16 Ocak 2020 23:31

Sinema eleştirmenleri: Oscar, beyaz ve erkek egemenliğinden vazgeçmiyor

Sinema Eleştirmenleri Nil Kural, Şenay Aydemir, Güney Birtek ve Gözde Hatunoğlu; Oscar Ödüllerine aday gösterilen filmleri, oyuncuları ve temsiliyet tartışmalarını Evrensel'e değerlendirdi.

Afişler imdb.com'dan Oscar heykelciği ise oscars.org'dan alınmıştır. (Kolaj: Evrensel)

Paylaş

İsmail AFACAN
İstanbul

Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi Ödülleri (Oscar), bu yıl 92’inci kez sahiplerini bulacak. 9 Şubat’ta Los Angeles’ta düzenlenecek olan tören öncesi adaylar açıklandı. Listede Joker, The Irishman, 1917, Once Upon a Time in Hollywood ve Parasite gibi filmler öne çıkarken adayların beyaz ve erkek ağırlıklı olması eleştirileri beraberinde getirdi.

Sinema Eleştirmenleri Şenay Aydemir, Nil Kural, Güney Birtek ve Gözde Hatunoğlu, Oscar adaylarını Evrensel'e değerlendirdi. Öne çıkan, liste dışı kalan filmleri ve favorilerini aktardı. Temsiliyet tartışmalarına da değinen sinema eleştirmenleri Oscar’ın beyaz ve erkek egemenliğinden vazgeçmediğini belirtti.

GÜNEY BİRTEK: SON 10 YILDA YALNIZCA 26’SI ‘BEYAZ OLMAYAN’ ADAY

Açıklanan listede Oscar adaylıklarına damgasını vuran Joker; En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek oyuncu kategorileri de dahil toplam 11 dalda aday gösterilirken; 10’ar adaylıkları bulunan The Irishman, 1917 ve Once Upon a Time in Hollywood, Oscar adaylıklarında dikkatleri üstlerine çeken diğer filmler oldu. Geçtiğimiz dönem Cannes’da Altın Palmiye kazanan Parasite filmi ise En İyi Film de dahil 6 dalda Oscar’a aday gösterilerek büyük bir başarı sağladı.

Uncut Gems, The Farewell, Us, Midsommar ve Portrait of a Lady on Fire gibi ses getiren filmlerin Akademi tarafından görmezden gelinmesi ve hiçbir adaylıkta bulunmayarak sıfır çekmeleri büyük bir şaşkınlık yaratırken, En İyi Yönetmen kategorisinde yarışacak isimlerin tamamının erkeklerden ve beyazlardan oluşması eleştirildi.

Cynthia Erivo, aday gösterilen oyuncular arasında beyaz olmayan tek isim. Erivo, Harriet isimli filmde köleliğin kaldırılması için mücadele veren bir kadın köleyi canlandırıyor. “BBC Reality Check” ekibinin araştırma verilerine göre, son 10 yılda, oyuncuların ödüllendirildiği 4 kategorideki 200 adaylığın yalnızca 26’sı “beyaz olmayan” adaylardan oluşmuş. Bunların yalnızca 7’si ödül kazanırken, beyaz olmayan hiçbir aktörün aday gösterilmediği 2015 ve 2016 senelerinde, #OscarsSoWhite (Oscarlar Çok Beyaz) etiketi kullanılmaya başlanmıştı. Görülen o ki Akademi, beyaz ve erkek egemenliğinden bir türlü vazgeçmiyor.

GÖZDE HATUNOĞLU: NETFLİX YAPIMI FİLMLER GÖZE ÇARPIYOR

Geçtiğimiz yıllarda gündeme gelen ve siyahi sinemacıların başarılarının görmezden gelinmesini anlatan “#Oscars So White” (Oscarlar Çok Beyaz) serzenişi daha akıllardayken bu yıl da kadın yönetmenlerin adaylık alamamasını konuşur olduk. Greta Gerwig (Little Women), Lulu Wang (The Farewell), Marielle Heller (A Beautiful Day in the Neighborhood), Chinonye Chukwu (Clemency), Melina Matsoukas (Queen & Slim), Kasi Lemmons (Harriet), Céline Sciamma (Portrait of Lady on Fire) gibi isimler birçok festivalden ödüllerle dönerken Oscar adaylığı alamadı. Hatta Greta Gerwig’in en iyi yönetmen adayı olmadığı Little Women filmi en iyi film dalında adaylık kazanınca “Little Women’ın herhalde kendi kendini yönettiği” şeklinde eleştiriler dahi yapıldı.

Adaylıklarla ilgili bir diğer göze çarpan nokta ise Netflix yapımı filmlerin kazandığı başarı. Bu yıl da Netflix yapımı “The Irishman” 10, “Marriage Story” 6, “The Two Popes” 3 dalda Oscar’a aday oldu.

Yılın hem seyirci hem de eleştirmenler tarafından çok beğenilen filmlerinden “Us”, “Midsommar”, “The Lighthouse”ın ana kategorilerde yer almaması Hollywood’un her yıl tekrarladığı haksızlıklar hanesine yazılmış oldu. Safdie Kardeşler’in yönettiği, Adam Sandler’ın başrolünde harikalar yarattığı harika “Uncut Gems” filminin hiçbir adaylık almayarak tamamen görmezden gelinmesi ise bana kalırsa bu yılın Oscar ödülleri açısından en büyük skandal karar.

En iyi film dalında en büyük çekişme “Parazit”, “Joker”, “Bir Zamanlar Hollywood’da” ve ülkemizde henüz vizyona girmeyen “1917” filmleri arasında yaşanacak gibi görünüyor. Yönetmenlik kategorisindeki ödül de bu filmler etrafında şekillenecek gibi. Gönlüm Bong Joon-ho ve “Parazit” filminden yana. Kadın oyuncu dalında Renée Zellweger “Judy” filmindeki performansıyla şüpheye yer bırakmıyor. Çekişmeli geçecek erkek oyuncu kategorisinde ise “Joker” filmiyle unutulmaz bir performans sergileyen Joaquin Phoenix, ödüle diğer adaylardan daha yakın duruyor.

ŞENAY AYDEMİR: POZİTİF KAYIRMACILIK YAPILIR, ZEVAHİR KURTARILIR

Rivayet odur ki, 1931 yılında o dönem Akademi’nin sekreterlerinden (bir anlatıya göre kütüphane memuresi) Margaret Menick’in, heykelciği görünce, “tıpkı Oscar amcama benziyor.” demesi üzerine bu heykelcik “Oscar” ismini almıştır. Nihayetinde bu bir şehir efsanesi de olabilir, çünkü Hollywood ve Oscar amca kendi mitlerini yaratarak efsanelerini büyütmekte oldukça mahirdirler. Hangi biçimiyle olursa olsun Oscar Ödülleri’ne dair tartışmanın kazananı yine Akademi olur.

Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından 1929’dan bu yana verilen, resmi adıyla Akademi, sahne adıyla Oscar ödülleri adayları hafta başında açıklandı. Haliyle tartışmalar da alevlendi. Akademi jürisi her ne hikmetse koca bir yılın filmlerini değerlendirip, bir tane kadın yönetmen bulamamış. En iyi film adaylarına bakınca da, bu listeye giremeyenleri düşünüp bu tür sorular akla geliyor ister istemez. 2018 yılında “Lady Bird” ile en iyi yönetmen kategorisinde aday gösterilen ve son on yılda bunu başarmış tek kadın yönetmen olan Greta Gerwig’in yönettiği “Little Women” en iyi film listesinde yer aldı. Ama tek kadın yönetmen filmi olarak. “Asfaltın Kralları”nın (Ford v Ferrari) ne hikmetse yer aldığı listeye başka bir kadın yönetmen tarafından çekilen film giremedi. Zaten yüz yıla yaklaşan tarihinde Oscar’a yalnızca beş kez kadın yönetmenler aday gösterildi. Tek kazanan ise 2010 yılında “The Hurt Locker” filmiyle Kathryn Bigelow oldu.

Yani istatistiksel olarak ortada bir sorun yok. Tıpkı “Oscar’ın çok beyaz olması” gibi. Oyunculuk kategorisinde beyaz olmayan yalnızca bir aday var. Oysa geçen yıl oyunculuk kategorisinde yer alan dört ödülden üçü beyaz olmayanlara gitmişti. Seneye bu durum değişebilir. Biraz daha hassasiyetler gösterilir. Az pozitif kayırmacılık yapılır, zevahir kurtarılır. Ama değişmeyen ve belli ki bir süre daha değişmeyecek olan şey sinemanın hâlâ bir erkek ve beyaz anlatısı olması.

NİL KURAL: OSCAR’IN EN HEYECAN VERİCİ TARAFI PARASİTE

Oscarları dağıtan Akademi, üyelerinin dağılımından ötürü erkek ve beyaz bakışını kolay kolay kaybedemeyecek, orası kesin. Her ne kadar yeni üyelerle bu konuda iyileşme sağlansa da yeterli olmadığı bu yılın aday listesi açıklandığında da kendisini belli etti.

En önemli kanıt: Greta Gerwig’in “Little Women” uyarlamasıyla alkış alması, En İyi Film adayları arasına girmesine neden oldu olmasına ama En İyi Yönetmen dalının alışıldık erkekler kulübüne alınmadı. Martin Scorsese (“The Irishman”), Quentin Tarantino (“Once Upon a Time in Hollywood”), Todd Phillips (“Joker”), Sam Mendes (“1917”) ve Bong Joon ho’dan  (“Parasite”) oluşan En İyi Yönetmen adayları listesi okuyan oyuncu Issa Rae’nin buz gibi bir suratla “Bütün bu erkeklere tebrikler” demesi Akademi’den çeşitlilik isteyen herkesin hayal kırıklığını yansıttı.

Aday listesinin en heyecan verici tarafı, “Parasite”ın başarısı. Yönetmeni Bong Joon ho’nun Altın Küre’lerde sarf ettiği “Altyazıların iki cm’lik engelini aşsanız, harika filmlerle tanışacaksınız” lafını düşünürsek Akademi üyeleri, geçen yıl “Roma”, bu yıl “Parasite”la bu küçük engeli geçmiş gözüküyorlar. Bu da bir şey. Özellikle de sevimsiz ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ lafının, ‘En İyi Uluslararası Film’ gibi daha kabul edilebilir bir hale çevrildiği bir yılda.

9 Şubat’taki ödüllerde, en iyi film ve yönetmen dallarında açık ara bir favori yok. “Once Upon a Time in Hollywood”, “The Irishman”, “Parasite” veya “1917”den herhangi biri ipi göğüsleyebilir. Geçen yıl olduğu gibi En İyi Film ve En İyi Yönetmen farklı filmlere gidebilir. Ancak “Once Upon a Time in Hollywood”da, Harvey Weinstein skandalı sonrası #metoo hareketiyle erkek baskısı ve taciziyle hesaplaşmaya çalışan Hollywood’un eski günlerine özlemini belirten bir metinle karşımıza çıkan Quentin Tarantino’nun Akademi tarafından da “Sesini duyuyoruz” gibi bir ödülle taçlandırılması geride kötü bir tat bırakır. Martin Scorsese’ye saygı veya altyazı engelini aşmak iç rahatlığıyla kabullenebilecek seçenekler.

Oyuncu dallarında ise tam tersi sürpriz beklenmiyor. Şimdiden “Joker”le ödülünü kucaklayacak Joaquin Phoenix ve “Judy”de Judy Garland’a adanmış bir performansla hayat veren Renée Zellweger’i tebrik ederiz.

Adaylarda Benny Safdie ve Josh Safdie’nin yönettiği “Uncut Gems” tamamen görmezden gelindi, özellikle de Adam Sandler’ın performansı yok sayıldı. Akademi belli ki bu filme hiç ısınamamış. Çeşitliliğe daha açık bir akademi Lulu Wang’in “The Farewell”ini listeye alırdı, elbette. “Parasite”, bu kadar takdir gördü, oyunculukları aday olacak kadar yeterli değil miydi? Hollywood’un #metoo sonrası kurulu düzenle hesaplaşmasında samimi bir taraf var. Ancak değişim, hızlı olmuyor.

ÖNCEKİ HABER

Eğitim Sen MYK Üyesi Sağdıç: Erdoğan’ın eğitime dair söyledikleri fiyaskonun itirafı

SONRAKİ HABER

Yunanistan’dan Almanya’ya Libya konferansı tepkisi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa