12 Ocak 2020 01:00
Son Güncellenme Tarihi: 12 Ocak 2020 07:46

Çocuk gebelikleri sümen altı mı edilecek?

Çocuk istismarına evlilikle af tartışmaları sürerken, Sağlık Bakanlığı sağlık çalışanlarının "istismarı bildirme yükümlülüğünü" yasalara aykırı bir genelgeyle çoktan fiilen kısıtlamış durumda.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Meltem AKYOL

Haberi hepiniz hatırlıyorsunuz; “İstanbul Küçükçekmece Kanuni Sultan Süleyman Hastanesinde skandal: 2017’nin ilk 5 ayında 115 çocuk hamile...” Bu haberin üzerinden çok geçmeden Sağlık Bakanlığı müfettişleri eliyle hazırlanan raporla sayının 115 değil, 158 olduğu ortaya çıkmıştı. Aynı rapor, bu hastanede sadece bir yılda, 2016 yılında hamileliği tespit edilen çocuk sayısının 1260 olduğunu ortaya koyuyordu.

Bu korkunç rakamlar bir sosyal hizmet uzmanının dikkati ve müdahalesiyle ortaya çıkmıştı. 

PEKİ BU SKANDALI NEDEN HATIRLATTIK?

Bugünlerde daha önce kamuoyu tepkisi nedeniyle iki kez geri çekilen “çocuk istismarına evlilikle af” tasarısının bu kez 2. Yargı Paketi içinde Meclis'e getirileceğini tartışıyoruz. Bu tartışma sürerken bir de sağlık çalışanlarının çocuk gebeliğini bildirme yükümlülüğünün ortadan kaldırılması için çalışmalar yapıldığı iddia edildi. 

6 Ocak’ta 48 kentte “Çocuk İstismarının Affı Olmaz” diyerek kadınların çocuk istismarına evlilikle af getiren tasarıya karşı eylem yaptığı gün, İstanbul’da konuyla ilgili gerçekleşen basın toplantısında Avukat Hülya Gülbahar, “Tüm kamu çalışanlarının bu suçu bildirme zorunluluğu varken, sağlık çalışanlarının özel bir düzenlemeyle bildirim yükümlülüğü var. Şimdi Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının bu bildirim yükümlülüğünü ortadan kaldırılması için çalıştığını biliyoruz. Bu da bu af düzenlemesinin bir parçasıdır. Af, kesinlikle sadece bir kerelik olmayacaktır” dedi.

SAĞLIK BAKANLIĞI ÇOKTAN KISITLAMIŞ!

Sağlık çalışanlarının çocuk istismarını bildirim yükümlülüğü konusunu gündeme aldığımızda ise çarpıcı bir “geçmiş”le karşılaştık: 

Sağlık Bakanlığı, sağlık çalışanlarının “istismarı bildirme yükümlülüğünü” yasalara aykırı bir genelgeyle çoktan fiilen kısıtlamış durumda! 

2009’da Sağlık Bakanlığı Hukuk Müşavirliği tarafından tüm sağlık kurumlarına gönderilen bu genelge “15 yaşın altındaki çocuklara ilişkin durumları yetkili mercilere bildirin, 15 yaşın üstündeki çocuklar için sadece cebir, tehdit, hile mevcut ise bildirim yapın” diyor. 

Kanuni Sultan Süleyman Hastanesindeki skandala ilişkin “15 yaş altı gebeliklerin tamamı bildirilmiş. 15-18 yaş gebeliklerde, eğer cebir, şiddet ve birtakım başka türlü baskılar yoksa bunların bildiriminin zorunluluğu yok. Her şey nizamında” diyen Vali’nin bu sözlerinin kaynağı, Sağlık Bakanlığının hukuka uygun olmayan bu genelgesiydi. 

SAVCILIĞA BİLDİREN SAĞLIK EMEKÇİSİ HAKKINDA SÜRGÜN CEZASI

Hastanedeki skandal tartışılırken Valiliğin hastane yetkilileriyle ilgili soruşturma izni vermediği, konuyu ortaya çıkartan ve Savcılığa bildiren sağlık emekçisi hakkındaysa inceleme başlattığı ve sürgün ederek “cezalandırdığı” ortaya çıkmıştı. 

Soruşturması kapsamında ifade veren hekimlerin neredeyse tamamı, bildirim yapmama gerekçelerini bu genelgeyle açıklamışlardı. Sağlık Bakanlığı denetçisinin bu genelgenin korkunç tabloyu ortaya çıkardığını, acilen düzeltilmesi gerektiğini söyleyen raporu sümen altı edildi, kamuoyu ile paylaşılmadı. 

Bu süreçte İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Valiliğin soruşturma izni vermemesini hukuka aykırı bulmuş ve “cebir-tehdit olup olmadığını tespit etmek adli mercilerin işidir, sağlık çalışanı bunu tespit edemez. 18 yaşın altındaki herkes için bildirim yapılması zorunludur” demişti. Böylece bizzat Sağlık Bakanlığının hukuka aykırı bir genelgeyle yasaları çiğnediği tescil edilmişti.  

HUKUKA AYKIRI GENELGE DÜZELTİLDİ Mİ? 

Denetleme raporlarına, mahkeme kararlarına rağmen genelge yenilenmedi. Kanunlara açıkça aykırı olan bu talimatları verenler ve bu açıklamaları yapanlarla ilgili herhangi bir işlem yapılmadı.

Hâlâ istismarın ortaya çıkarılamadığı ve dolayısıyla da suçluların yargılanıp, çocukların korunamadığı tablo devam ediyor. 

Sağlık Bakanlığının çalışanların bildirim yükümlülüğünü kaldırma hazırlıkları yaptığı duyumları var. Sağlık alanında çocuk istismarının tespiti ve bildirimi konusunda zaten pek çok sıkıntı yaşanırken, alanda çalışan uzmanlar böyle bir düzenlemenin sonuçlarının ağır olacağına dikkat çekiyor.

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Merkez Yöneticisi, aynı zamanda çocuklara yönelik istismarla mücadele eden ‘Çocuklar İçin Hep Birlikte Girişimi’nde yer alan Psikolog Aylin Akçay cevaplıyor: Sağlık çalışanlarının bildirim yükümlülüğünün çocuk istismarının ortaya çıkarılması bakımından önemi nedir? Bu konuda hâlihazırda nasıl sıkıntılar yaşanıyor? Çocuk istismarı gerçekten engellenmek isteniyorsa atılması gereken adımlar neler?

"BİLDİRİM YÜKÜMLÜLÜĞÜ ZATEN SORUNLU"

Göreviyle bağlantılı olarak çocuk istismarını tespit edenlerin en çok sağlık emekçileri; başta psikolojik danışmanlar olmak üzere eğitim emekçileri ve sosyal hizmetler alanında çalışanları olduğunun altını çizen Aylin Akçay, “Çünkü çocuğun ve istismarın belirtilerinin en çok gözlenebileceği alanlar okul ve sağlık sistemleri. İstismarın ortaya çıkartılmasında da bu alanlardaki müdahalelerin ve buralarda çalışanların rolü oldukça kritik. Ancak, kamu bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmesine ilişkin her kurumda çok önemli sorunlar ve eksikler yaşıyoruz” diyor.

Yaşanan sorunları ise şöyle sıralıyor Akçay: "Bildirim yükümlülüğü, bildirim sürecinin nasıl olacağı ve bildirim yapılmadığındaki yaptırımlar hakkında bilgi eksikliği var. Çalışanların istismar bulgularına ilişkin mesleki bilgi ve yeterliliğinde de eksikler var. Güvenlik sorunu var, yani bildirimi yapanı koruyacak önlemlerin alındığı bir sistem yok, bu da bildirim yapanın bireysel olarak hedef haline gelmesi riskini ortaya çıkartıyor ve bildirim yapmaktan kaçınmaya neden oluyor. Hukuki bir süreç ortaya çıktığında ise kurum bildirim yapana destek olmuyor, kişi tek başına kalıyor. 

İstismarın bildirimi için nasıl bir süreç işleyeceğine, bildirimin nasıl olacağına, kimin hangi yetki ve sorumluluğu olduğuna ilişkin netlikler yok. İstismarın bildirilmesiyle ilgili kurum içi bir iş birliğinin olmaması, hatta bildirim yapmak isteyen çalışanın doğrudan kurum yöneticileri tarafından engellenmesi, olayın üstünün kapatılmak istenmesi de çokça rastlanan durumlardan. 

Tüm bunlar, istismarla mücadeleyi engelleyen, istismar öğrenilse bile bildirimin yapılmasını yani aslında istismarın çözümü için adım atılmasını engelleyen durumlar." 

"ÇOCUKLARI HASTANELERE GETİRMEYEREK İSTİSMARI SAKLAYABİLİYORLAR"

Bir başka önemli sorunun ise gebeliğin saklanması için çocukların sağlık hizmetinden mahrum bırakılması ihtimali olduğunun altını çiziyor Akçay: “Sağlık alanında bildirimle ilgili endişelerden biri de istismarı gizlemek isteyenlerin çocukları hastanelere getirmeyerek istismarı saklamaları. Bu, çocukların bir de sağlık hizmetinden mahrum kalmaları riskini doğuruyor. Bu son derece haklı bir kaygı ve çocuk koruma sisteminin olması gereken başka bir boyutuna işaret ediyor. Çocukların doğdukları andan itibaren 18 yaşına kadar tesadüflere ya da başvuruya bırakılmadan kamu kurumları tarafından etkin ve sürekli şekilde izlemleri yapılmalı. Okul yaşına kadar Sağlık Bakanlığı, okul yaşından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ve sosyal hizmetlerle iş birliği halinde bu izlemler yapılmalı. Çocukların durumu, ihtiyaçları takip edilmeli ve gerekli destekler sunulmalı, önlemler alınmalı. Çocuklarla ilgili herhangi bir bilginin- ihmal istismarın, riskin saklanabilme ihtimali ortadan kaldırılmalı.” 

"İSTİSMARI AKLAYAN DEĞİL, ÇOCUKLARI KORUYAN ETKİN BİR MEKANİZMA!"

Akçay’a göre istismarın önlenmesi için etkin bir çocuk koruma sistemine ihtiyaç var ve bir istismar durumunda konuyla ilgili sorumlu kurumların haberdar edilmesi de koruma sisteminin önemli parçalarından: 

 “İstismarın ortadan kaldırılması ve çocukların korunması devletin en önemli, öncelikli, vazgeçilemez, ertelenemez ve devredilemez görevlerinden. Ancak içinde bulunduğumuz tabloda eksiklerin nasıl giderilebileceğini konuşabilen bir noktada değiliz, hep sorunu daha da derinleştirecek teklifler, yasa öneriler vs. geliyor. Bugün engellemeye çalıştığımız istismarcılara af önerisi bunun bir örneği. Bildirim yükümlülüğünün kaldırılacağına ilişkin söylentiler ise bir başka örneği. 

Son zamanlarda yapılan /yapılmak istenen düzenlemeler çocuğa yönelik bir bakışın hukuka ve politikalara uyarlanması, istismarın ‘hukuki’ hale getirilmesi çabaları şeklinde aslında. Çocuğu çocuk olarak kabul etmeyen, çocukla ilgili yaş tartışmaları yaparak çocuk istismarını meşrulaştıran, yetişkinlerin çocukla cinsel ilişkisini meşrulaştıran, çocuk istismarcılarını cesaretlendiren ve teşvik eden bir zihniyetle birçok düzenleme yapılıyor. Çocuklara yönelik tüm bu saldırılara karşı gelmeli ve bunları engellemeliyiz. 

Sağlık çalışanlarının da tüm bu hukuka uydurma, hatta bazen hukuka uymadan talimatlandırma yöntemiyle istismarı aklama çabalarına karşı, 18 yaşındaki her bireyin çocuk olduğunu bilerek hareket etmesi, çocuğun üstün yararı ilkesine göre davranması gerekir. Türk Tabipleri Birliği, Adli Tıp Uzmanları Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği de yaptığı açıklamalarla sağlık çalışanlarının, muğlak yorumlara dayanan belgeler yerine çocuğun sağlığını temel alan bilimsel yaklaşımlara uygun tutum almaya çağırmıştı. Bizim de çağrımız bu yöndedir.  

18 yaşın altındaki herkesi çocuk olarak gören, tüm mevzuatın ve hizmetlerin buna göre düzenlendiği, ayrım gözetmeksizin tüm çocukların yaşama, korunma ve katılım hakkını gözeten, çocukların ihmal ve istismarından etkili şekilde korunmasını sağlayan bir çocuk politikası oluşturulması ve etkin bir çocuk koruma kanunu hazırlanması için hiç olmadığı kadar el birliğine, güç birliğine ihtiyacımız var.”

BİLDİRİM YÜKÜMLÜLÜĞÜ NEDİR?

Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaşından küçük her birey çocuktur.

Şu an yürürlükte olan Çocuk Koruma Kanunu'nun 6. maddesinin 1. fıkrası “Adli ve idari merciler, kolluk görevlileri, sağlık ve eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, korunma ihtiyacı olan çocuğu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirmekle yükümlüdür” diyor. 

Türk Ceza Kanununun 279. maddesi kamu görevlilerine, 280. maddesi ise sağlık mesleği mensuplarına özel ihbar yükümlülükleri getiriyor. Yetkili makamlara bildirme yükümlülüğünü yerine getirmezlerse veya geç yerine getirirlerse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Ceza hukuku literatüründe ihbar, bir suçun işlendiğinin yetkili makamlara haber verilmesi demektir. Yetkili makamlar ise savcılık, mahkemeler, adli kolluk kuvvetleri ve sosyal hizmetlerdir. 

Ancak, Sağlık Bakanlığı tarafından sağlık kuruluşlarına gönderilen genelge 16-18 yaş arasındaki çocukların gebeliklerinin bildirilmesinin zorunlu olmadığını söylüyor. Türk Ceza Kanununa göre 15-18 yaş arası çocuğun istismara uğrayıp uğramadığına ilişkin soruşturma açılması için şikayet gerekiyor. Fakat cebir, baskı ve şiddet varsa şikayet aranmaksızın savcılık soruşturma açar. Yani “15-18 yaş arasındaki durumlarda şikayet yoksa bildirim de yapılamaz” demek istismarın üzerini örtmek anlamına geliyor. 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Silah doğrulttuğu Siyasal Bilgiler Fakültesine asistan oldu

SONRAKİ HABER

Barış Akademisyenleri: Gasbedilen haklarımızı geri alacağız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa