çalıştırılması da burjuvazinin kadın istihdamını önemsediğinden değil elbette. Zira bazı işlerde kadınların ellerinin/parmaklarının küçük olması üretimi yani patronun kârını ciddi derecede etkiliyor.
- Trakya’da beyaz eşya üretilen bir fabrikadaki paketleme bantlarında her işçi, adına kuka denilen robotlar/makineler arasına geçiyor. Yani bir robot bir işçi olacak şekilde sıralanıyor... Makineler işi 17 saniyede bitirirken, işçinin robotun hızına yetişememesi durumunda alarm ışığı yanıyor ve işçiler primleri kesilerek cezalandırılıyor.
- İstanbul’da ünlü bir giyim markasının deposunda kaizen sistemi uygulanıyor. İşçilerden bir ödül karşılığında, daha hızlı ve daha fazla çalışmalarını sağlayacak öneriler isteniyor (Ödül puanlama sistemiyle yapılıyor, mesela 5 öneri yapan ayda 50 lira alıyor gibi). Yani açıkça patron sömürüde işçiyi de katılımcı hale getiriyor.
- Soma Katliamı’ndan sonra bölgedeki en büyük diğer maden ocağının patronu katliamdan “ders çıkararak” olası bir kaza durumunda işçilerin yerini tespit edebilmek iddiasıyla işçilerin giydiği kıyafete çip takılmasını zorunlu kılıyor. Ama esas neden sonra anlaşılıyor: Bu çiplerle işçilerin üretim sırasındaki hareketleri takip ediliyor, işçiler “Sen şu kadar turu tamamlamadın” diye sorgulanıp haklarında tutanak tutuluyor.
- Ankara’da bir metal fabrikasında yönetim işçi eşleri için bir toplantı düzenliyor ve toplantıya getirilen uzmanlar kadınlara, eşlerinin sinirli olmasının gayet doğal olduğunu, eve geldiklerinde onları güler yüzle karşılamalarını, onlarla ilgilenmelerini “tavsiye” ediyor. İşçi eşlerine “İlgilenin, gülün, kur yapın, sevişin” diyen patronlar “Onları biz sinirlendirdik” demiyor elbette...
***
Patronlar her geçen gün sömürüyü ve sömürü yollarını artırırken, ekonomik krizin olduğu bir memlekette işçilere yüzde 6 zam, 3 yıllık sözleşme, esnek ve güvencesiz çalışma dayatırken, işsizlerin, ekonomik nedenlere bağlı intiharların sayısı artarken, sendikaların yapmadığını yapıp işçilere, “Patronlara karşı birleşin” çağrısı yapan bir siyasi partiyi engelleyen sendikacılar, sahi “Dişe dokunur” ne yapıyor bu sırada?