21 Ocak 2020 15:04

Gazeteci Tuğrul Eryılmaz: Bu kadar baskı altında olduğum bir dönem yaşamadım

27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine tanıklık eden 44 yıllık gazeteci Tuğrul Eryılmaz, “Ben bu kadar baskı altında olduğum, otosansür uygulamaktan utandığım bir dönem yaşamadım” dedi.

Fotoğraf: Özgür Paksoy/MA

Paylaş

Dicle Fırat Gazeteciler Derneğinin mesleki eğitim programı kapsamında genç gazetecilere deneyimlerini aktarmak üzere Diyarbakır’a gelen Tuğrul Eryılmaz, Mezopotamya Ajansından Sedat Yılmaz'a konuştu.

27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine tanıklık eden 44 yıllık gazeteci Eryılmaz, “Ben bu kadar baskı altında olduğum, oto sansür uygulamaktan utandığım bir dönem yaşamadım” dedi.

Medyanın durumuna dair "Hiçbir şey bırakmadılar. Bir ülke düşün, basın organlarının yüzde 90’ı iktidarı destekliyor" diyen Eryılmaz, "Turgut Özal’ın dediği doğru çıktı; iki buçuk gazeteye kaldık. Biraz BirGün, biraz Evrensel, biraz Yeni Yaşam, biraz zorlayarak Cumhuriyet. Yok, başka" ifadelerini kullandı.

Röportajın öne çıkan bölümleri şöyle:

"BİR ÜLKE DÜŞÜNÜN, BASIN ORGANLARININ YÜZDE 90'I İKTİDARI DESTEKLİYOR"

Medyanın şu anki halini özetler misiniz?

Medya dediğiniz şey; gazete, televizyon, radyo, sinemadır. Hiçbir şey bırakmadılar. Bir ülke düşün, basın organlarının yüzde 90’ı iktidarı destekliyor. Dünyanın hiçbir yerinde buna şahit olamazsınız. Her şeyi kestiler. Kırk kişi birden atıyorlar, yayın müdürlerini atıyorlar, gık çıkmıyor Türkiye’de. Turgut Özal’ın dediği doğru çıktı; iki buçuk gazeteye kaldık. Biraz BirGün, biraz Evrensel, biraz Yeni Yaşam, biraz zorlayarak Cumhuriyet. Yok, başka.

Dünyada karşılaştıracağınız yer var mı?

Çok alenen burası otoriter rejimle yönetilen bir ülke. Devlet otoritesi, en olabilecek sınırda. Dahası da gelsin bizi öldürsünler, kurtulalım.

"HALK BİZİ NİYE OKUSUN, 8 GAZETENİN AYNI MANŞETLE ÇIKTIĞI BAŞKA ÜLKE GÖSTERSİNLER BANA"

Burada bir parantez açmak istiyorum. Medya açısından bir bellek kaybı yaşanır mı?

Yirmi, otuz yıl belki daha az, ciddi olarak kuşakları farklılaştırdılar, bırak medyayı, kuşaklar farklılaştı. Senden yirmi sene sonra başlayanlarla, dil tutturman bile çok zor. Kötü olan şu; Hürriyet iyi bir gazete miydi? Hayır, Aydın Doğan demişti zaten "Biz devletin gazetesiyiz" diye. "Türkiye Türklerindir". Milliyet iyi bir gazete miydi? El değiştirdi, yer değiştirdi, görüş değiştirdi. Türkiye’de medya adına kurum bırakmıyorlar, acıklı olan bu. Ben tabii ki Hürriyet’i savunmuyorum ama "15 -30 bin satılıyor" diyorlar. Bu benim içimi acıtıyor bir gazeteci olarak. Ondan sonra "Halk sizi okumuyor" diyorlar. Halk bizi niye okusun? 8 gazetenin aynı manşetle çıktığı başka bir ülke bana göstersinler. Ben evime kapanırım, hiç sokağa çıkmam, ağzımı da açmam.

"HASAN CEMAL DE CİDDİ BASKI ALTINDA"

Bir söyleşinizde, "Hasan Cemal’e de Ertuğrul Özkök’e de bakıyorum, almayayım" diyorsunuz. Son yıllarda en çok kime şaşırdınız, bu kadar da olmaz dediniz?

