22 Ocak 2020 00:26

Dr. Gülriz Şen: ABD-İran gerilimi, Irak siyasetinde yeni kırılma hattı yaratabilir

ABD-İran arasındaki gerilimi konuştuğumuz Dr. Gülriz Şen, "Bu durumun ülkenin iç siyaseti açısından yeni bir kırılma hattı yaratacağını öngörebiliriz" dedi.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

İranlı General Kasım Süleymani'nin Irak’ta öldürülmesi ve İran'ın Irak'taki ABD hedeflerini vurmasının ardından iki taraftan da ölçülü açıklamalar geldi. Fakat açıklamalara karşın ABD-İran gerilimi Irak’ta sürecek gibi gözüküyor. Gerilimin vekalet savaşları üzerinden devam edeceği yorumları yapılıyor. İran’ı takip eden ve İran siyaseti hakkında çalışmaları bulunan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (ETÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Gülriz Şen ile ABD-İran gerilimini konuştuk. İran-ABD arasındaki krizin pek çok yönü ve bileşeni olmakla birlikte, önümüzdeki dönemde gerilimin önemli bir boyutunu Irak’ta Amerika’nın askeri varlığının akıbeti konusundaki tartışma ve adımların oluşturacağını belirten Dr. Gülriz Şen, “ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesine yönelik baskıların Irak’ta Kürt ve Sünni siyasetçilerden çok destek görmeyeceğini ve bu durumun ülkenin iç siyaseti açısından yeni bir kırılma hattı yaratacağını öngörebiliriz” ifadelerini kullandı.

"İKİ TARAF GERİLİMİ AZALTMA STRATEJİSİNE YÖNELDİ"

ABD-İran gerilimi Kasım Süleymani’nin Irak’ta ABD tarafından öldürülmesiyle farklı bir boyut kazandı. İran da ABD askerlerin Irak’ta kaldığı üsse füzeli saldırı yaptı. ABD-İran geriliminin Irak topraklarında yaşanmasını nasıl yorumluyorsunuz?
IŞİD’in büyük ölçüde çökertilmesinin ardından, Irak’ın yeniden İran ve ABD arasında bir karşılaşma sahasına dönmesi beklenen bir gelişmeydi. Irak zaten 2003’ten bu yana İran-ABD rekabetine sahne oluyordu. Ülkedeki istikrar ABD ve İran’ın uzlaşısını gerektiriyordu. Tam da bu nedenle 2006’da Irak’ta iç savaş büyürken, Irak Cumhurbaşkanı Talabani, ABD ve İran’ı buluşturmuş ve ülkenin daha fazla kaosa teslim olmaması için diplomatik görüşmelerin başlaması yönünde çaba sarf etmişti. Obama döneminde nükleer müzakerelerin yarattığı olumlu konjonktür sahadaki gerilimi bir nebze yatıştırmıştı. IŞİD’e karşı ortaklaşan çıkarlar nedeniyle iki ülke arasında zımni bir işbirliği gözlemlenmekteydi.

Ancak İran-ABD gerilimi, Trump Yönetiminin nükleer anlaşmadan çekilip, Tahran’a karşı azami baskı politikası uygulamaya başlaması ile daha da derinleşti. Petrol ticaretine getirilen sert yaptırımlar İran ekonomisini istikrarsızlaştırırken, Tahran açısından bölgedeki nüfuzunun ve direniş kabiliyetlerinin değerini daha da arttırdı. ABD ise İran’ın bölgedeki varlığını zayıflatmanın peşindeydi. İran’ın Irak’taki etkisi ve Haşdi Şabi milisleri üzerinden kuvvetlenen bağlar ABD açısından sorunluydu.

Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Haşdi Şabi güçleri yardımcısı, Kataib Hizbullah’ın komutanı Ebu Mehdi el Mühendis ile birlikte Bağdat’ta öldürülmesi İran’ın misillemesinin Irak’ta gerçekleşme ihtimalini güçlendirmişti. Öyle de oldu. İran, Süleymani suikastı için karşı hamlesini ABD’nin Irak’taki askeri üslerine düzenlediği füze saldırısı ile gerçekleştirdi. 2000’lerin başından itibaren İran’a yönelik olası bir ABD veya İsrail saldırısını önlemek amacıyla bölge ülkelerindeki vekil güçler İran’ın savunma ve caydırıcılık stratejisinin etkin unsurlarına dönüşmüşlerdi. İran açısından en önemli konu askeri müdahale riskini topraklarından mümkün olduğunca uzak tutmaktı. ABD’nin son hamlesi ile caydırıcılık zemini sarsılırken, İran’ın misillemesinin ardından iki tarafın da gerilimi azaltma stratejisine yöneldiğini görüyoruz. Son olaylar ile askeri karşılaşmanın farklı bir boyutu tecrübe edilmiş oldu.

"KRİZLERİ YÖNETMEK HER ZAMANKİNDEN DAHA ZOR OLABİLİR"

Bu gerilimin önümüzdeki dönemde hem uluslararası alanda hem de bölgesel anlamda yansımasına ilişkin değerlendirmeniz nedir?
İran-ABD arasındaki krizin pek çok yönü ve bileşeni olmakla birlikte, önümüzdeki dönemde gerilimin önemli bir boyutunu Irak’ta Amerika’nın askeri varlığının akıbeti konusundaki tartışma ve adımlar oluşturacak. İran, Süleymani’nin esas intikamının bölgedeki Amerikan varlığının son bulması ile gerçekleşeceğini savunuyor. İran’a göre ABD’nin Süleymani’yi öldürerek yaptığı bu “en büyük stratejik hata”, Amerikan güçlerinin İran’ın “Batı Asya” olarak andığı bölgeden çekilmesi ile sonuçlanacak. Öte yandan, ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesine yönelik baskıların Irak’ta Kürt ve Sünni siyasetçilerden çok destek görmeyeceğini ve bu durumun ülke iç siyaseti açısından yeni bir kırılma hattı yaratacağını öngörebiliriz. Trump Yönetiminin böyle bir tutum karşısında Irak’a ekonomik yaptırım uygulamaktan, Amerikan askerlerini Kuzey Irak’a nakletmeye dek pek çok seçeneği değerlendirdiğini, ikinci olasılığın İran’ın Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile kurduğu ilişkiler açısından da sorun teşkil edeceğini not edelim.

Irak özelinde başka bir husus da İran’a yakın Haşdi Şabi milislerinin ABD saldırısında Süleymani ile birlikte öldürülen komutanları el Mühendis’in intikamı için karşı misillemelerine devam edeceği yönündeki açıklamalar. Bu hamleler İran-ABD arasında şimdilik yatışmış görünen askeri gerilimi yeniden tırmandırabilir, krizleri yönetmek her zamankinden daha zor olabilir.

İran bu süreç içinde Süleymani zamanında kurmuş olduğu askeri ve kurumsal bağları muhafaza etmeye ve ulusal güvenliğinin bir parçası olarak gördüğü bölgesel stratejilerine devam etmeye çalışacaktır. Zira suikastın ardından yapılan açıklamalarda bölgesel stratejisinin devam edeceği vurgusu vardı. Devrim Muhafızları Havagücü Komutanı Hacızade’nin İran’ın 8 Ocak’ta gerçekleştirdiği misilleme ile ilgili bilgileri paylaştığı basın toplantısında İran Devrim Muhafızları’na ait bayrak ve flamaların dışında İran’ın bölgede birlikte hareket ettiği ve Direniş Ekseni olarak andığı milis güçlerin bayraklarının da bulunması İran’ın ABD ile olası bir askeri karşılaşmayı caydırmak için bölgesel kozlarını kullanmaya devam edeceğini gösteriyor. Tahran için Süleymani’nin boşluğunu doldurmak kolay olmasa da İran’ın çabalarının bu yönde gelişeceği görülüyor.

