Bana mutluluğun kokusunu verebilir misin Little Joe?
Kyra Mengeş, Little Joe filmini yazdı: "Estetik olarak kendisini dikkatle izlettirirken güçlü hikayesini çöpe atan senaryosuyla mutluluğun satın alınıp alınamayacağını sorgulatıyor"
Görsel, Little Joe (Küçük Joe) filminin afişi
Kyra MENGEŞ
İnsan beyni bir çiçek tarafından ele geçirilse ve maniple edilse ne olurdu? Peki doğanın düzenine karşı gelmek insanın hayatında nelere mal olur? Jessica Hausner’ın yönetmen koltuğunda oturduğu bilim kurgu filmi Little Joe, hem konusuyla hem de başrol oyuncusu Emily Beecham’ın 72. Cannes Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü almasıyla adından epey söz ettirdi.
İnsanın insanla ve doğayla ilişkisine dair çarpıcı sorular soran filmde, Alice (Emily Beecham), genetik mühendisi olan bekar bir annedir. Saldığı koku ile sahibini mutlu eden bir bitki türü üzerine çalışan Alice bu türü çiçek fuarına yetiştirmek için oldukça yoğun çalışmaktadır. Oğlunun ismi olan Joe’dan esinlenerek çiçeğe Little Joe ismini koymuştur. Bir gün henüz deney aşamasında olan bu çiçeği şirket kurallarını çiğneyerek eve götürüp oğluna hediye eder ancak işler hiç de umduğu gibi ilerlemez. Çiçeğin salgıladığı kokuya maruz kalan Joe ve laboratuvardaki iş arkadaşları garip davranışlar sergilemeye başlar. Mutluluk üretmekle yükümlü olan bu çiçeğin manipülatif etkilerinin farkına bir tek Alice varır ve bunu araştırmaya başlar.
ALİCE, JOE VE LİTTLE JOE ÜÇGENİ
Little Joe’nun en büyük pazarlama silahlarından birisi oksitosin salgılaması. Anne ve bebek arasındaki bağın kuvvetlenmesindeki en etkili hormon rolünü film boyunca bir bitki üstleniyor. Yani insanların Little Joe ile aralarında bağ kurması kaçınılmaz bir hal alıyor. Böylece Alice’in hayatında artık iki çocuk var oluyor: Joe ve Little Joe…
Peki iki çocuğu olan bu anne hangisini tercih edecekti? Toplumun stereotip olarak zorunlu kıldığı anne rolünde kendisini oğluna adamakla yükümlü olan Alice bunun çatışmasını yaşıyor. Bir yandan toplum dayatması içinde “iyi” bir anne olma kaygısı güderken bir yandan da mesleğini en iyi şekilde yapmak istiyor. Gittiği seanslarla Alice’i psikoloğunun gözünden tanımlamaya başlıyoruz ve aslında bilinçaltında çocuğuyla bağını kopararak kendisini tamamen işine adamak istediğini görüyoruz.
Alice’in çocukları olarak tanımlayabileceğimiz Joe ve Little Joe birbirine benzerlik gösterirken Little Joe ile Alice arasındaki benzerlikler de kaçınılmaz hale geliyor. Alice’in kırmızı saçları, iş arkadaşları üzerindeki dominantlığı, çocuğuyla olan tatlı sert ilişkisi ve bir şekilde etrafındaki kişileri büyüleyerek kendisine bağımlı hale getirmesi bu iki karakteri de birbirine benzetiyor. Bir anda Alice, Joe ve Little Joe iç içe geçiyor.
GDO’LU MUTLULUK!
Little Joe, çoğalmasını engellemek için kısır olarak tasarlanmış bir bitki. Ancak aksine, genetiğiyle ne kadar oynanmış olursa olsun o buna karşı gelerek çoğalmak için çaba sarf ediyor. Böylece üzerinde taşıdığı üreme içgüdüsüne engel olamayarak saçtığı koku ile etrafındaki insanları maniple etmeye başlıyor. Aslında işler tam da bu noktada rayından çıkmaya başlıyor. Little Joe’yu kokladıktan sonra ısrarla mutlu olduğunu söyleyen ancak farklı davranışlar sergileyen insanlar görmeye başlıyoruz. Laboratuvardaki köpek dahil çiçeğe maruz kalan herkes agresifleşiyor. Halbuki Little Joe’yu iyi besleyen ve ona yeterince ilgi gösteren insanların mutlu olması gerekiyordu. O halde doğal olmayan bir şeyin doğal bir sonuç doğurmasını beklemeli miyiz? Bu durum insanlığın devamı için daha iyi olduğu söylenen genetiği değiştirilmiş gıdaları çağrıştırıyor. GDO’lu olan her şeyden kaçarken doğal olarak yetişen her şeye organik diye sarılıp cebimizi boşaltmaya muhtaç kaldık. Bizimki de bir nevi genetiği bozulmuş mutluluk değil mi?
İNGİLTERE SOĞUĞUNDA SICAK BİR JAPON GERİLİMİ
Film İngiltere’de geçtiğini hissettirecek derecede soğuk ama renkli bir renk paletine sahip. Film boyunca yeşil, sarı ve kırmızı renklerini oldukça sık görüyoruz. Çok doğal bir ortammışçasına yemekhanedeki yeşil tonlar, Little Joe ve Alice’in saçına gönderme yapan seradaki kırmızı renkler ve rengarenk tatlılar… Laboratuvarın yemekhanesinde o kadar çok renkte tatlı var ki, sanki mutlu olmanın tatlı yemekle eş değer tutulduğu satış sloganları burada doğmuş. Yönetmen bu renklerle birlikte film karakterleri arasındaki duygusuz diyalogları bir nebze de olsa canlı hale getirmek istemiş sanki.
Renklerin yanı sıra filmin en dikkat çeken yanlarından birisi de Japon besteci Teiji Ito’nun muhteşem müzikleriydi. Bazen köpek havlama sesi, bazen rahatlatıcı bir üflemeli çalgı, bazen de metalik bir ses ile filmi büyük bir karın ağrısıyla izledim. Filmde bir şeylerin yoluna girdiğini düşündüğünüzde bile müzikle tekrardan irkiliyorsunuz.
Müziği ile yükselen film, sakin ve yavaş bir kamera çekimiyle yarattığı muhteşem tezatı olay kurgusunda yaratamıyor ve bir yerden sonra sıkıcı bir döngüye giriyor. Modern çağın mutluluk dayatmalarını eleştiren hikayesiyle ilgi çeken film, vasat bir olay örgüsü ile bir hayal kırıklığı yaratıyor.
"MİS KOKULU YOL ARKADAŞINIZ"
Little Joe’yu günlük hayatımızdaki birçok olayla eşleştirmek mümkün. Mutlu görünmek zorunda hissedilen sosyal medya profilleri, mutlu olmayı öğreteceğine inanılan kişisel gelişim kitapları ve sonu gelmez bir tüketim çılgınlığı… Tüm bunları düşünürken Little Joe isimli bir araba kokusuna rastlıyorum internette. “Mis kokulu yol arkadaşınız” sloganıyla pazarlanan bu koku komik bir şekilde sahiden de insan mutluluğunun ticari karşılığı olarak çıkıyor karşımıza.
Film estetik olarak kendisini dikkatle izlettirirken güçlü hikayesini çöpe atan senaryosuyla mutluluğun satın alınıp alınamayacağını sorgulatıyor. Mutluluğun satın alınan versiyonunda dahi mutluluk getirmemesi ne büyük ironi! Benim içinse günün sonunda filmin kahramanı, genetik kodlarına sadık kalarak hayata tutunmaya çalışan Little Joe’nun ta kendisi oluyor.