18 Ocak 2020 23:57

Libya: Çıkarlar, Rus ve Müslüman Kardeşler

Mustafa Yalçıner, Evrensel Pazar'a yazdı: “M. Kemal de gitmişti” takviyesiyle Libya’ya yeniden sefer düzenlenmesi girişimi tamamen bir macera değil ve altında kalınmaz diyen beri gelsin!

Fotoğraf: Abdul-Jawad Elhusuni/Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)

Paylaş

Mustafa YALÇINER

Bir zamanlar Kaddafi egemendi ve Libya bir “Sosyalist Halk Cemahiriyesi”ydi. “Yeşil” ya da Baas’ın milliyetçi “Arap sosyalizmi”nden az çok farklı “İslami Arap sosyalizmi”ni hayata geçirmesiyle ünlenmişti. Kıbrıs’a yönelik “Barış Harekatı”nı tanımakla kalmamış, Amerikan ambargosu altındaki TSK’nin yedek parça ve cephane ihtiyacını da karşılamıştı. 28 Şubat’a gelinirken “irticaya karşı” tutumlarıyla Kürt sorununa yaklaşım ve politikalarını suçladığı Türkiye’yi “sevmediğini” söylemeye başlamıştı. Yine de Libya’daki on milyarlarca dolarlık müteahhitlik çıkarları açısından eskisi gibi el üstünde tutulmasa bile, Türk mali sermayesi ve tekellerince kırılmamasına özen gösterilirdi.

Erdoğan’ın Libya’ya asker yollanması tartışmalarında hatırlattığı, bu eski “göz ağrılığı” ilişkisidir.

Oysa “köprülerin altından” oluk oluk “su akmıştır”! Arap Baharı Libya’ya ulaştığında, halk Kaddafi’den bıkmıştı, ancak ayaklananlar, yine de halktan çok rejimin itip kaktığı aşiret beyleriyle Müslüman Kardeşler ve el Kaide’ydi. Sonra IŞİD de palazlandı.

Ancak bir Amerikan uçağını da düşürmüş olan Kaddafi’den asıl bıkan ve artık tamamen güvenilmez bulup ondan ilk fırsatta kurtulmak isteyen başta Amerikalılar olmak üzere batılı emperyalistlerdi. Gösteriler rejimi sarsıp Bingazi’de aşiretlerin iktidarı ele geçirmelerine götürünce, hiç zaman kaybetmeden emperyalistlerin müdahalesi geldi. BM, iki karar aldı. İlki Kaddafi rejiminin muhaliflere saldırmamasına, ikincisi ise müdahaleye dairdi. ABD, Fransa, Kanada ve Almanya başı çektiler; NATO harekete geçirildi. Rusya henüz toparlanmamıştı, üzüntülerini bildirmekle yetindi.

Erdoğan müteahhitlerin milyarlarca dolarlık yatırımı uğruna birkaç gün Kaddafi’yi sevmeyi ve ona ilişilmemesini söylemeyi sürdürdü. Sonra Erdoğan ve Türkiye taraf değiştirdi; NATO bombardımanının karargahı ve merkez üssü İzmir oldu. Canlı yayın yapan TV kanalları izleyicilerinin hatırlarındadır; Kaddafi, ekimde linç edilerek öldürüldü.

Bingazi ve eski generallerinden Halife Hafter’i ilk destekleyen kent olan Tobruk Kaddafi’yi devirenler koalisyonunun bir kanadının elindeyken, Trablus Müslüman Kardeşler ağırlıklı “terör örgütleri”nin elinde kaldı. Anlaşma sağlanıp aşiret bölünmüşlüğü bir türlü giderilemedi. Petrolün paylaşımı kolay değil. “Kim işletecek”, “Kim ne kadar pay alacak” –içinden çıkılması zor. “Petrolün paylaşımı” olarak beliren, ama adı “ulusal çıkar” takılan zorluk ve neden olduğu çatışmalar hâlâ sürüyor. Belli ki, Müslüman Kardeşler ve Hafter, aynı “ulusal çıkar”a farklı anlamlar yüklüyorlar: Senin mi olacak benim mi?!

Sadece Libya’nın kendi “yerli-millileri” anlaşamasalar haydi neyse. Kaddafi’nin devrilişinde ve her zaman olduğu gibi, emperyalistler yine devredeler. Üstelik ilave bölgesel aktörler de var. İsrail, Mısır, Suudilerle BAE ve bu kez Yunanistan’la ille de Türkiye. Elini güçlendirme uğraşındaki Türkiye, Tunus ve Cezayir’i de katmaya çalışıyor.

Türkiye, genel bir yayılmacılık çabasının yanında özel olarak Doğu Akdeniz doğal gazı paylaşımı çekişmesi nedeniyle Libya’ya el atmış durumda. Ama tabii bu yayılmacı el atmanın adı yine “emperyal hevesler” değil; Erdoğan, bunun olmadığını, kimsenin ne toprağı ne petrolü ve doğal gazında gözü bulunmadığını söyledi. Bir “Libyalı kardeşlerimiz”, bir de ne olduğu belli olmayan “milli çıkarlarımız”!

Libyalı kardeşlerimiz”, tüm Libyalılar değil, belirli “kardeşler”; adıyla sanıyla siyasal İslamcı “Müslüman Kardeşler”. Peki, eğer fazlasıyla kıymetli Libya petrolünün yanı sıra esas -hani o “Bizi dışlayarak kıta sahanlığımızdaki sondaj vs. çalışmalarına katiyen izin vermeyiz” denen- Doğu Akdeniz doğal gazı değilse, bu “milli çıkarlarımız” neyin nesi? Bunca tantana, doğal gaz için değil boş sahanlık içinse, asker gönderirken harcanan benzine yazık olurdu!

Ülke dışına asker göndermenin hangi “milli çıkarlar” ile ilişkisi olabilir? “Milli çıkar” deniyorsa, geçemeyiz ama, haydi “Millet içinde dağılımını” es geçelim, adı üstündedir, her ülkenin milli çıkarı ayrıdır ve üstelik birbiriyle çatışır. Libya’da, Libyalıların mı “milli çıkarı” olur, Türklerin mi? Başkalarının ülkesinde hangi “milli çıkar” aranabilir? Başkalarının topraklarında aranan çıkarın adına, ABD veya Rusya, Almanya, Fransa gibi ülkeler söz konusu olduğunda emperyalist çıkar deniyor da, Türkiye’ye gelince, bizim kaşımızla gözümüzün rengi değişik olduğu için mi adı değişiyor? Varsayalım ki Libya ile Doğu Akdeniz’e Erdoğan komutasındaki Türkiye egemen oldu -buralardaki petrolle doğal gaz başkalarına mı bırakılacak ya da bedava mı dağıtılacak? Bir de “biz antiemperyalistiz”miş-peh peeh!

Ha, Türkiye şimdi emperyalist mi, değil, emperyalizm sadece bir el koyma ve ilhak sorunu değil çünkü. Bir yerlere el koyana ille emperyalist denmiyor. Emperyalizm, mali sermaye ve tekellerin egemenliği. Türkiye’de de mali sermaye egemen, ama Türkiye kendisi emperyalizme bağımlı bir ülke. Ve olsa olsa emperyal ya da eş anlamıyla yayılmacı olabilir, hepsi o kadar. Özlem de, bundan ibaret zaten!

Zaman zaman bazı emperyalistlere bağırılıp çağrılsa bile, başta Amerika ve Rusya olmak üzere emperyalistler ile aşık atılmaya kalkışılmıyor. Yani emperyalizme falan karşı çıkılmıyor. Bazen had bilmez gibi yapılsa da, “çizme” aşılmıyor; nerede durulacak, en azından deneyle biliniyor. “Barış Pınarı”nda olduğu gibi, olmaz denen “ateşkes” ABD ve Rusya tarafından dayatılınca yapılıyor ve duruluyor örneğin. Ya da Libya’da “Hafter meşru güç değil, ara buluculuk olmaz” denmesinin tükürüğü kurumadan, Rusya “Haydi ara bulucu olalım” dediğinde, iki edilmeyip hemen olunuyor! Üstelik Hafter kabul etmemesine rağmen!

Yakın geçmişte, Çeçenistan’dan, Irak ve sonra Suriye’ye, oradan başta Yemen ve Libya olmak üzere hilafetin egemenliğini kurmaya IŞİD koşturur, gruplar yollardı. Şimdi “Libyalı kardeşlerimiz”e “yardımı”, “Arap Baharı”nın ilk günlerindeki gibi, ancak bu kez egemen bir devletin kontrolünde yine Müslüman Kardeşler devralmış görünüyor. Batı medyası, ÖSO’nun “Sultan Murat” ve “Mutasım Tugayları”ndan birliklerin Suriye’den Libya’ya çoktan nakledildiğini yazıyor. Sıra, İdlib sorununun da çözülmesi kapsamında el Nusra’nın nakline gelebilir.

M. Kemal de gitmişti” takviyesiyle Libya’ya yeniden sefer düzenlenmesi girişimi tamamen bir macera değil ve altında kalınmaz diyen beri gelsin! Belki göçülmez, ama örneği bugünden görüldüğü üzere, ABD ve daha da çok Rusya’nın dış politikasına bağımlılık derinleşir.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Evrensekiz işçisinin hukuk zaferi

SONRAKİ HABER

Yazar Hanım Koçyiğit’ten fantastik roman: Elké

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa