“Havalimanı ile leyleklere hasret kaldık, Kanal İstanbul’la daha beteri olacak”

Kanal İstanbul güzergahında bulunan köylülerle konuştuk. Bölgeye ‘nitelikli nüfus’ yerleştirileceğini hatırlatan bir yurttaş, “Ben nitelikli değil emekliyim, biz ancak Kanal’a dürbünle bakarız” diyor.

25 Ocak 2020 00:25
Son Güncellenme Tarihi: 11 Şubat 2020 14:51
Paylaş

Meltem AKYOL
Görkem KINACI
İstanbul

Son aylarda Türkiye, özelde de İstanbul, Kanal ile yatıp Kanal ile kalkıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın "İsteseniz de istemeseniz de yapılacak", İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ise "felaket" dediği projenin İstanbul’a ve bölgeye geri dönülmez etkileri oalcağı konusunda herkes hemfikir.

Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu geçtiğimiz hafta onaylanan proje, Marmara Denizi’ni Küçükçekmece Gölü’nden ayıran noktadan başlayacak, Sazlıdere Baraj Havzası boyunca devam edecek. Sazlıbosna’dan Dursunköy’ün doğusuna ulaşıp Baklalı Köyü’nü geçtikten sonra Terkos Gölü’nün doğusunda Karadeniz’e ulaşacak.

Tartışma devam ederken projenin etrafına kurulacak “Yenişehir” de Çevre Düzeni Planı’na işlendi. Yeni plan ile kanalın etrafına konutlar, oteller, sanayi siteleri, teknoparklar, üniversiteler, haller, TIR-kamyon parkları, kongre ve fuar merkezleri, kamping alanları, spor tesisleri, hastaneler inşa edilecek, plan öyle diyor. Ve yine plana göre buralara “nitelikli” nüfus yerleştirilecek.

Peki bölge halkı Kanal için ne diyor ne düşünüyor, ne biliyor... Kanal İstanbul güzergahını Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Medet Güney ile dolaştık ve vatandaşlarla konuştuk.

Hemen hemen hiç kimse gerçekten başına ne geleceğini bilmiyor, kaygı çok, net oldukları şey ise orada kalamayacakları. Bölgeye "nitelikli nüfus" yerleştirileceğini hatırlatan köylülerden biri durumu özetliyor: Ben nitelikli değil emekliyim, biz ancak Kanal’a dürbünle bakarız...

MÜBADELE VE ZORUNLU GÖÇLE GELDİLER VE ŞİMDİ...

Kanal güzergahında yer alan Arnavutköy'e bağlı Durusu mahallesindeyiz. Terkos Gölü’nün kıyısında, İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak için 1883 yılında kurulan bir terfi merkezi ve pompa istasyonu bulunuyor burada ve istasyon şimdilerde müze.  

65 yaşında olan Ahmet Polat İSKİ’den emekli olmuş, müzeyi mutlaka görmemiz gerektiği uyarısı ile başlıyor sözlerine: Savaş dönemi dedelerimiz askere gidince nenelerimiz kömür ocaklarında çalışmış buraya su vermek için, şimdi bunu bitirmek üzereler.

Polat’ın dedeleri Bulgaristan’dan gelen mübadiller. Sadece o değil, bu bölgede yaşayanlar ya Kırım, Selanik, Bulgaristan’dan mübadele ile ya da Türkiye’nin başka illerinden, o ya da bu zorunluluklarla, göçle gelmişler.

“Ben burada doğdum, burada okudum, şu okula gittim” diyerek başladığı sözlerine, şimdi ne olacağını bilmemenin belirsizliği ile devam ediyor: Yerimizden yurdumuzdan olacağız, ne olacak bize? Bak ben kendimi geçtim, çoluğumu çocuğumu, torunumu düşünüyorum.

Devam ediyor Ahmet Polat: Bak şimdi kızım benim çocuğum geldi, ben evimin üstüne ev yapamadım çocuğum için, izin yok. Ama şimdi buraya Kanal yapacağız diyorlar.

"NE OLACAĞINI ANLATAN YOK AMA BİZ BİLİYORUZ"

Bölgede yaşayıp hayvancılık yapan insanlar, havaalanı inşaatı sırasında yerleri istimlak edilince göç etmek zorunda kalmışlar. Polat, bölgede bulunan 9 binin üzerinde mandanın neredeyse kalmadığını söylüyor. Kanal İstanbul’la ilgili kimsenin kendilerine bir şey anlatmadığını söylüyor, 2018’de yapılan ÇED toplantısına da gitmiş ama içeri girememiş, bölgede yaşayan pek çok insan gibi. “Ama biz biliyoruz” diyor Polat: Çünkü örnek var önümüzde, havaalanı. Havaalanı yapılınca 9 binin üzerindeki manda sayısı 1.500’lere kadar düştü, mandacılık falan kalmadı. İnsanlar buradan göç etti. Kuşlar, hayvanlar, geyikler... Yani buradaki bütün canlılar. Leylekler gelirdi kızım, leyleklere hasret kaldık. Şimdi bu Kanal daha beterini yapacak, biliyoruz.

