2019: Ekolojinin kara, umudun aydınlık yılı
Başta ABD olmak üzere emperyalist devletler iklim krizi ile yüzleşmeyi reddetse de dünya halkları arasında buna karşı tepkilerin yoğunlaştığı bir yıl olarak geride kalıyor 2019.
Fotoğraf: MA
Özer AKDEMİR
2019 yılına ekolojik sorunlar ve mücadele süreçleri olarak baktığımızda bir önceki yıla göre daha da artan bir ivmenin olduğunu söylemek mümkün. Üstelik sadece ülkemizde değil dünya genelinde de bu durum böyle. Bunda en önemli etken kuşkusuz her geçen gün kendisini daha da çok hissettiren iklim krizi gerçeği. Her ne kadar başta ABD olmak üzere emperyalist devletler iklim krizi ile yüzleşmeyi reddetse ya da ertelese de dünya halkları arasında buna karşı tepkilerin yoğunlaştığı bir yıl olarak geride kalıyor 2019. Kriz öyle bir hale gelmişti ki dünyanın sunduğu 1 yıllık doğal kaynakları tükettiği gün olarak belirlenen Küresel Limit Aşım Günü Türkiye için 27 Haziran'da dünya genelinde ise Temmuz ayı olarak hesaplandı. Yani bu hesaba göre 2020 yılından 6 ay borç almış oluyor 2019...
GRETA KUŞAĞI
16 yaşındaki İsveçli Greta Thunberg'in parlamento önünde iklim krizine dikkat çekmek için her cuma yaptığı okul grevi kısa zamanda dünya çapında bir direniş haline geldi. Özellikle lise ve öncesi yaş grubundan gençlerin yoğun olarak katıldığı bu eylemler ülkemizde de ilgi gördü ve katılım sağlandı. Birçok ülkede yapılan iklim krizine karşı karbon emisyonlarının azaltılmasına dönük uluslararası toplantılardan yine somut bir sonuç elde edilemedi. Kapitalizm krizini aşmak için tek çıkar yol olarak gördüğü üretim, tüketim, kâr döngüsünden vazgeçmeye yanaşmıyor.
KAZ DAĞI SU VE YAŞAM
Ülkemizde 2019'un ekoloji sorunları ve mücadele takvimine bakacak olarsak; kuşkusuz bu yılın en önemli ekolojik odaklı hareketliliği Kaz Dağı'nda altın işletmeciliği için yapılan doğa katliamına karşı başlayan kitlesel tepki oldu. Yaklaşık 400 bin ağacın katledilip, çok geniş bir alandaki orman ekosisteminin yok edildiği görüntülerinin basın ve sosyal medya üzerinden yaygınlaşması üzerine başlayan Su ve Yaşam nöbeti, ülke genelinde büyük bir ilgi görerek on binlerce insanın Kaz Dağı için harekete geçmesine neden oldu. Günlerce süren bu kitlesel hareketlilik sonucu Bakanlık Kanadalı Alamos Gold şirketinin iznini yenilemezken, şirket yaklaşık 200 işçili işten çıkararak Kirazlı bölgesindeki faaliyetlerini askıya aldığını duyurdu. Buna karşın yakınlardaki Kumarlı köyünden maden alanına su taşımak için boru hattı yapma çalışmalarına devam eden şirkete karşı köylüler sularımızı vermek istemiyoruz diye eylem yaptılar.
TOPRAĞA SUYA SİYANÜR SIZIYOR
Kütahya Gediz ilçesinde "Ege'nin can damarı" denilen yerde, Murat Dağı’ndan yapılmak istenen altın işletmeciliğine karşı da yörede büyük tepki gösterildi. Büyük Menderes, Gediz, Porsuk ve Banaz Çayı’nın kaynaklığını yapan Murat Dağı'ndaki altın madenine verilen ÇED Raporu, bilirkişilerin olumsuz görüş bildirdiği mahkeme süreci sonucunda iptal edildi.
Ordu Fatsa'daki altın madeni, Erzincan İliç, İzmir Efemçukuru ve Bergama gibi yörelerdeki altın işletmeciliğinde üretim hız kesmeden devam ediyor. Gümüşhane'deki altın madenlerinden sulara karışan siyanür sonucu zehirlenmeler ve bir işçinin yaşamını yitirmesinin üstünün örtüldüğü, yine İliç'teki altın madenine karşı dava açılmaması için şirketin köylü başına 130 bin lira para verdiği de bu yılın ilginç olayları arasında yer aldı.
“TEMİZ” YALANI “YENİLENEBİLİR” TALANI
“Yenilenebilir-temiz enerji” diye yıllardır propagandası yapılan RES ve JES'lerin halkın yaşam alanlarına verdiği zararların biraz daha belirginleştiği bir yıl oldu geçtiğimiz yıl. Yıllardır RES'lere karşı direnen Karaburun Yayla köylüleri 70 yıl öncesine dayanılan bir raporla köylerinin afet bölgesi ilan edilmesi şokunu yaşadılar.
