Roman kadınların yükü ağır
Roman kadınlar işte bu dertleri taşıyor: Yoksulluk, şiddet, taciz, eğitimsizlik, erken evlilik, çocuklar, ekmek parası derdi...
Fotoğraf: Elmas Arus
Hilal TOK
İstanbul
Türkiye’de yaşayan 5 milyonu aşkın Roman, ayrımcılık, yoksulluk ve barınma başta olmak üzere onlarca sorunla boğuşuyor. Çocukların eğitime erişim konusunda ciddi sorun yaşadığı, çocuk yaşta evliliklerin çok fazla olduğu Roman toplumunda, tüm bu yoksunlukların yükü özellikle kadınların omzunda. Evi ayakta tutmakla sorumlu kılınan kadınlar, her an şiddet ve tacizle burun buruna yaşıyorlar.
Sağlıksız koşullarda büyüyen çocukların çoğu okula başlasa bile bir süre sonra okulu terk etmek zorunda kalıyor. Ebeveynlerin gereken desteği verememesi, erken yaşta evlilikler, çocuğun çalışarak aile bütçesine katkıda bulunma mecburiyeti, ailenin eğitim giderlerini karşılayamaması, çocuğun evde ders çalışma koşullarına sahip olmaması; kimliklerinin geç çıkarılması nedeniyle okula geç başlama ve adapte olamama, okuldaki ayrımcı ve ötekileştirici muamele çocukları okulu bırakmaya itiyor.
Yaklaşık 20 yıldır Romanlarla saha çalışmaları yapan Elmas Arus, “Ekonomik koşullar onlara onurlu yaşamı sunmadığı sürece kadınlar ve çocuklar güçlenemez” diyor. Romanların güçlendirilmesi, önyargı ve ayrımcılığın önlenmesi konusunda mücadele eden Sivil Ayrımcılık Derneği Başkanı Arus da, zorlu bir çocukluktan sonra kendi halkı için mücadele etmeye başlayan bir Roman kadın. Bir başarı öyküsü olan hayat hikâyesi, Roman kız çocuklarına umut olmuş. Arus’la hem kendi yaşamı hem de yakın tanığı olduğu Roman kadınların yaşamı üzerine sohbet ettik.
"TOPLUMUMU GÖSTERMEK İSTEDİM"
Henüz daha çocukken ayrımcılığa maruz kalmaya başlayan Elmas Arus eğitime erişim konusunda çok sıkıntı yaşadığını ifade ediyor. “İlkokuldan sonra bizim toplumda tek okuyan kız çocuğu bendim” diyen Elmas Arus için bu hiç de kolay olmamış. İlkokulda maruz kaldığı ayrımcılıklardan sonra hurda ve atık toplamaya başlamış ancak inadı ve mücadelesiyle okula devam etmeyi başarmış. Arus, “At arabasıyla gittiğimizde kağıtların içine oturup bulduğum kitapları okurdum, bu çok güçlendirdi beni” diye anlatıyor o günleri...
Yine türlü zorlukla boğuşarak liseyi ve üniversiteyi de okuyan Arus, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümünden mezun oldu ve kamerasını kendi toplumunun yaşadığı zorluklara ve ayrımcılıklara çevirdi.
‘Buçuk’ adlı belgeseli için Anadolu’yu dolaşarak Romanlarla görüşen Arus, “Önce kendi kimliğimi öğrenmek, toplumumu göstermek istedim. Türkiye’de 72 buçuk millet var, denir. Burada ne olduğu belli olmayan, tam olmayan millet Romanlar. Bize ‘buçuk’ derler. Romanlar her yerde aynı soruları soruyordu; devlet bizi görecek mi, başbakan bizi duyacak mı, bize şunu yapacak mı?.. O kadar sahipsiz ve devletsizdiler ki... Devletin ‘şefkat dolu’ kolları hiçbir zaman onlara açılmamıştı. Halen de öyle” diyor.
2007 yılında tamamladığı ‘Buçuk’, Kültür Bakanlığı tarafından en iyi belgesel ilan edildi. “Ama bu tatmin etmedi bizi. Çünkü geçmişimle ilgili yaram vardı, sadece göstererek farkındalık yaratamazdım” diyen Arus, derneğin bu arayışla ortaya çıktığını belirtiyor: “Romanları bir araya toplamaya karar verdik ve Sıfır Ayrımcılık Derneğini kurduk. En temelde Romanların eşit vatandaşlık haklarına erişebilmesini istiyoruz. Eğitimin önündeki engellerin kaldırılmasını, Romanların istihdama dahil edilmesini, bu yoksulluk zincirinin kırılmasını istiyoruz.”
MAĞDURİYET BAHANESİ KİMSEYİ KURTARMAZ
Elmas Arus, Romanlarda çocuk yaşta evliliğin çok fazla olduğunu belirtiyor. İktidarın “Mağdur aileler var” gerekçesiyle yaşta evliliklere affın önünü açan yasa tasarısını gündeme getirdiğini hatırlatınca, şöyle devam ediyor: “Mağduriyet var ama bu çözüm doğru değil. Bir taraftan yaşanan bu kadar mağduriyete önlem alma, çocukların okullaşması önündeki engelleri kaldırma, yoksulluğa çözüm bulma, barınma koşularını iyileştirme, sonra başka bir yolu kalmayan çocukların evlenmesinden böyle bir sonuç çıkar! Asıl mağduriyet evlilikle başlıyor. Doğru bir mekanizma kurmadan bu mağduriyetleri bahane etmek kimseyi kurtarmaz.”
Mağduriyetin asıl çocukların evlendirilmesi olduğunu söyleyen Arus, bir örnekle anlatıyor: “Antep’te beş yüz haneli bir göçebe grupla çalışmıştım. Küçük bir çocuk vardı, daha top oynuyordu, bir tane de kız vardı ağlıyordu sürekli, ağlıyordu. Ertesi gün o top oynayan çocukla düğünü var diye ağlıyordu.”
Erken yaşta evliliklere neden olan sorunların temelden çözülmesi gerektiğini söyleyen Arus, “Roman çocuklar bu geleceksizliğe hapsedilmesin, onlara birlikte başka bir gelecek tayin edelim” diyor.
"TACİZ EDİLMEMEK İÇİN KENDİMİZİ KİRLETİYORUZ"
Roman kadınların “evi ayakta tutacak kişi olarak” tüm sorumlulukları omuzladığını anlatıyor Elmas Arus: “Evde ekmek yoksa kadın gider dilenmeye, hurda toplamaya. Roman toplumu için kadın evi ayakta tutacak, evin gelirini sağlayacak, evin namusunu koruyacak, çocukların anası olacak kişidir. Toplumun geleneksel rollerinin taşıyıcı olacak yani. Gacolar (Roman olmayanlar) ise Roman kadınları hafif meşrep, basit, kirli, cahil, istediği zaman taciz edebileceği kişiler olarak görüyor. Kuştepe’de hurda toplayan 28 yaşındaki bir kadına, ‘Ne kadar güzelsin, kendine niye bakmıyorsun?’ dedim; ‘Abla niye bakayım, dört çocuk var, kocam hapiste, kaynım yan evde bekar. Hurdaya gidiyorum, elin adamı elli tane laf atıyor. Kendimizi kirleterek, çirkinleştirerek gidiyoruz ki başımıza bir şey gelmesin’ dedi.”
"HİÇBİRİ KENDİ İHTİYAÇLARININ, SEVGİNİN, CİNSEL HAYATININ FARKINDA DEĞİL"
Yükü kadın çekiyor ama adı yok. Geleneksel rollere hapsedilmiş, şiddetle bastırılmış kadınlar... “Şiddet çok fazla. Sadece kocadan da değil, kayınbaba, kaynana, toplumsal şiddet, kendi toplumundan gelen şiddet...” diyor Arus ve ekliyor: “Romanların temel vatandaşlık hakları için istediğin kadar mücadele et, o kadınları tek başına güçlendirmeye yetmez bu. Kadının bir kere kendi kimliğine sahip çıkacak hale gelmesi gerekiyor. Eşitlik lazım. Kadınların omzundaki ekonomik yükü almak lazım. Kadınların istihdamda yer alması için çalışmalar yapılmalı. Hiçbiri kendi ihtiyaçlarının, sevginin, cinsel hayatının farkında değil. Çalışmak, çocuğunu geçindirmek, kaynana ve kayınbabaya bakmak üzerine kurulu sistemi. Ekonomik koşullar onlara onurlu yaşamı sunmadığı sürece kadınlar güçlenemez.”
"GÖRSÜNLER BİZİM KIZIMIZ BAKİREDİR!"
Bekaret, Romanlar için de önemli bir tabu. Hâlâ gelinden çarşaf alma geleneğinin sürdüğünü söylüyor Arus: “Hele ki iki farklı aşiretten kız alıp verme varsa ve iki tarafta güvenmiyorsa birbirine; gerdek gecesi, bir tane yaşlı koyuyorlar kapının önüne, o isterse delikten bile bakabilir. Çünkü o çarşaf o iki çocuğun bedeninden, ruhundan bile daha önemli. Bazı aşiretlerde ise kanlı çarşafı açıyorlar, kadınlar tek tek toplanıyor çarşafın içine para atıyor, gelinin de saçlarını kesiyorlar. ‘Helal olsun, görsünler, bizim kızımız bakiredir’ demek bu. ‘Paça’ ya da ‘duvak’ diyenler oluyor bu ritüele. Maruz kalan kadınlar bunun travmasını hep yaşıyorlar tabii. Sen eğer bekaretini kanıtlayamazsan, bu nesilden nesile anlatılıyor...”
OKUMA YAZMA BİLMİYORLAR
Roman kadınlarının çoğu, çocukluklarında eğitime erişemedikleri için okuma yazma bilmiyor. “Okuma yazma bilmek kadınların hayatlarında karanlığın aydınlığa dönme hali aslında” diyen Arus, şu örneği veriyor: “Okuma yazma öğrettiğimiz bir abla ‘50 kişiye soruyorum durakta otobüsü, kılığıma kıyafetime bakıp ‘acaba bu Çingene bir şeyimi mi çalacak’ diye bakıyorlar. Kimse cevap vermiyor bile. Artık kendim okurum, kimseye ihtiyacım yok’ dedi.”
SİNEMAYA GİTMEK, BİR DE KAFEDE OTURMAK...
Tüm bu çıkmazlar içerisinde yaşayan Roman kadınların istekleri, talepleri var elbette. “Sinemaya gitmek, bir de kafede oturmak... En çok bu istekleri duyuyorum. Bunlara bir kere bile ulaşamayan binlerce Roman kadın var. Genç Roman kadınların özellikle isteği pantolon giymek; ama pantolon giymek çok ayıp karşılanıyor” diye aktaran Arus, diğer talepleri şöyle sıralıyor: “Kadınlar merak ediyor, sosyalleşmek istiyor, görmediklerini görmek, yaşamadıklarını yaşamak istiyorlar. Ayrımcılığa uğramak istemiyorlar. ‘Bugün acaba ne kazanacağım’ derdi olmadan çalışabilecekleri güvenceli bir iş istiyorlar. Sağlıklı evler, çocuklarını okula gönderebilecekleri ve evlerini geçindirebilecekleri bir hayat; aslında ‘insan’ gibi yaşamak ve muamele görmek istiyorlar.”
KADER CAN: ROMAN KIZ ÇOCUKLARI OKUMALI!
Tıpkı Elmas Arus gibi Kader Can da aşiretinde okuyan tek Roman kadın. Özel bir üniversitede tam burslu okumuş üstelik. Arus’un yaşam mücadelesinin kendisine cesaret verdiğini ve şimdi Roman kız çocukları için bir şeyler yapmak istediğini anlatıyor: “Genelde beklenti hep, kız çocuğu evlensin, çocuk yapsın, çalışsın, o kadar. Böyle giden köklü bir düzen var. Ben de bu düzenden sıyrılmak için okumak istedim. Küçük mahallelerde yaşıyoruz ve tek önemli şey namus. Ben şanslıydım, babam okumama destek çıktı ama herkes şanslı değil. Çok fazla dipten geliyorum. Soğuk karlı havalarda annemin mendil satması, yaşadığı yokluk, şiddet, hep bana böyle bir hayat istemediğimi gösterdi. Kız çocuklarına olan inancın artırılması gerektiğini düşünüyorum ve bunun için mücadele etmek istiyorum. Elmas Arus’un kendisine biçilen hayatı nasıl aştığını öğrendim. Ben de Kader Can olarak neler yapabileceğimi görmek ve diğer Roman kız çocuklarının da eğitim alması, okuması, evliliğe mecbur bırakılmaması için mücadele etmek istiyorum. Başka roman kadınların da kızlarına destek çıkmasını istiyorum. Kız çocuklarına hiçbir şekilde inanç yok, bu yüzden kız çocuklarının neler yapabileceklerini görmek ve göstermek amacım. İnsan yaşadığı çevreyle şekilleniyor ve biz de yok sayılıyoruz. Kendi yoksulluklarımızla kendimiz mücadele etmek zorunda kalıyoruz; sadece Romanlar olarak. Eğitimsizlik ve yoksulluk en büyük problem. Buna dikkat çekilmesini istiyorum.”