“YAŞAMIMIZI DARMADAĞIN EDECEKLER”

Süleyman D. de emekli, soyadını yazmıyorum çünkü “Çocuğum üniversite okuyor, havaalanı yapılırken konuşmuştum, oğluma staj yapacak yer bulamadım. Bunların çok etkisi oluyor yani o yüzden beni yazma” diyor.

Aslında bölgede yaygın bir kaygı bu, pek çok kişi ya çocukları işinden olur ya da başlarına bir şey gelir kaygısıyla konuşamıyor.

Sulukule örneğini veriyor Süleyman amca: Bak onları götürdüler yerleştirdiler. İnsanların yaşamını dağıttılar. Şimdi bize de aynı şeyi yapacaklar. Bize de o şekilde yer gösterecekler ve bizim de yaşamlarımızı darmaduman edecekler.

Bölgeye "nitelikli" nüfus yerleştirileceğini duyup duymadığını soruyorum, yanıtı çarpıcı: Ben nitelikli değilim, emekliyim, bize buradan bir şey düşmez, anca dürbünle bakarız.

“65 YAŞINDAYIM, BANA NE OLACAK?”

Yeniköy'deyiz. Kanal’ın giriş noktası Karaburun ile Yeniköy arasında bir nokta.

Mehmet F. ile yolda karşılaşıyoruz, 65 yaşında. Burada doğmuş, kaygısı çok, “Bana ne olacak bilmiyorum” diye başlıyor sözlerine. “Tamam devletimiz güzel şeyler yapıyor ama” diye devam ediyor. Bir sorusu var: Kanal İstanbul gelirse biz ne yapacağız, ben nereye gideceğim bu yaştan sonra, bana ne olacak?

“DEDELERİMİZİN MEZARI BURADA, ONLARI GELDİKLERİ YERE GÖNDERECEKLER HERHALDE”

Proje ile bölgede kalan mezarlıklar da risk altında, daha doğrusu ne olacakları belirsiz. Bunlardan biri Yeniköy mezarlığı. Mezarlığın önünde Yusuf amca ile konuşuyoruz, 65 yaşında, burada doğmuş, burada yaşlanmış. Soyadını vermiyor, gerekçesini de "Devlet işlerinde çalışan çocuklarım var, ne olacağı belli olmaz, adam ‘yapacağım’ diyor. Güçlü de, hem cumhurbaşkanı, hem parti başkanı, hem adalet bakanı, padişah yani, çocuklarım işinden olmasın...” diye açıklıyor.

Havaalanı yapılırken arazileri istimlak edilmiş, “mahkemeliğiz” diyor. Şimdi ne olacağını ise hiç bilmiyor, bildiği bir şey var ama: Havalanı yapıldı, orman gitti, mera gitti. Şimdi kalanları da Kanal götürecek, köy kalacak bir tek, işte o da kalırsa. Selanik’ten gelmiş dedelerimiz, babalarımız burada doğdu. Mezarları burada. Onlar da gidecek, dedelerimizin geldikleri yere gönderecekler herhalde.

Kanal’ı destekleyenler olduğunu da ekliyor sözlerine Yusuf amca: Kanal olacak, biz de Boğaz manzarası göreceğiz diyorlar. Beni boğazın kenarına sokmayacaklar.

"TARIM BİTTİ, ŞİMDİ BALIKÇILIK BİTECEK"

Yeniköy’den Karaburun’a geçiyoruz. Karaburun bir balıkçı köyü, burada bulunan liman kapatılacak, çıkacak hafriyat ile bu bölgede deniz doldurulacak. Köyün 5 kilometrelik bir sahili var, geçim kaynakları da turizm ve balıkçılık. Kanalla ikisinin de yok olacağı görüşünde Yeniköylüler.

Bir kahvedeyiz, İlhan Kurt 80 yaşında. Dedesi Rize Güneysu’dan gelmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemşehrisi. Onunla aynı fikirde değil ama...

“Kimse bize bir şey anlatmıyor” diyor, bildiğim kadarını söyleyeyim: Kanal geçecek, Karaburun bitecek, balıkçılık bitecek, deniz bitecek. Göl bozulacak, doğa diye bir şey kalmayacak. Tarım bitti, ormanları bitirdiler, bir balıkçılık ile turizm kaldı.

"İŞ SİYASETE DÖNDÜ"

Abdülaziz Akbulut ise 63 yaşında, 35 senedir Karaburun’da yaşıyor. Balık taşıyormuş. Sahili gösteriyor: Bu sahil komple bitecek. Şuradaki şu manzara, temiz hava bitecek, denize ayağımızı sokacak yer kalmayacak. Balıkçılık tamamen bitecek. 8 tane köprü diyor, patlatma diyor, kamyonlar hafriyat taşıyacak. Bunun neresi iyi ben anlamıyorum. Kanal bölgesindeki tüm köyler mağdur olacak.

1/100 binlik çevre düzeni planına göre bölgeye nitelikli nüfus yerleştirilecek. Bunu haberlerden duyduğunu söyleyip ekliyor: Biz niteliksiz miyiz, buradaki insanlar ne, sığır sürüsü mü?

Öfkeleniyor ve devam ediyor: Burada yer değerlenecek deniyor, burada bizim yaşam şansımız kalmayacak. Ben Adapazarı’na giderim herhalde. İş diyor, istihdam diyor, işte kamyon şoförleri çalışacak, inşaatta çalışacak. Sonrası yok, işte havaalanı yapılırken de dediler, ne oldu?

“İMAMOĞLU’NUN İNADINDAN YAPIYOR”

Kahvenin dış tarafındayız. Bir masaya oturuyoruz. Biz sohbete başlarken Kanal’a itiraz edenler, onaylayanlara laf atıyor: Konuşsana, anlat hadi. Benim gidecek yerim var sen ne yapacaksın?

Hasan Kurt anlatmaya başlıyor bu arada, kıyı emniyetinden emekli, uzun yıllardır burada yaşıyor. Kanal İstanbul’un inat nedeniyle yapıldığını düşünüyor: İmamoğlu seçildi ya, onun inadına yapılıyor bu. Yoksa bir açıklaması yok.

Ali ise Kanal’ı desteklediğini söylüyor: Ben destekliyorum, belli bir zihniyet sahibi oldukları için hep olumsuz yönlerini söylüyorlar. 200 tane adam ÇED raporu yapmış, biz onlardan daha iyi mi bileceğiz?

Ali, İstanbul’un yüzde 65-70’inin de Kanal’ı desteklediğini iddia ediyor.

"BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ YOK, SADECE ERDOĞAN’I DİNLİYOR"

Masaya daha genç olan Hasan geliyor. Ali amcaya itirazları var, önce onları sıralıyor: Bu köyde duran herkes siyasi partisine göre bakıyor, Ak Partililer olsun diyor, diğerleri kabul etmiyor, Ali bey de ideolojik bakıyor, Recep Tayyip Erdoğan’ın dediklerini söylüyor. 200 bilim adamı var diyorsun, onun kaç katı itiraz eden bilim insanı var, onları duyan yok. Devlet kurumlarının raporu var, değiştirdiler, niye?

Sonra da ekliyor: Basın özgürlüğü olmayan bir ülkede işte bunlar oluyor, tek bir yerden öğreniyor işte. Erdoğan ne diyorsa onu biliyor, onu söylüyor.

Hasan, Kanal’ın yapılamayacağı görüşünde: Parçaları yan yana koyuyorum, bence baskın bir seçim var. Yerli araba çıkardılar, bazı cemaatleri ziyaret ediyorlar, işte başka şeyler de. Bunu yapmak için zaten aklını kaybetmiş olmak lazım. Bu burun kaybolacak, dolgu yapılacak, yat limanı mı ne olacak. Toprak tahrip edilecek, doğa, deniz... Her şey kaybolacak. Bunun başka mantığı yok.

AKP’Lİ DE CHP’Lİ DE AYNI FİKİRDE: RANTI BİZE DÜŞMEZ

Berat Albayrak’ın bölgeden arazi alma meselesi de çok konuşulan konulardan. Hasan Kurt bu iddiayı hatırlatınca Ali, geçtiğimiz günlerde CHP’den de bölgede arazi alanlar olduğu iddiasını hatırlatıyor. Hasan Kurt ise, “O zaman kimmiş çıkıp açıklasınlar, herkes bilsin bunlar kim” diyor.

Aynı fikirde oldukları tek nokta ise şu: Ortada rant var, o rant ne sana düşer ne bana düşer. Memleketin zenginleri var, bir de dışardan alanları düşünürsen trilyonlar dönüyor. O zaten bize düşmez.

Bölgede dolaşan çok sayıda iddia var, büyük şirketlerin Kanal güzergahında çok sayıda arazi kapattığı en çok dile gelen iddia. Hatta şirketler grubunun isimleri de büyük büyük paralar da dilden dile dolaşıyor.

"ONLAR KANAL AÇIP GEMİLERİ SEYRETMEK İSTİYORLAR BEN KUŞLARI"

Avcılar Firuzköy’de, Selver Özgüner'in evindeyiz. 32 senedir Firuzköy’de yaşıyor, eşinin kulakları duymuyor, 2 de çocukları var. Ekonomik durumlar kötüleşip kızlarından biri de üniversiteyi kazanınca eşinin çatıştığı bu eve gelip yerleşmiş. Hem eve bakıyorlar hem de 2 inekle geçimlerini sağlıyorlar. Tavukları da var, bahçeye de kendilerine yetecek kadar sebze ekiyor: Komşularıma kadar yumurta süt çıkarıyorum, kızı okutalım diye. Çarşı-pazar ateş pahası, bak ben kendime ufaktan bir şey sağlamaya çalışıyorum.

Çatısına çıkıyoruz Selver ablanın, çevredeki evlerin hemen hepsi tek katlı, çoğu da onun gibi hayvancılık yapıyor, bahçe ekiyor: Şu doğanın güzelliğinin bozulmasını istemiyorum, Firuzköy değerlenecekmiş umurumda değil, buranın doğası bozulacak. Kanal diyor, koskoca bir devasa kanal. Yani bu böyle hemen olacak bir şey değil ki, köprüler yapılacak deniyor, yol, inşaat vs. Bak kızım, bu evin sahibi zemin etüdü yaptırdı, ‘berbat’ demişler, şimdi buralara köprü falan yapacaklar yani... Kızım onlar kanal açıp gemileri seyretmek istiyorlar, ben kuşları seyretmek istiyorum. Kanal manzarası istemiyorum.

"ALTIN GÜNÜNDE BİLE KANAL KONUŞUYORUZ"

“Buraları istimlak edecekler, bize gidin diyecekler” görüşünde Selver abla, komşuları da kaygılı: Burada insanlar Kanal’a karşı, altın günlerimizde bile Kanal konuşuluyor, Ak Partiye oy verenler bile karşı. Bu kadar işsizlik var, insanların durumu her gün biraz daha kötüye gidiyor ama onlar Kanal diyor.

ÇMO: SOYLULAŞTIRMA İTİRAFI

Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Medet Güney, oda olarak projenin açıklandığı günden beri bilimsel çalışmalar, teknik geziler, paneller, forumlar düzenlediklerini söylüyor. Güney, “Tüm bu çalışmalar sonucunda bu projenin İstanbul, Trakya, Marmara ve Karadeniz için, coğrafi, ekolojik, ekonomik, sosyolojik, kentsel, kültürel, yani yaşamsal bir yıkım ve bir eko-kırım projesi olduğunun tespit ettik. Yapılması planlanan proje, kentin önemli su havzalarını yok edecek. 7 yıl sürecek patlatmalar ve inşaat ile şehirde kaos yaşanacak, stratejik rezerv akiferleri (yer altı suları) yok olacak. İstanbul’un verimli tarım alanları yapılaşmaya açılacak. Orman alanları yapılaşmaya açılacak, deniz ekosistemleri değişecek ve Küçükçekmece Lagünü yok olacak” diyor.

2017’de açıklanan ÇED raporundan sonra kanal İstanbul çalışma grubu kurduklarının altını çizen Güney şöyle devam ediyor: Kanal İstanbul ve Yenişehir rezerv alanları teknik inceleme raporunu yayınladık. Bu projenin bir 'su yolu' projesi değil rant projesi olduğunun altını çizdik. Nitekim Aralık 2019’da 'İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği' onaylandıktan sonra projenin rant projesi olduğu ortaya çıktı. Bölgeye 'yüksek nitelikli nüfus' yerleştirilmesi demek soylulaştırma demek. İnsanları gelir grubuna göre sınıflandırma demek. Bu bölgede yaşayan emekçileri aşağılayan ve yaşam alanlarından uzaklaştıran bu yıkım projeleri bütününden vazgeçilmelidir.

ÖNCEKİ HABER

Direnişteki SF Tekstil işçilerine EMEP'li kadınlardan ziyaret

SONRAKİ HABER

Elazığ'da 41 kişinin hayatını kaybettiği 6.8'lik depreme dair tüm gelişmeler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa