Bulgu Araştırmanın Kurucusu Semih Turan: AKP 'yerli milli' siyasetine sığınıyor
Bulgu Araştırmanın Kurucusu Semih Turan ile yerel seçimlerin üzerinden geçen dokuz ayda değişen seçmen eğilimlerini konuştuk.
Fotoğraf: Muhsin Arslan/AA
Çağrı SARI
İstanbul
Yerel seçimlerin üzerinden dokuz ay geçti. Dokuz aya pek çok gelişme sığdı… Belediye başkanlarının yetkilerinin kısıtlanmasına dönük atılan adımların yanı sıra kayyum görevlendirilmeleri sürdü… Suriye’nin kuzeyine dönük hareket ise, ABD ve Rusya ile zaman zaman gerilime neden oldu, olmaya da devam ediyor. Peki iç ve dış siyasette yaşanan bu gelişmeler AKP’nin tabanını nasıl etkiledi, muhalefettin pozisyonu güçleniyor mu? Türkiye Araştırmacılar Derneği (TÜAD) Yönetim Kurulu Üyesi aynı zamanda da Bulgu Araştırmanın Kurucusu Semih Turan ile saha gözlemleri üzerinden bu soruların yanıtlarını aradık. Turan, AKP’nin seçimlerde yaşadığı şoke etkisini atabilmek adına, kitlesini konsolide edebilmek için milliyetçi-muhafazakar seçmenin duygularını okşayacak adımlar attığına işaret etti. Turan, dış politikada “Suriye operasyonu, ABD ve Rusya ilişkileri, Libya’ya tezkere tartışması”nı gösterdi, iç politikada da kanal İstanbul, yerli otomobil hamlelerini örnek olarak sundu. Turan yaptıkları araştırmada, tepkinin uzun yıllardır sürdüğünü gördüklerini söyledi ve şöyle dedi: Ancak burada sorun bu tepkinin niceliğinden kaynaklanmıyor. Sorun var olan bu tepkinin örgütlenememesinden kaynaklanıyor. Halkın önemli bir bölümü muhalefet partilerini bir seçenek olarak görmüyor ve ne kadar rahatsız olsa da seçimlerde iktidar partilerini destekliyor.
31 Mart seçimlerinin dokuzuncu ayını geride bıraktık. Bu dokuz ay, ekonomik kriz Suriye’nin kuzeyine operasyon ve belediyelerdeki yetki tartışmaları ile geçti. Siz iktidar ve muhalefet açısından geçen dokuz ayı nasıl yorumluyorsunuz?
İktidar partisi ilk şoku atlattıktan sonra var olan durumu okuyarak hem kendi siyasi çizgisine ters düşmeyecek hem de seçmenlerini konsolide edecek yeni politikalar geliştirdi. Dış politikada Suriye operasyonu, ABD ve Rusya ilişkilerinde izlenen politikalar, Libya konusunda sergilenen tavır iktidarın en sadık destekçisi olan milliyetçi-muhafazakar seçmenin üzerinde iktidar adına pozitif bir algı yarattı ve yaratmaya devam ediyor.
Bunun dışında seçim öncesi çok büyük bir kriz beklentisi yaratan makro-ekonomik göstergeler nispi de olsa sürdürülebilir hale getirildi. Kanal İstanbul, yerli otomobil gibi milli ve yerli olma sloganının gerektirdiği hamleleri gündemde tutarak yukarıda belirttiğim milliyetçi-muhafazakar seçmenin duygularını okşamaya devam etti.
Aslında beğenelim ya da beğenmeyelim iktidar partisi kendi var oluş gerekçesine ve vizyonuna ters düşmeyerek, her zaman yaptığı gibi fıtratına uygun olarak pragmatik ve eklektik politikaları hayata geçirmeyi başardı.
Muhalefete gelirsek; genel bir siyasi seçim başarısı söz konusu olmadığı için bu geçen dokuz ayda toptancı bir anlayış ile muhalefeti değerlendirmek yanıltıcı olabilir. Değişen her yerel yönetimi kendi içinde değerlendirmek gerekiyor. Bunlar içinde göreve geldiklerinde hem ekip olarak hem de strateji ve vizyon olarak hazırlıklarını tamamlayanlar olsa dahi çoğunda bu hazırlıkların çok ama çok yetersiz olduğu gözlenmekte. Muhalefetin merkezi olarak yerel yönetimlere ilişkin bir yol haritası olmadığı ortadadır.
VAR OLAN TEPKİ ÖRGÜTLÜ DEĞİL
“Makro-ekonomik göstergeler nispi de olsa sürdürülebilir hale getirildi dediniz” Bu süreçte, asgari ücret belirlendi, enflasyon ve işsizlik oranları artıyor. Halkın iktidar partisine tepkisi yoğunlaştı mı?
Seçim sonuçlarının analizi yapıldığında, sözünü ettiğiniz etkileri ilk hisseden kentli orta sınıf ve orta üst sınıfın yoğun yaşadığı bölgelerde iktidar partilerinin ağır bir yenilgi ile karşılaştığı apaçık ortadadır. Bu bölgelerde var olan durumun değişmediğini görüyoruz. Ancak kentli orta ve orta üst sınıfın çoğunluğu oluşturmadığı bölgelerde iktidara ya da var olan sorunlara bir tepki olmadığını söylemek doğru olmaz. Yaptığımız tüm araştırmalarda bu tepkinin uzun yıllardır sürdüğünü gördük. Ancak burada sorun bu tepkinin niceliğinden kaynaklanmıyor. Sorun var olan bu tepkinin örgütlenememesinden kaynaklanıyor. Halkın önemli bir bölümü muhalefet partilerini bir seçenek olarak görmüyor ve ne kadar rahatsız olsa da seçimlerde iktidar partilerini destekliyor.
Tuhaf ama ülkemizde bir muhalefet sorunu mevcut. Bunca yaşanan soruna ve iç-dış krize rağmen muhalefetin oy oranında anlamlı bir artış sağlayamamasının tek açıklaması olabilir. Muhalefet, seçmen için çekim merkezi olacak politikalar üretmiyor ya da üretse bile inandırıcı olamıyor. Bunun en önemli nedeni ise seçmen nezdine samimi bulunmamaları.
YENİ PARTİ 18 YILLIK İCRAATLERİN PARTİSİDİR
Bununla beraber, yeni bir parti doğdu AKP’den… Yeni bir parti daha yolda… Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan AKP’nin ezelden beri içindeydi, yöneticisiydi… Bu iki kesimin ayrılığı tabanda nasıl tartışılıyor?
Bu partilerin henüz ele avuca gelen bir seçmen tabanı mevcut değil. Bu partileri mevcut siyasi anlayışlara ve politikalara alternatif bir siyasi örgütlenme olarak görmeye çalışmak siyasi körlük olur. Bu isimler ve ekip hiçbirimize yabancı değil. Bu isimler 18 yıllık iktidarın, hem ekonomik politikaları, hem asayiş politikaları hem de dış politikalarının inşacısı ve uygulayıcısıdırlar. Siyasi yelpazenin neresinde durdukları çok açık bellidir. Çok olağanüstü bir durum yaşanmadığı takdirde iktidara anlamlı bir seçenek olamayacakları görünmektedir.
KAYYUMLARIN KANIKSANMASI TEHLİKELİ BİR YAKLAŞIM
Belediye başkanlarının bu kadar yakın markaja alınmasının etkisi nedir? Mesela kayyumlar nasıl karşılanıyor? İktidarın öne sürdüğü kayyum gerekçeleri ikna ediyor mu seçmeni?
Bu markaj yeni bir durum değil. Bildiğiniz gibi ilk kayyum atamaları 2016 yılında gerçekleşmeye başladı ve halen devam ediyor. Yaklaşık dört yıl oldu ve bu önemli bir süre. Geldiğimiz noktada maalesef bu uygulama her kesimde kanıksanmaktadır. Aslında en tehlikeli olan durum da budur. En azından daha önce Ak Partili olup, görevden istifa ettirilen belediyelerde olduğu gibi seçmenin tercihleri ile seçilmiş belediye meclislerinde yeni başkan seçimi yapılsın teklifi bile ciddiye alınmamaktadır. HDP ile başlayan bu süreç artık CHP’li belediyeler için de başlamış bulunmakta. Bu konuda sözünü ettiğim kanıksanma seçmen için de geçerlidir. Doğru bulmayan kitle bile yapacak bir şey olmadığını düşünmektedir.
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın performansı AKP seçmeninde sizce nasıl yorumlanıyor…
Son yerel seçimler tam bir cepheleşmeyi beraberinde getirdi. Cephelerde değişimler çok yavaş olur. Şu anda mevcut başkanları destekleyenler daha toleranslı iken desteklemeyenler de daha temkinli ve eleştirel bir duruş sergiliyor. Farklı bir durum hayatın doğal akışına ters olurdu. Başkanların performansı her iki seçmen tabanında farklı değişimlere yol açabilir. Bu açıdan olumlu ya da olumsuz bir değişim olduğunu söylemek için henüz çok erken olduğunu düşünüyorum.
Togo kuleleri tartışması kime kazandırdı sizce?
Ankara yerelini ve genel siyasetini iyi bilen ve tüm eğitim hayatı Ankara’da geçmiş bir araştırmacı sosyolog olarak bu tartışmanın kazanan tarafının Mansur Yavaş olduğunu söyleyebilirim. Ancak sürecin bir an önce tamamlanması da çok önemli. Uzaması ve konunun gündemde kalması Mansur Yavaş’ın yıpranmasına yol açar.
2020 yılı halk için nasıl geçer özetle..
Tarım üreticileri, ücretli-maaşlı çalışanlar, emekliler ve kobiler için özellikle ekonomik yaşamlarını daha zor idame ettireceği bir yıl olacak 2020. Bu aşamada halkın özellikle yerel yönetimlerce söz verilen “Birlikte Yöneteceğiz” söyleminin takipçisi olması çok önemli diye düşünüyorum. Sivil toplum inisiyatiflerinin yaşamın her alanında boy göstermesi ve siyasi hayata iradi müdahale de bulunması çok önemli. Yerel yönetimleri bu anlamda zorlamak ve orada yeni seçenekler var şiarını filizlendirmek gerekiyor. Siyasetin dili değişip dönüşmediği sürece statükoya mahkum olmak dışında bir seçenek de üretilemiyor.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNİN PROVASI YAPILMAK İSTENİYOR
İmamoğlu ve Erdoğan’ın “Kanal İstanbul” tartışmasına gelelim. Halk kanal İstanbul’dan haberdar mı? Bu “yaptırmam” – “ isteseniz de istemeseniz de yapılacak” tartışması için neler söyleyeceksiniz.
Kanal İstanbul projesi çok yeni bir durum değil. İnsanlar bir şekilde konudan haberdar. Jeo-politik olarak bu kadar karmaşık bir konuyu halkın tüm ayrıntıları ile değerlendirip karar vermesi çok zor. Bunun dışında olayın ekolojik ve sosyolojik sonuçları da tartışmaya çok açık. Proje ile birlikte, uluslararası ilişkiler haricinde, imar durumu, nüfus yoğunluğu, tarımsal arazilerin ne olacağı ve benzeri birçok konu halen tartışılmaya muhtaç. Bu kadar önemli bir konunun “yaptırmam” - “ isteseniz de istemeseniz de yapılacak” ekseninde tartışılması sadece bugüne değil geleceğe de yapılmış büyük bir haksızlık. Bu sorunu Erdoğan-İmamoğlu arasında gerçekleşecek olası cumhurbaşkanlığı seçiminin bir ön provası haline getirmek İstanbul’a ve ülkeye yapılacak en büyük kötülük olur.