AYDINLILAR DİRENİYOR
JES'lerle adeta kuşatılan Aydın'da geçtiğimiz yıl Kızılcaköy'de, Yılmazköy'de ve son olarak Kuyucak Değirmendere köylerinde direnişler, yaşam nöbetleri vardı. Zaman zaman polis, jandarma müdahalelerinin olduğu direnişler hala devam ediyor. Kızılcaköy'ün ÇED Raporu Aralık ayının ilk günlerinde onaylanırken, Değirmendere köylüleri ise ÇED toplantısını protesto ettiler. Bu arada İzmir'in çeşitli bölgelerinde 35 jeotermal sahasının ihaleye çıkarılması İzmir kent merkezi ve ilçelerinde önemli bir hareketlenme yarattı.
BİN JANDARMA BİR MAHALLEYE KARŞI
Öte yandan Manisa Salihli Hacıbektaşlı mahallesinde evlerin ve okulların yanı başında yapılmak istenen JES'e karşı direnen yurttaşlara yaklaşık bin polis ve jandarma müdahale etti. SANKO şirketi bu müdahale ve gözaltılar sonrası jandarma korumasında alanda çalışmalara başlayabildi.
TERMİK BACASINA FİLTRE TARTIŞMASI
Baca filtreleri olmayan termik santrallerin 2,5 yıl daha filtre takmaktan muaf tutulmasının yoğun tepkiler sonrası AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından veto edilmesi geçtiğimiz yılın sonlarında gelen bir kazanım olarak değerlendirilebilir.
Gerek Kaz Dağı direnişi gerek Murat Dağı'ndaki altın madeni meselesi ve gerekse termik santrallere filtre muafiyetinin geri tepmesi kamuoyu tepkisi ve direnişin gücünün sermayeye geri adım attırdığı örnekler olarak da verilebilir. Diğer taraftan bu vetonun ardından söz konusu termik santrallerin tam güç çalışmaya başlaması ve diğer termik santrallerin yarattığı çevre, tarım,. sağlık sorunları ise 2019'da tartışılan konular ve verilen mücadeleler arasındaydı.
AHH HASANKEYF!
On iki bin yıllık tarihi kent Hasankeyf tüm çabalara rağmen Haziran ayı içinde su tutmaya başlayan Ilısu Barajının sularına yavaş yavaş gömülüyor. Hasankeyf’te insanın bakmaya kıyamadığı yüzlerce tarihi değer betona ve suya gömülüyor. Taşınan Zeynel Bey Türbesi ve Selçuklu camiinin dışında binlerce Hasankeyfli, köylü için göç yolları göründü. Sular altında neleri kaybettiğimizi bile bilemeyeceğiz.
NÜKLEER SEVDASI
AKP'nin nükleer santral sevdası devam ediyor. Sinop'ta yapımı planlanan ve yüz binlerce ağacın kesilerek sahanın santral için hazırlanmasından bir süre sonra Japon firma artan maliyetleri ileri sürerek projeden çekildi. Olan yüz binlerce ağaca oldu ancak AKP'nin burarda bir nükleer santral kurma hevesi henüz geçmiş değil.
“YA KANAL YA İSTANBUL!”
Kuşkusuz 2019'un son günlerinde en çok konuşulan konu Kanal İstanbul projesi oldu. AKP hükümetinin ÇED sürecini başlatıp alelacele onayladığı proje için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu net konuşuyor; "Ya kanal ya İstanbul!" Bilim insanlarının büyük bir ekolojik ve ekonomik felaket olarak nitelediği projenin bir rant aktarım projesinin yanı sıra Montrö anlaşmasının boğazlarla ilgili maddesini baypas etmeyi amaçladığı iddiaları dile getiriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuya dair konuşurken Montrö ile ilgili vurgusu da bu iddiaları güçlendirir nitelikte. Bunun uluslararası ilişkiler açısından nasıl değerlendirileceği ve diğer devletlerin tepkisi ise kestirilebilmiş değil.
DERT BİR DEĞİL BİNBİR
Bunların yanı sıra özellikle taş, mıcır ocakları, kuars-felspat ve mermer madenciliğinin yol açtığı çevresel yıkımın yoğun olarak yaşandığı bir yıl olarak da geride kalıyor 2019. Kentlerdeki arsız yapılaşma, tarımda kullanılan zehirler ve bunların etkileri, GDO tartışması, üçüncü köprü, üçüncü hava limanın yol açtığı orman katliamları, çöp ithalatı, nehirlerin her geçen gün daha da kirlenmesi ve sulak alanların bir biri ardına yok olması gibi konuları da üst üste koyduğumuz da ekolojik bakımdan kara bir yılı daha geride bıraktığımızı söylemek mümkün.
YÜKSELEN VE BİRLEŞEN DİRENİŞLERİN UMUDU
Kuşkusuz gerek ülkemizde gerekse dünyada yükselen ekoloji ve halkaların özgürlük mücadelesi tüm bu karamsar tabloya rağmen gelecek güzel günlere olan umudu da diri tutuyor. Ekolojik odaklı mitingler, gösteriler, ülkemizin her yerinde yaşam nöbetleri çoğalırken, Ekoloji mücadelesi de Ekoloji Birliği gibi örgütlerin etrafında birleşerek ortak mücadele ve dayanışmayı büyütmeye devam ediyor.