Bölgede gerilim sürerken, önümüzdeki günlerde nükleer anlaşmanın geleceği konusunda son derece kritik bir diplomatik sürecin başlayacağını da belirtmek gerekiyor. İran, Ortak Kapsamlı Eylem Planı kapsamındaki taahhütlerini aşamalı bir şekilde azaltmaya gitmişti. Suikastın ardından açıklanan beşinci ve son adım ile anlaşmadaki hiçbir kısıtlamaya uymayacağını duyurdu. İran aynı zamanda IAEA ile işbirliğini sürdüreceğini açıkladı ve korkulduğu üzere uranyum zenginleştirme oranını yüzde 20’ye çekmeyerek diplomasi için kapıyı aralık bıraktı. Avrupa troykasının nükleer anlaşmayı kurtarmak için son çare olarak başvurdukları ihtilaf çözüm mekanizmasının (DRM) uzlaşı mı yoksa yeniden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin çok taraflı nükleer yaptırımlarını mı getireceği sorusu önem arz ediyor. Bu süreçte AB de ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmeleri için yaptığı baskıdan şikayetçi görünüyor.

"REJİMİN ABD KARŞITLIĞI SÖYLEMİ ÖFKELİ KESİMLERİ TESKİN ETMİYOR"

İki ülke arasında yaşanan gerilimde İran hükümetinin Ukrayna uçağının “yanlışlıkla vurulduğunu” itiraf etmesinin ardından rejim karşıtı hareket yeniden canlandı. Başta üniversiteler olmak üzere onlarca kentte gece sokağa çıkan binlerce İranlı, rejimi protesto etti. Süren protestolara polisin saldırısı da oldu. Hem İran hükümetinin açıklamalarını hem de eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
İran’ın günler sonra Ukrayna uçağının Devrim Muhafızları tarafından yanlışlıkla vurulduğunu itiraf etmesi trajedinin boyutunu ve halkın öfkesini arttırdı. Uçakta hayatını kaybedenler arasında İran’ın en iyi üniversitelerinden mezun, ülke dışında doktora yapan parlak gençlerin olması protestoların özellikle başta Tahran olmak üzere büyük şehirlerin üniversitelerinde canlanmasına neden oldu. Yas merasimlerindekilerin bir kısmı hayatını kaybedenlerin üniversiteden arkadaşlarıydı. Dahası, İran’da üniversiteler devrime giden süreçten günümüze dek siyasetin ve sosyal hareketlerin merkezinde olageldi. O nedenle son protestoların üniversitelerde yaşanması şaşırtıcı değildi. Üniversite öğrencileri 2017 sonunda ve 2019 Kasım’ında kırsalda ve küçük kentlerde daha yoğun yaşanan sosyal adalet temelli protestolara da destek vermişti. Ancak o protestolarda esas aktör değillerdi. Rejim ise Kasım ayında yaşanan son gerilimin ardından protestoların yeniden yayılmasını önlemek adına protestoculara müdahale etti.

Bu protestolara sosyal medya üzerinden İranlı sanatçı ve entelektüel kesimden de büyük destek geldi. Pek çok İranlı sanatçı ülkelerinin uluslararası film festivali Fecr’e katılmayacağını ifade etti. İran’ın en ünlü kadın yönetmenlerinden Rahşan Beni-İtimad anma çağrısı yaptığı için gözaltına alınıp bırakıldı. Protestolarda Dini Lider Hamaney’i, Devrim Muhafızları’nı ve esasen tüm sistemi hedef alan sloganlar dikkat çekiyordu. Süleymani’nin cenazesi boyunca ABD’ye yönelen öfke ve yükselen milli hisler, uçak kazası ile ilgili gerçeğin ortaya çıkmasından sonra rejime duyulan öfke ile iç içe geçti. Ukrayna uçağının yanlışlıkla düşürülmesi ve ardından gelen süreç rejimin Süleymani suikastı sonrasında yakaladığı ulusal kenetlenme hissine zarar verdi. ABD bu protestoları rejime karşı kullanmaya, rejim ise eylemleri dış güçlerin bir uzantısı olarak okumaya yöneldi.

Rejim yetkilileri yaşananlardan ötürü ne kadar üzgün olduklarını ifade etseler de herhangi bir istifa ya da görevden alma gerçekleşmedi. Bu süreç içinde nispeten daha sert bir yaklaşımın Cumhurbaşkanı Ruhani ve hükümet cephesinden geldiğini söyleyebiliriz. Ruhani’nin kazada sorumluluğu ve ihmali bulunanların cezalandırılacağı açıklamalarının yanı sıra hükümete yakın gazetelerin “affedilmez” başlığı ile Ukrayna uçağında hayatını kaybedenlerin ismini ilk sayfaya taşıdığını, kent sokaklarına kazada hayatını kaybedenleri yad eden posterler asıldığını görüyoruz. Yeşil Hareketin 2011’den bu yana ev hapsinde tutulan liderlerinden Mehdi Kerrubi de sert eleştirileri ile Dini Lider Hamaney’i hedef aldı ve Silahlı Kuvvetlerin doğrudan Hamaney’e bağlı olması nedeniyle sorumluluğun ona ait olduğunu ifade etti.

Gelişmelere bakıldığında, bilhassa Dini Lider Hamaney’in sekiz sene sonra ilk defa verdiği cuma hutbesindeki mesajlar dikkate alındığında, İran’da müesses nizamın halkı ABD’ye karşı her zamankinden daha fazla kenetlenmeye çağırdığı görülüyor. Açıklamalarda uçak krizinin rejimi ve Devrim Muhafızları’nı yıpratmak için kullanılmaması, neticede bu trajik hatanın Muhafızların İran’ı savunurken yaptığı söylemi ağırlık kazanıyor. Fakat bu söylem uçak kazası nedeniyle rejime öfkeli kesimleri teskin etmekten çok uzak kalıyor.

"TRUMP SEÇİMLER NEDENİYLE BÖYLE BİR ADIM ATMIŞ OLABİLİR"

ABD Başkanı Donald Trump, Fox News’e yaptığı açıklamada, Süleymani’ye yönelik suikastı, 4 ABD büyükelçiliğine saldırı planı olduğunu iddia ederek savunmuştu. Sonrasında açıklama yapan ABD Savunma Bakanı Mark Esper ise, İran’ın 4 ABD elçiliğine saldırmayı planladığına dair somut bir kanıta sahip olmadıklarını söyledi. Bu, çelişkili iki açıklama ne anlama geliyor?
Trump yönetimi, suikastı meşrulaştırmak için Süleymani’nin Irak’ta Amerikan güçlerine karşı bir saldırı hazırlığında olduğunu söylemiş, ancak ABD’yi ve bölgeyi savaşın eşiğine getiren bu hamle için Kongre’ye çağrılan yetkililerin konu ile ilgili açıklamaları Cumhuriyetçi Senatörleri dahi ikna edememişti. Tam da bu nedenle Cumhuriyetçilerin bir kısmı Demokratların Kongre’ye getirdiği Amerikan güçlerinin İran ile savaşa girmesini engelleme amacı taşıyan Savaş Yetkisi Yasası’nı destekleyeceklerini açıkladı. Tasarı Temsilciler Meclisi’nde onaylandı, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olmasına rağmen yasa tasarısının Senato’dan da geçebileceği ihtimali ağırlık kazanıyor.

Savunma Bakanı Esper’in Trump ile çelişen açıklamaları Amerikan yönetiminin General Süleymani’yi önleyici bir istihbarat ile hedef almadığını, İran-ABD arasında bölgede uzun süredir derinleşen bir karşıtlığın neticesinde öldürdüğünü gösteriyor. 2019’un son günlerinde Irak’ta tırmanan gerilimde ABD Büyükelçiliğine yönelik protestolar ve elçiliğin Anbar’daki üsleri hedef alınan Kataib Hizbullah taraftarlarınca basılması ABD’ye 1979 Rehine Krizi’ni ve 2012’deki Bingazi Baskını’nı hatırlatmış, İran’ın bölgede bir türlü bükülemeyen eli olarak görülen Süleymani’yi bu kez doğrudan hedefe yerleştirmiş görünüyor. Elbette Trump’ın görevden azledilme sürecinin getirdiği baskı ve yaklaşan seçimler nedeniyle böyle bir adım atmış olabileceğini de hesaba katmak gerekir.

ÖNCEKİ HABER

Saraçoğlu'da plan değişikliği: Yavaş'ın değil Tuna'nın görüşü alındı

SONRAKİ HABER

"Tarlalarını bankalara bırakmak zorunda kalan çiftçilerimizin sayısı artıyor”

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa