"Sessiz Çanlar" belgeselinin ilk gösterimi 15 Ocak'ta
Yapımcı Fatih Güden'in “Sessiz Çanlar” belgeselinde yer alan Van Gölü havzasındaki yapılar, 1915 öncesi bölgedeki Ermeni varlığını tekrar hatırlatıyor.
Fotoğraf: Fatih Güden
Zelal Sahidenur SARİ
Van
Van ve ilçelerinde yüzlerce kilise ve manastır bulunuyor. Koruma altına alınmayan ve restore edilmeyen bu yapılar “Sessiz Çanlar” belgeseliyle gün yüzüne çıktı. Fatih Güden'in yapımcılığını ve Arşad Narçin'in yönetmenliğini üstlendiği belgeseldeki yapılar 1915 öncesi bölgedeki Ermeni varlığını tekrar hatırlatıyor.
10 yıldır Van Gölü ve çevresindeki Ermeni mimarisini inceleyen Fatih Güden, henüz literatürlere bile girmeyen Ermeni yapılarını belgesele taşıdı. Güden, araştırmalar sırasında sanat tarihi okumaya karar verdi ve 2011 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde Sanat Tarihi okumaya başladı. Aynı bölümde yüksek lisansına devam eden Güden’le “Sessiz Çanlar” belgeselini ve Van Gölü havzasındaki kilise ve manastır yapılarını konuştuk.
“Sessiz Çanlar”ı çekme fikri nasıl ortaya çıktı?
Bize bugüne kadar anlatılan her şeyin eksik, taraflı, siyasi çatışma ve çekişmelerden kaynaklandığını görmemle başladı. Bundan 10 yıl önce ilk defa kendi coğrafyamı tanımak için gezmeye başladığımda karşıma çıkan her yerde Ermenilere ait bir iz gördüm. Yani herhangi bir köye girdiğimde köyün eski ismini sorduğumda Ermenice bir isim söylediler. Ya da köyün içinde gördüğüm eski bir yapının köyün eski bir kilisesi olduğunu söylediler. Sonra fark ettim ki bu alanla ilgili çok ciddi bir bilgi açığı var. 10 yıl boyunca bu bölgedeki bütün yapıları araştırmaya çalıştım. Yeni bir sürü yer buldum. Yani daha literatürde olmayan herhangi bir çalışması yapılmamış bir sürü tarihi eser. Kiliseler, Urartulara ait yapılar, kaya mezarları... 10 yıldır yaptığım bu araştırmaların sonunda bunların belgeselini yapmaya karar verdim.
Bu yapıları havza taramasıyla mı, yoksa belli izler takip ederek mi buldunuz?
İlk başlangıcı tamamen tesadüfiydi. Ben zaten gezmeyi seven bir insanım. Belgeselde de bu söylemi kullandım. Dünyayı anlamak anlamlandırmak için önce kendi coğrafyanı tanıman gerekiyor. Biz önce kendi coğrafyamızı, kendi bölgemizi bir tanıyalım diye yola çıktığımızda fark ettik ki biz bu bölgeye dair hiçbir şey bilmiyoruz. Aslında hiçbir şey öğrenmemişiz. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak bize öğretilmemiş. Buradan yola çıkarak sanat tarihi okudum. Bu işin bir de teknik boyutunu araştırma nasıl yapılacağını öğreneyim diye gittim. Lisansın ardından şimdi yüksek lisansa devam ediyorum ve bu araştırmaları olabildiğince objektif kaynaklardan yürütmeye çalıştım. Türk bilim insanlarının Türk araştırmacılarının yaptığı şeyler bana çok eksik ve taraflı geldiği için yabancı kaynaklardan araştırmalar yaptım.
Belgeselde hangi yapılar yer alıyor?
Belgeseli çekerken konum olarak görkem ve tarihsel zenginlik anlamında 10 tane manastırı seçtik. Bu yapılar: “Muradiye Aziz Stephanos (Surp Istepannos) Manastırı”, “Adır (Lim) Adası, Lim Anabad Manastırı”, “Çarpanak (Gduts) Adası Gduts Anabad Manastırı”, “Bakraçlı Köyü Varakavank (Yedi Kilise) Manastırı”, “Başkale Albayrak Köyü Surp Partuğimeos (Aziz Bartholomeos) Manastırı”, “Başkale Yanal Köyü Surp Eçmiyadzin (Sorader) Manastırı”, “Ahtamar Adası Surp Haç Manastırı”, “Gevaş Garmir Ağın (Garmravank) Dera Sor Manastırı”, “Gevaş Deveboynu Yarım Adası Surp Harutyun ya da Tivapuyn Manastırı” ve “Gevaş Altınsaç Köyü Surp Tovmas (Aziz Thomas) Manastırı”
Ama 1915 öncesinde, 1878 İstanbul Ermeni Patrikhanesinin verilerine göre Van Gölü havzasında 399 kilise 57 manastır var. Bu dönemde o yapıların çok azı ayakta kalabilmiş durumda. Araştırmalarım tam bitmiş olmamakla birlikte şimdilik 100’ün üzerinde yapı var. Mesela geçen yılın eylül ayında Gürpınar’ın güneyinde Nasurilere ait iki manastır buldum. Ve bu yapılar üzerinden yüksek lisans tezimi yapıyorum.
Belgeselde ele aldığınız kiliselerden kaçı restorasyon görmüş yapı?
Akdamar Adası’ndaki kilise dışında filme aldığımız hiçbir kilise restorasyon görmemiş. 1915’ten önce 16. ve 17. yüzyıllarda depremlerle ya da savaşlarla yıkılan yapılar tekrar ayağa kaldırılmış, o dönemde restore edilmiş ama 1915’ten sonra bırakın restoreyi hatta aksine bilinçli olarak yıkıma uğramış. Hem definecilerin hem de halkın öfkesinden kaynaklı.
Akdamar Adası’nın restorasyonu ise muhtemelen Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşme sürecinde bir jest olarak yapıldı ve kentinde kimliği oldu. Restorasyonun ardından şehrin bir simgesi haline geldi.
Ulaşamadığınız herhangi bir yer oldu mu?
Elbette. Kuzu Adası’nda da manastır vardı ama o yapının çok ciddi tahribata uğramasından kaynaklı onu filme dahil edemedik. Yine Ermeni dini mimarisi için çok çok önemli bir yapı vardı Gürpınar’da Norduz Vadisi’nde oraya gidemedik. Askeriye izin vermedi, operasyon bölgesi olduğu için bir türlü geçemedik. O yapıyı da eklemek istiyorduk.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Bahsettiğimiz yerler ortak kültürel mirasımız. Bunların varlığı bizim toplumumuz için bir kayıp değil aksine çok büyük kazanç. Sırf Hristiyan yapısıdır diye değil, buranın bir zamanlar çok kültürlü bir coğrafya olduğunu ortaya koyan somut belgelerdir bunlar. Bir zamanlar burada farklı dinlerden ve mezheplerden insanların binlerce yıl bir arada yaşadığını gösteren somut delillerdir. Bu açıdan çok önemli bu yapılar.
Bu yapılardaki tahribat ise her yıl biraz daha artıyor, bizzat kendim bu 10 yıllık süreçte gördüm bunu. Restorasyon olmasa bile mevcut hallerinin korunması için bir şeyler yapılmalı. Biz bu coğrafyadaki yok olmaya yüz tutmuş yapıları yetim çocuklar gibi görüyoruz. “Sessiz Çanlar” belgeseli bu coğrafyanın kimsesiz çocuklarının belgeselidir.
"10 FARKLI MESLEKTEN ARKADAŞIMLA 10 FARKLI MANASTIRA GİTTİK"
Belgeseli hazırlarken nasıl bir yöntem izlediniz. Biraz içeriğinden bahseder misiniz?
Belgeseli çekerken 3 farklı rota üzerinden ilerledik. İlk rotamız Muradiye, Adır ve Çarpanak Adası’ydı. İkinci rotamız Başkale üzerindeki yapılardı. Üçüncü rotamız Gevaş sahil rotası ve Akdamar Adası’ydı. Kiliseleri gezelim görelim havasında kendim anlatmak istemedim. Bu yüzden Van’da yaşayan 10 farklı meslekten arkadaşımla 10 farklı manastıra gittik. Her bir arkadaşı bir manastırla ilişkilendirdik.
Örneğin Ermeni dini mimarisinin ilk planının uygulandığı Eçmiyadzin Manastırı’na mimar bir arkadaşımla gittim. Mimar arkadaşım oranın mühendislik bilgilerini verdi.
Yüzyıl önce büyükannesi Muradiye’den göçmek zorunda kalmış ve büyükannesiyle aynı ismi taşıyan arkadaşım ve eşiyle Surp Stephanos Manastırı’na gittik. Onlara orada manastırı anlattım, onlar da neler hissettiğini aktardı.
Dengbejî geleneğiyle ilgilenen bir arkadaşımla da Akdamar Adası’na gittik. Orada herkesin bildiği Tamara efsanesinden “Metran Îsa” hikayesini bize anlattı. Şarkıyı söyledi.
Ressam bir arkadaşımla Bartholomeos Manastırı’na gittik. Ve belgeselde oradaki rölyefleri çizdi.
İLK GÖSTERİM 15 OCAK’TA
İlk gösterimini ne zaman ve nerede yapmayı düşünüyorsunuz?
Bu biraz hassas bir mevzu olduğu için tepki toplamak istemiyoruz. İnsanların hâlâ birçok anlamda birbirine uzak olması gibi bir durum söz konusu. “Sizin amacınız ne? Ne yapmak istiyorsunuz? Siz Ermeni sevici misiniz?” gibi sorularla karşılaşmamak için ilk başta belli başlı birkaç kültür merkezinde gösterimini yapacağız. Sonra Ankara ve İstanbul’da daha sonrasında belki ayarlayabilirsek bir de Erivan’da bir gösterim yapacağız. İlk gösterimini Van’da yapacağız. Tarihi 15 Ocak. Yerini ise henüz belirlemedik.