Çok insan var. Hemen söyleyeyim Hasan Cemal’e haksızlık etmişim. Hasan Cemal şimdi bakıyorum, son derece düzgün bir gazetecilik yapmaya çalışıyor. O da ciddi baskı altında. Kaç yaşında adam, koskoca Cemal Paşa’nın torununa pasaportunu vermeyecekler. Bu nasıl bir iş!

"ŞİMDİ AYNI ŞEYİ AHMET HAKAN YAPIYOR"

Birkaç isim sayarsak…

Niye beni kavga ettirmeye çalışıyorsun, benim sivriliğim mi kaldı? Ödümüz patlıyor her şeyden. Otosansür yapıyorum farkında değil misin? Ne kadar dikkatli konuşuyorum… Çok kötü tabii. Hürriyet’in başına geçen mesela. Vahap Munyar bile… Sonra o da atıldı. Kötü bir iş yaptı aslında. Hani vardır ya, kurt kuzuyu yiyecek. Sen istersen suyun bu tarafında ol, ister diğer tarafında ol. Şimdi aynı şeyi Ahmet Hakan yapıyor. Bana sorarsanız Sedat Ergin’in ne işi var Hürriyet’te.

"YENİ ŞEYLER YAPMAK İSTEYENLERE BİZİM GİBİ GAZETECİLERİN DESTEK VERMESİ GEREKİYOR"

Medyanın içinde bulunduğu durumda kendinize veya "muhalif" kesimlere pay çıkarıyor musunuz?

Orada çalışıyorsun, aynı adamlar seninle beraber, aynı patrondan para alıyorlar. Bulaşmamak mümkün mü? Tabii ki bulaşıyorsun. Ama şunu hep yaptık; şakır şakır kapıyı çıkıp vurmayı bileceksin. Özellikle yaşın 40-45’in altındaysa, kendi başına işler yapacaksın. Biz dört beş ruh hastası, Sokak diye bir dergi çıkardık. Yalçın Küçük gidip Abdullah Öcalan ile röportaj yapmıştı, kıyamet koptu. Biz bile anlamadık, bu iş niye bu kadar önemli diye. Yıl, 1989. Yeni bir şey yapmak isteyen insanlara, bizim gibi gazetecilerin biraz destek vermesi gerekiyor. İlla para değil.

"YAZILI BASIN BİTMEZ, ETKİSİ AZALIR"

Yeni mecralar hakkında ne düşünüyorsunuz, ne, nasıl yapılmalı?

Benim iddiam şu; yazılı basın bitmez, etkisi azalır, 500 bin satıyorsan 300 bin satarsın ama daha nitelikli haberlerle çıkarsın. Bu iş bir şekilde olacak. Dünyada oluyor. Guardian gazetesi hâlâ çıkıyor, New York Times çıkıyor. Aynı zamanda interneti de kullanıyor. Biz de bunları deneyeceğiz. Ve yeni şeyler bulmaya çalışacağız. Reklam da yapayım ben. Biz ‘İstanbul Telgraf’ diye haftalık gazete çıkarmaya çalışıyoruz. 30-40 işsiz bıraktırılmış gazeteci. Para bulamıyoruz bir yerden. Para dediğim, sen 10 bin diğer 20 bin.

"BUNLAR BİZİ APTAL YERİNE KOYUYORLAR"

İktidar tüm medyayı denetimi altına aldı ancak iflaslar ve kapanmalar sürdü. Okuyucu, dinleyici ve izleyici sayısı düştü. İstediği kamuoyunu yarattığı söylenemez. Neye bağlıyorsunuz?

Çünkü insanlar, ister halklar deyin, gruplar deyin, ne derseniz deyin, bu egemenlerin sandığı kadar aptal değil. Bunlar bizi aptal yerine koyuyorlar. Adam, "harekat bitti, başarılı olduk" diyor, üç gün sonra bakıyorsun 3 asker hayatını kaybetti diye haberler çıkıyor. Paralardan, zamlardan bahsediyorlar… Bu yavaş yavaş insanların buradan kopmasına neden oluyor.

"BEN BU KADAR OTOSANSÜR UYGULAMAKTAN UTANDIĞIM BİR DÖNEM YAŞAMADIM"

Biraz siyaset konuşalım. Çok darbeler gördünüz. İktidarlar, liderler devrildi, değişti. Şimdiki dönemle karşılaştırmanızı istiyorum.

Bak, 27 Mayıs’ın (galiba lise bir ya da orta üç idim) bende bıraktığı şey şudur: Bizimkiler CHP’lidir, acayip Kemalistler. O zaman İzmir Karşıyaka’dayız. Karşı komşumuz, Demokrat Partinin bilmem ne başkanı. Polisler gelip adamı götürmüşler. Çok şaşırmıştım. Çünkü mahallenin yarısı göbek atıyor, öbür yandan birileri perişan bir halde. Sonra 12 Mart’ı gördüm. Gerçekten korkunçtu. Benim şansım şu oldu: Burs kazanmıştım, cırt diye 70 sonunda kaçtım. Yani İngiltere’ye gittim. Sonra geldim. Üniversiteye girdim, asistan oldum. Ha yerimi buldum dedim, bir iki sene geçmeden 12 Eylül çıktı. 12 Eylül, 12 Mart’ı nasıl arattı, biliyor musun? Bildiğin gibi değil. Evler basılıyor, onu da alıyorlar, bunu da alıyorlar. Güya herkesi alıyoruz diyorlar ama yine solu temizliyorlar. Hep böyle oldu Türkiye’de. Hangi amaçla yapılırsa yapılsın, Türkiye’de hep sol, hep azınlıklar temizlendi. Bu kural olarak geçerli. Ben bu kadar baskı altında olduğum, otosansür uygulamaktan utandığım bir dönem yaşamadım. Korkunç.

44 yıllık gazeteciyim, benim sürekli basın kartımı yenilemiyorlar. Peki niye? "Araştırma altında"! Bir sürü yerden böyle şeylerle karşı karşıya kalıyorsun. Süleyman Soylu’nun en son yaptığı… Ya İçişleri Bakanısın, başka işin mi yok? Türkiye’nin en iyi, en bilinen, en sevilen oyuncusuna "Kadir efendi" diye hitap ediyorsun. Niye "Hain" diyorsun. Bari "Kadir İnanır hata etti" de, bunu anlayabilirim. Ama hayır, "Ben gücüm ve istediğimi söyleyebilirim"…

"BİZ KAZANACAĞIZ"

Tecrübelerinize dayanarak ülkenin geleceğine dair düşünceleriniz nedir?

Biz kazanacağız. Ben bunu görmeyebilirim. Bunun aksi örneği dünyada yok. Herkes, biz kazanacağız. Herkesi birden söylüyorum. Bu ülkede çeken herkes. Biz çoğunluğuz. Bir kısmımız farkında değil ama esas çoğunluk biziz.

Kürt sorununun çözüleceğine inanıyor musunuz?

Tabii, nereye kadar gidebilirler, nereye kadar insanları öldürebilirler. Nereye kadar açlıktan canımızı çıkartabilirler. Sen bana aksi bir örnek söyle. Yok. Güney Afrika’da da oldu, Almanya’da da oldu. Hiç gitmeyecek dediğin adamlar, gümbür gümbür gittiler. Türkiye’de niye olmasın ki? Bütün mesele şu; halkların dayanışması lafı çok güzeldir. O harbiye bir laf değil. Başta türlü başa çıkamayız. O sorun ortadan kalkmak zorunda. En temel, büyük, acılı sorunumuz. Bu sonuna kadar gitmez. Ve gitmeyecek. Bir de bunlar bizim sandığımız kadar zeki değiller. Çok faça veriyorlar, görmüyor musun? Bir şey söylüyorlar, ertesi gün tam tersi oluyor. (MEDYA SERVİSİ)

ÖNCEKİ HABER

TGS'den kampanya: Tutuklu kadın gazetecilere kitap yolluyoruz

SONRAKİ HABER

Şule Çet davasında savcı, istinaf dilekçesini geri çekti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa