Emek Partisi: Kadınların yaşama hakkı kimsenin vicdan ve merhametine terk edilemez!
Emek Partisi, Berfin Özek davasındaki kararı "hakimlerin vicdansızlığıyla” açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yanıt verdi, "Kadınların yaşama hakkı kimsenin vicdan ve merhametine terk edilemez" dedi.
Fotoğraf: Evrensel
Emek Partisi, Berfin Özek davasında mahkemenin verdiği garabet kararı "hakimlerin vicdansızlığı" ile açıklamaya kalkan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yanıt verdi, "Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugünkü konuşması üzerine bir kez daha söylüyoruz; kadınların yaşama hakkı kimsenin vicdan ve merhametine terk edilemez" dedi.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Berfin Özek'e dönük asitli saldırıya ilişkin davada verilen karara ilişkin yaptığı konuşmada, 17 yıllık iktidar dönemi içerisinde pek çok yasal düzenlemeyi hayata geçiren AKP değilmiş gibi davranmıştı. Erdoğan, Hatay'da Berfin Özek'e asitli sıvı ile saldıran Casim Ozan Çeltik'e “öldürmeye teşşebüsten” değil "kasten yaralama" suçundan 13 yıl 6 ay hapis cezası verilmesini "Adaletin tecellisini hakta, hukukta arayın. Hukuk eşittir kanun değildir" diye değerlendirmişti.
Emek Partisi (EMEP), yaptığı açıklama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yanıt verdi.
EMEP'in açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Engelli Memur Atama Töreni’nde yaptığı konuşmayla bir kez daha kadınların hak eşitliğini, bağımsız, özgür, şiddetsiz bir yaşam talebini, erkek adalete karşı yürüttüğü gerçek adalet mücadelesini hedefe koydu.
Çocuk yaşta evlilikleri meşrulaştıran, kadınları aile içinde şiddete mahkûm eden, şiddet dolu evliliklerden kurtulmak isteyen kadınların bütün çıkış yollarını kapatan, boşanmak isteyen kadınları tüm kurumlarıyla engelleyen, nafaka hakkını sınırlandırıp, kadınları yoksulluğa ve işsizliğe terk eden, güvencesizleştiren hükümetin başı, kadınları böyle bir hayata mahkûm etmeyi bir “beka” sorunu olarak gördüğünü bir kez daha ilan etti.
Erdoğan konuşmasında kendisini alenen “kanunların üstünde” bir konuma yerleştirerek tek adam iktidarının yönetme anlayışını bir kez daha ortaya koydu. Berfin Özek davasındaki garabet kararı hakimlerin “vicdansızlığıyla” açıkladı. Hukukun herkese eşit yaklaşmasını garanti almakla sorumlu olmasına rağmen, “Böyle bir olay kendi kızının başına gelmiş olsa bu olayı nasıl değerlendirirsin?” diyerek evrensel hukuk normları dururken yakın kayırmacılığı mantığıyla hareket etmeyi teşvik etti.
Son günlerde kadına yönelik şiddete karşı yükselen tepkileri dindirmve 17 yıldır uyguladıkları politikaların şiddeti nasıl katmerlendirdiğini gizlemek için üst üste genelgeler çıkaran, kamuoyunun büyük tepkisini çeken yargı kararlarını sanki bu kararları veren kadın düşmanı hukuk düzenini yaratan kendileri değilmiş gibi “vicdanlarının yaralandığını” söyleyerek eleştiren hükümet sözcüleri, kadına yönelik şiddeti bir “merhamet ve vicdan sorunu” haline getiriyor.
AKP hükümeti daha önce de pek çok kez kadına yönelik şiddeti “din bilgisi ve merhamet eksikliği” ile açıklamıştı. Hükümetin son genelgelerine dayanaklık eden Şiddetle Mücadele Koordinasyon Planı da şiddeti yaratan eşitsizlik sorununa tek kelime etmezken, kadını erkeğin, kolluk güçlerinin, yargının, hizmet sunmakla yükümlü kamu görevlilerinin “vicdan ve merhametine” terk ediyor. Bir yandan kadın ve çocuk düşmanı yasalarla var olan hak kırıntılarını yok ederken, bir yandan da toplumun “merhamet” eğitimini Diyanet’in ellerine teslim edecek projeler hayata geçiriyor. Çocuk istismarını evlilikle aklama yasasını “gelenek ve göreneklerle” açıklayıp, çocukları istismar edenlere “merhamet” gösterilmesini istiyor.
Bir kez daha söyleyelim; kadınların yaşama hakkı kimsenin vicdan ve merhametine terk edilemez, kadınların hiçbir hakkı kimsenin kişisel vicdanının ve merhametinin tartısına bırakılamaz…
- Kadınların çocuk yaşta istismar edilip, istismar eden kişiyle evlendirildiği,
- 3-5 çocuk doğurup, şiddet, yoksulluk ve güvencesizlik dolu bir yaşama mahkûm edildiği,
- Bunları “kader” ve “fıtrat”la açıklayıp, isyan ihtimallerinin hayatın her alanına müdahale eden fetvalarla sıfırlandığı,
Şiddet dolu bir evlilikten kurtulmak için adım attığında kadınların önüne her türlü engeli çıkarıp, boşanmayı başarırsa da nafaka ve velayet hakkının sınırlandırıldığı bir “aile”nin, bu “aileler üzerine yükselen milletin”, bu anlayışla inşa edilen “beka”nın kadınlar için esaret anlamına geldiği açıktır.
Kadınların daha çocukken çalınan, şiddete, yoksulluğa, işsizliğe, güvencesizliğe, değersizliğe mahkûm edilen yaşamlarını “mutlu aile tablosu” diye sunmak, ancak neoliberal nüfus politikalarının, gerici toplum mühendisliğinin ve kadın düşmanı zihniyetin sahibi iktidarı mutlu edebilir. Kadınlar, iktidarın hayalini kurduğu bu toplum ve aile tablosunda bir nebze mutluluk kırıntısı, gelecek, güçlenme, adalet, hak, hukuk emaresi görmüyor.
Biliyoruz ki, bugün daha fazla sayıda kadın iktidarın çizdiği bu “mutlu aile tablosundan” memnuniyetsizliğini dile getiriyor. Hangi görüşten, inançtan, siyasal eğilimden olursa olsun kadınlar şiddetle mücadele konusunda birleşiyor, öfkelerini ortaklaştırıyorlar. İşte tam da bu, iktidarın bekası için bir “tehdit” oluşturduğu için, kadınların şiddete karşı giderek artan ve kurulu düzenden memnuniyetsizliğinin de ifadesi haline gelen öfkesi ve birliği hedefe konuyor.
Tekrar ediyoruz;
Hiçbir hedef gösterme, hiçbir göstermelik genelge, hiçbir sahte özeleştiri, hiçbir sorumluluk gizleme hamlesi kadınların büyüyen ve giderek daha fazla oranda hesap soran öfkesini dindirmeye yetmeyecek.
Kadınlar haklarından ve eşit bir yaşam taleplerinden vazgeçmeyecek!