Libya ve İdlib: İç ve dış politikada ateş harlanıyor
Türkiye, Suriye'de Rusya ile "zorunlu" birliktelikteyken Libya'da Rusya ve büyük güç odakları ile ayrı düştü. Bu politikayı, Rusya Uzmanı Dr. Kerim Has ile konuştuk.
Fotoğraf: Hüseyin Fazıl/AA
Çağrı SARI
İstanbul
Suriye, Astana sürecinde garantör ülkelerden biri olan Türkiye’nin gözlem noktalarının bulunduğu İdlib’de cihatçı militanlara dönük kapsamlı bir operasyon yürüterek ilerleyişini hızlandırdı. Suriye’de olan "zorunlu" birliktelik İdlib’de Rusya ve Türkiye’yi karşı karşıya getirirken bir de bu duruma Libya eklendi.
AKP hükümeti TBMM’de de onaylanan askeri ve güvenlik işbirliği anlaşmasıyla Libya’ya asker gönderme hazırlığında. Tezkerenin önümüzdeki hafta Meclise gelmesi için hazırlıklar yapılıyor. Üstü kapalı da olsa ABD de Tobruk merkezli General Hafter’i destekliyor. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Fransa da Hafter yanlısı. Yani Türkiye, sadece Rusya ile değil pek çok güç ile karşı karşıya.
“İki ülkenin Libya konusunda karşı karşıya gelmiş olması Suriye’deki gibi ‘tolere’ edilir mi? Bir taraftan da İdlib’de işler kızışıyor. Türkiye neden artık İdlib’den çekilmiyor? Bu yaşananlar ‘Astana süreci’ kapsamında mı gerçekleşiyor?” sorularının peşine düştük. Rusya Uzmanı Dr. Kerim Has, Türkiye’nin Libya’da sadece Rusya’yı değil pek çok gücü karşısına aldığı için dış politikada zor bir sürecin beklediğini işaret ediyor. Suriye-İdlib’de Türkiye’nin varlığını sorgulayan Kerim Has, Türkiye’nin dış politikadaki rasyonellikten uzak adımlarının iç ve dış politikada bir yangına dönüşeceğine işaret ederek tüm faturayı da Türkiye halkının ödeyeceğini vurguluyor. Önerisi ise Doğu Akdeniz de dahil olmak üzere, Libya ve Suriye konusunda akılcı bir diplomasi yürütmek, Şam ile ilişkileri normalleştirmek, Suriye sınırında güvenliği artırıp göç dalgasında radikal grupların girişini engellemek ve gerekirse suça karışmayanlar için bir af yasası çıkartmak.
"TÜRKİYE PEK ÇOK AKTÖRÜ KARŞISINA ALDI"
Kerim Has şöyle anlatıyor: Libya’daki durum Suriye gibi değil. Suriye'de tek güç neredeyse Rusya ancak Libya’da durum farklı. Libya’da aktör kalabalık ve karışık. ABD de var karşısında. Hafter güçleri nisan ayında Trablus’a başlattığı operasyonu, Hafter ile ABD Başkanı Donald Trump’ın telefon görüşmesinin ardından başlattı. Hafter ABD vatandaşı, ayrıca CIA ajanı olduğu öne sürülüyor. Ancak Sovyetler döneminde 1980’li yıllarda Rusya’da subaylık eğitimi de almış, iyi derecede Rusça biliyor. Haliyle diplomatik ilişkileri de var Rusya ile. Tabii Rusya yumurtaları tek sepete koymuyor. Bir yandan paralı askerler Wagnerleri Hafter’in yanına gönderiyor, diğer yandan da Trablus hükümeti ile de diplomatik görüşmeler sürdürüyor. Wagner haricinde Libya’da başka paralı askerleri de olduğuna dair güçlü iddialar var. Bunlar Hafter etrafında keskin nişancı olarak ya da strateji belirlemede görevli çalışıyor. Türkiye’nin yanında ise nispeten Katar görünüyor. Ancak Katar, Doğu Akdeniz’de Rum yönetimi ile belirlediği sahalarda arama faaliyetinde bulunuyor. Katar zaten ABD’den bağımsız hareket edemez. Yani Türkiye tek başına Rusya ile değil birçok ülke ile ayrılık yaşıyor Libya konusunda.
"RUSYA’NIN TARAFI NET"
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov’un bir gazetecinin yazdığı yazı üzerine hükümete yakın bir gazetede (Sabah) yazısı vardı. O yazıda Rusya’nın Libya’daki pozisyonunu net çizdiği görünüyor. Libya’nın farklı bölgelerinde birkaç silahlı grubun Libya’daki halka karşı terör eyleminden bahsediliyor ve bu gruplardan birisinin de Türkiye’nin anlaşma imzaladığı Ulusal Mutabakat Hükümeti olduğu belirtiliyor. Yazıda “Sayın Hafter” diyor ve meşruiyet tartışması yapıyor. Bu durum Rusya’nın da Hafter’in arkasında net olarak durduğunu gösteriyor.
"TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI RASYONEL DEĞİL"
Peki Türkiye “Bile bile bu kadar gücü neden karşısına aldı?” sorusuna da Kerim Has şöyle yanıt veriyor: Uzun süredir Ankara’nın dışarıya dönük politik hamlelerinde rasyonellik ve ülke çıkarları söz konusu değil. Dışarıda az çok yönetebileceği güvenli krizlerinin olması Ankara’nın iç siyasette işine geliyor. Altından kayan zemini tekrardan güçlendirmesi konusunda bu politika enstrüman oluyor. Dış politikada kriz oldukça, yurttaki ekonomideki kriz pek görünmüyor. Kendisine alternatif çıkan partiler konuşulmuyor. Milliyetçi-İslamcı tonlama ile kitlesini konsolide edebiliyor. Suriye’ye müdahale de daha çok iç siyasetle alakalıydı.
"TÜRKİYE SİLAH AMBARGOSUNU 2011’DEN BERİ DELİYOR"
Tezkerenin Meclise gelmesi için hazırlık yapıldığını, Türkiye’nin Libya’ya asker de gönderebileceğini söyleyen Kerim Has, Türkiye’nin bu bölgeye bir süredir çeşitli silahlar ve ekipman gönderdiğini söyledi. Güvenlik Konseyindeki ülkelerin 2011 yılından itibaren Türkiye’nin Libya’daki silah ambargosunu deldiğine dair dosyalamalar yaptığını ifade eden Kerim Has, Bu durum Ankara’nın önüne çıkarılır elbette ama ne zaman çıkarılacağını hesap etmek kolay değil. O dengelerin bozulup bozulmamasına göre karşımıza çıkacak. Tabi bu ambargoyu başka ülkeler de deliyor ama Uluslararası siyaset bu anlamda ‘etik’e göre hareket etmiyor. Rusya, İngiltere, ABD BM’nin daimi üyeleri. Kendilerine yönelik yaptırım kararlarını veto edebiliyorlar.
"İDLİB’DEKİ SİLAHLI GRUPLAR LİBYA’YA GÖNDERİLİYOR"
İdlib’deki cihatçı grupların Libya’ya gönderildiğine dair iddialar için ise Kerim Has şunları söyledi: Radikal grupların Türkiye üzerinden taşındığına dair çok ciddi iddialar söz konusu. Bunu Rus Dışişleri Bakanı Sergev Lavrov da dile getirdi. Bu, açık adrese bir mektup gibiydi. Bunları biliyorlar elbette ama Türk Akımı, Akkuyu, S-400 meselelerindeki iş birliği nedeniyle Pandora’nın kutusunu açmamayı tercih ediyorlar.
TÜRKİYE İDLİB’DE NEDEN DURUYOR?
"İdlib’de neler oluyor, Soçi Mutabakatı yürürlükte mi?" sorusunu yanıtlayan Kerim Has, mutabakatın aslında imzalandığı günden bu yana işlevsiz olduğunu anlattı ve çeşitli anımsatmalar yaptı: İdlib’e dair Soçi mutabakatı 17 Eylül 2018’de yapıldı. O mutabakata göre M4-M5 karayolları 2018 sonuna kadar Suriye rejiminin kullanımına açılacaktı, gerçekleşmedi. İdlib çeperinde 15-20 kilometrelik bir silahsızlandırılmış bölge oluşturulması gerekiyordu, yapılamadı. Cihatçıların silahları bırakmaları gerekiyordu, o da yapılamadı. Bu Soçi mutabakatının altından da çok sular aktı. Türkiye’nin zaten sözünü dinletebileceği gruplar değildi onlar. Ankara, sözünü dinletmesi için ‘İrade gösterdi mi, dinletmek istedi mi’ ondan da emin değilim.
O Soçi mutabakatı süresinde, o dönem Tahrir el Şam geçtiğimiz yıl ağustos ayında Türkiye tarafından terör listesine alındı. O zaman yüzde 45’i kontrol altında bulunuyordu. Netice itibari ile rejim ilerleyişini sürdürdü. Şam’ın mümkün olduğu şekli ile insani trajediye yer vermeden operasyonları sürdürmesi gerekirdi. Türkiye de burada kolaylaştırıcı rol oynayabilirdi, yapmadı. Oradaki gruplar ile silah bırakmaya zorlayabilirdi, yapmadı. Terör örgütlerince siviller kalkan olarak kullanıldı. Esad’ın eli kanlı diktatör olduğu konusunda da tereddüt yok elbette, bir toprak savunması durumu var.
Bu süreçte çatışmaların zaman zaman hızlandığını, nüksettiğini ve rejimin aşama aşama alan-mevzi kazanmaya başladığını gördük. İdlib’de cihatçı yoğunlaşması var. Şu an için de çatışmalar nüksediyor. Ağustos ayında Şam’ın, Rusya’nın desteğiyle İdlib’in Han Şeyhun ilçesinin tamamında kontrolü ele geçirince, dokuz numaralı Türk gözlem noktası kuşatılmış oldu. Rusya, çatışma çıkmasını engellemek için tampon bölge oluşturdu. O saatten sonra bu bölgede durmanın anlamı yok bence. Neyi, kimi, kimden koruyacaksınız? Rejimi Rusya’dan mı koruyacaksınız? Dokuz numaralı gözlem noktası tuhaf bir görev yürütmeye devam ediyordu. İtibar zedelenmesi de var.
Soçi mutabakatı bir türlü hayata geçirilemedi zaten. Şimdi muhetemelen M4-M5 otoyollarını da önümüzdeki günlerde rejim alacak. Önceki gün de bu yol üzerindeki sekiz numaralı gözlem noktasının etrafı Rusya destekli rejim tarafından kuşatılmış oldu. Dejavu yaşıyoruz adeta.
"ŞAM İLE DİYALOG VE NORMALLEŞME BAŞLAMALI"
Binlerce göçün Türkiye’ye doğru geldiğini söyleyen Has, bu cihatçı grupların Türkiye’ye karşı savaşıp savaşmayacağı, hücreleri harekete geçirip geçirmeyeceği gibi soruların ortada durduğuna işaret etti. Kerim Has öneriler de sundu: Bunun olmaması için bir an evvel Türkiye’nin yapması gereken şeyler var. Mesela sınır güvenliğini artırması. Ciddi göç geliyor. Bir taraftan Fırat Kalkanı bölgelerine doğru yönlendiriliyorlar fakat, sivil-terörist ayrımı nasıl olacak? Nasıl bir filtreleme olacak? Türkiye’nin bu göç ile radikal cihatçı grupları, içinde sünger gibi emme tehlikesi var. Bir an evvel aslında Şam ile diyaloğa geçip ilişkileri normalleştirmesi gerek. Mesela herkes için değil belki ama olaylara karışmamış insanlar için af çıkarılabilir ama bunu yapmıyor Ankara. Doğu Akdeniz’deki süreç de dahil bu kadar gücü karşısına almakla biz de bunun faturasını ödemiş olacağız. Halbuki aklı selim bir diplomasi yöntemi yürütülebilirdi. Yapılmadı, yapılmıyor.