08 Ocak 2020 19:52

Libya çıkmazı Türkiye gerçeğinin neresinde?

1911’den bu yana Osmanlı toprağı olmaktan çıkmış, 1951 yılında İtalya işgalini kırarak bağımsız olmuş bir devlete “ata toprağı” diyerek asker göndermek ne kadar gerçekçi?

Paylaş

Sinancem ALİKOÇ

Ankara

“Trump’tan Sert Açıklama”, “İran Bu Sefer Sessiz Kalmayacak”, “İran Süleymani Suikastının Görüntülerini Yayınladı”, “Üçüncü Dünya Savaşının Nedeni Süleymani Olacak” bu alıntılar bugünlerde haber sitelerini açtığımızda karşımıza çıkan birçok magazinsel başlıktan birkaçı. İran Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü’nün Komutanı Kasım Süleymani ABD tarafından öldürüldükten sonra bu gibi manşet ve 3. bir dünya savaşı söylentileri başta sosyal medya olmak üzere bilumum sosyal ve reel platformları sardı.

Elbette Kasım Süleymani’nin ölümü stratejik bir plan sonucu.* 1. ve 2. Paylaşım Savaşı biçiminde bir dünya savaşı çıkar mı çıkmaz mı saptamak güç ancak yeraltı ve yerüstü kaynaklarını paylaşamamaktan çıkan gerilimin dünya ölçekli olduğu oldukça açık. Pasifik hattı, Ortadoğu, Doğu Avrupa her yerde “dünya liderlerinin” birbirlerine karşı yaptıkları “sert açıklamaları” görüyoruz. Sorunları çözmek için toplanan yeni zirveler daha derin problemleri ortaya çıkartıyor. Bu problemler sadece emperyalistler için olmuyor elbette. Sorunlar çözülmüş görünse de çözülmese de dünya halkları için en temel hakları hedef alan saldırılara dönüşüyor.

Peki, Türkiye bu tabloda nerede duruyor?  Türkiye’nin uzun zamandır iki emperyalist blok (NATO ve Rusya) etrafında bir denge politikası izlemeye çalıştığını daha önceki sayılarımızda çokça tartıştık. Bu süreçte “sınır güvenliği gerekçesiyle” Suriye’ye üç büyük operasyon gerçekleştirildi. Harekâtların hepsi toprak bütünlüğünü tehdit ediyordu, ana hedefi ekseriyetle Kürt bölgeleri idi. Milli güvenlik tesisi iddiasıyla yapılan operasyonların bilançosu ağır oldu: sınır güvenliği niyeti sınır illeri düşen bombalar ve kriz döneminde işçi ve emekçilerin cebine kesilen yeni faturalar oldu. Ancak orayı yeniden inşa etmeye niyetli kapitalistler için iştah kabartmış olduğu kesin. Öte yandan dünya ölçekli sorunlar bu kadar derinleşirken Doğu Akdeniz’de bundan nasibini adlı. Oradaki petrol rezervleri başta olmak üzere karasuları ve kıyılardaki yeraltı kaynakları Türkiye açısından da yeni gündemler getirdi: Libya Tezkeresi. 

AKP’NİN LİBYA POLİTİKASI, NEOOSMANLICILIK, ÇELİŞKİLER

Libya’ya asker göndermeyi onaylayan tezkere AKP – MHP ittifakının oyları ile meclisten geçti. Ordu teknik hazırlıklara havuz medyası ise propaganda hazırlıklarına başladı. Bir yandan devlet erkânı olmuş AKP’lilerin açıklamaları, bir yandan ise gazete manşetleri Türklerin ordu – millet olduğu savaşmaya her zaman hazır olduğu, Libya’nın ata toprağı olduğuna işaret ediyor. Libya’dan gelen yardım çağrısına tutunan bu propaganda Hafter kuvvetlerinin Türkiye ordusunu Libya’da istemediğine kulaklarını tıkıyor. Bununla yetinilmeden devam ediyorlar: “Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da bizsiz oyun kurulamaz.” Hakikaten Türkiye’nin buradaki emelleri Akdeniz’in karşı kıyısındaki “kardeş Libya halkına” yardım etmek midir? Öyle görünmüyor.

Esas en bu harekâtın, emperyalistlerin ve Türkiye’deki işbirlikçilerin marifeti olduğu açık görünüyor. ABD ile yaşanan son diplomatik krizden sonra ABD’ye asmaya kesmeye gidip sessizce dönen Erdoğan’ın Libya konusunda oyun kuruculardan destekçisi ABD oldu. Bölgedeki oyunun ABD lehine sonuçlanması Türkiye’de buradan kendi yayılmacı emellerini geliştirmesi için ideal bir tutum. Ancak böyle bir kriz döneminde Türkiye işçi ve emekçilerini ikna etmek için “ata toprağımız” ve “biz Osmanlıyız” yetmiyor olacak ki aynı Suriye’ye müdahale edildiğin de olduğu gibi “milli beka”, “milli güvenlik” mottoları havuz medyası ve AKP – MHP ittifakının ağzından eksik olmuyor. Bir yandan da “sonunu düşünen kahraman olamaz” salvoları kulaklarımızı kaplıyor.**

Bu propagandanın tamamımı çeşitli çelişkiler içeriyor. 1911’den bu yana Osmanlı toprağı olmaktan çıkmış, 1951 yılında İtalya işgalini kırarak bağımsız olmuş bir devlete “ata toprağı” diyerek asker göndermek ne kadar gerçekçi? Aralarında koca Akdeniz girmiş iki devlet birbirinin milli güvenliğini “asker çıkartacak” kadar nasıl etkiler? Sadece “milli güvenlik” için gidiyoruz ifadeleri ile “biz olmadan kimse oyun kuramaz” salvosunu aynı durum ve tutum için kullanmak ne kadar tutarlı? Bu sorunların cevapları aşikâr. Bu tezatlar ile ilan edilmiş Libya tezkeresi Türkiye halklarına bir yarar sağlamayacaktır. Tezkere, Türkiye’de petrol çıkartma izni olan Aladdin Middle East Ltd, Thrace Basin Natural Gas, Pinnacle Turkey Inc *** gibi şirketlerin Libya’da bu izni kullanmaları Shell, BP gibi petrol dağıtım tekellerinin daha çok alan almaları için çıkartılmıştır. Tehdit altında olan milli güvenlik değil, bu şirketlerin kar oranıdır. Yapılan delikanlılık tarihe atfedilen “ata toprağı” söylemi bu kar oranları arttırmak içindir. Tabi Türkiye için işin ucunda Rönesans, Limak gibi holdinglerin Libya’da inşaat hacmini arttırması da vardır. Tabi yine AKP için içerdeki huzursuzluğu yeni bir dış düşmanla bastırmanın hesabı da vardır. 

KAPİTALİSTLERİN GEÇEĞİ, TÜRKİYE GERÇEĞİ DEĞİL

AKP’liler ve propaganda materyali yandaş medyanın tek gerçeklik olarak ortaya koyduğu bu tezatlar toplamı ifadeler, Türkiye gerçeği gibi ortaya sürülmekte. Üstü kapalı ifade edilse de “Libya’ya girersek ekonomimiz rahatlar, ata toprağımızda olan petrol rezervlerini yedirmeyiz” sözleri ara ara ağızlardan dökülüyor. Şüphesiz bu gerçek Türkiye gerçeği değil kapitalistlerin gerçeğidir. Beklenen sonuç alınsa Türkiye askeri müdahale ile kendine ekonomik bir alan açsa da bu alan yukarıda bahsettiğimiz kapitalistler için olacaktır. Bu zamana kadar Suriye politikalarında vadeliden “ekonomik kazanımlar” sadece kapitalistlerin lehine olmuştur. Ancak Türkiye gerçeği, 2020 için belirlenen 2 bin 324 lira 70 kuruş ile geçinmek için en az bir ek iş yapan emekçinin gerçeğidir. Yemek hakları gasp edilmeye çalışılan İstanbul Üniversitesi öğrencisi bir gencin işsizlik nedeniyle intihar etmesi Türkiye gerçeğidir. 50 kişilik Genç Müslüman Kadınlar Liderlik Programına 1 milyon TL’yi geçkin para harcanması****, Türkiye gerçeğidir. Ancak bu gerçek ezel ebet bir düzen olamaz ve değişmeye mahkûmdur. 

ÇIKIŞ: ANTİEMPERYALİST MÜCADELE AMA NASIL?  

Bu değişim için - bu yazının konusu bağlamında - ilk yapılması gereken Libya Tezkeresi gibi hem ABD gibi emperyalist devletlerin hem de Türkiye kapitalistlerinin yayılmacı emellerine karşı çıkmak olacaktır. Dergimizin önceki sayılarında da çokça ifade edildi: çıkış, antiemperyalist bir mücadelede. Ama nasıl? Türkiye’de gerçek bir halk demokrasisi tesis edilmeden emperyalizme göbekten bağlı kalma durumunda bir değişiklik olabilir? Tek adam tek parti rejiminin savaş çığırtkanı, yayılmacı politikalarına karşı bir tutum takınmadan antiemperyalist olunabilir mi? Şüphesiz mümkün değil. Bu bağlamda biz gençler için emperyalizmin yıkımından, savaş politikalarından kurutulmanın ilk elden yolu, gerçekten demokratik bir Türkiye için mücadele etmek olacaktır. Hem ekonomik koşulların göbeğinde geleceğimiz kazanmak hem de çeşitli yıkım politikalarının bedelini daha ağır ödememek buradan geçer. Ancak sadece mevcut haklarımızı korumak yeterli olmaz, hakkımız olanı almak için daha ilerisini de talep etmekten geri duramayız, yoksa elimizdeki kazanımlarda süpürülecektir. 

 

*https://www.evrensel.net/yazi/85461/suleymani-suikasti-abdnin-stratejik-bir-hamlesidir

**https://www.evrensel.net/yazi/85441/dis-politikaya-kurtlar-vadisi-motivasyonu-mu-yon-veriyor

***https://www.dunya.com/finans/haberler/15-sirket-petrol-alaninda-isletme-ruhsati-aldi-haberi-261533

****https://t24.com.tr/haber/50-kisinin-katildigi-genc-musluman-kadinlar-icin-liderlik-programi-na-1-milyon-lira-harcandi,852444

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Iraklı gençten anlamlı mesaj: Rahatsız ediyorsak biz gidelim!

SONRAKİ HABER

Libya’da ne işimiz var?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa