Yanlış anlatılan insanlık tarihi: Tüfek, Mikrop ve Çelik Kitabı Eleştirisi
Toplum tarihi; Diamond’ın belirttiği gibi “eşit olmayan halklar arasındaki karşılıklı ilişkilerin tarihi” değil, “sınıf savaşımları” tarihidir.
Kaan BİÇİÇİ
İstanbul
Amerikalı popüler bilim yazarı ve bilim insanı Jared Diamond’un bir zamanlar uzun bir süre çok satanlardan inmeyen kitabı Tüfek, Mikrop ve Çelik, Türkçede yeniden basımıyla birlikte yeniden gündem olmuş durumda. İşlediği konuların ilgi çekici olması, Pulitzer Ödülü almış olması ve akademide dahi bazı derslerde okutularak yer bulması sebebiyle toplumun her kesiminden okurun ilgisini çeken kitap; yazarın insanlık tarihine indirgemeci bir şekilde yaklaşımıyla eleştirilmeyi fazlasıyla hak ediyor.
DİAMOND NE ANLATIYOR?
Diamond kitabın ana fikrini oluşturacak şekilde, “insanlık tarihi” ile “coğrafya” arasında zannedilenden daha derin bir bağ olduğunu savunuyor. Diamond’a göre insanlık tarihinde ne olduysa tarımın Bereketli Hilal’de doğup belli coğrafi güzergâhlar üzerinden yayılmasıyla başladı. Öncesinde her toprak parçasında eşit şartlar varken; tarım devrimine (tarıma, evcilleştirmeye, nüfus artışına) “elverişli” olan yerlerin diğer “elverişsiz” olan yerlere göre daha erken girmesiyle bu toplumların tüfeğe, çeliğe, yazıya ve diğer toplumların bağışıklığının olmadığı mikroba sahip olmaları ve bunları sömürü aracı olarak kullanmaları bunlara sahip olmayanlara karşı üstünlük, egemenlik ve zenginlik sağlamıştır. Bu sebeple de sonradan oluşan eşitsizliğin temeli “kaçınılmaz” şekilde coğrafi idi ve bu da tamamen doğanın bahşettiği ya da esirgediği tarihsel bir olgudur şeklinde bir yaklaşımla insanlık tarihini yorumlamaya girişiyor.
COĞRAFYA HER ŞEYİ AÇIKLAR MI?
Determinist görüşe göre evrendeki olaylar ve olgular daha önceden belirlenmiştir ve onların öyle olmasını zorunlu kılan doğa yasalarının etkisiyle meydana gelirler. Neden-sonuç ilişkisi üzerine gelişen determinizm görüşünün coğrafyaya yansıması “insan-coğrafya” ilişkisi bağlamında olmuş ve çevresel (coğrafi) determinizm şeklinde oluşturulmuştur. Çevresel determinizm ise kısaca; insan davranışlarının, karakterlerinin oluşmasını ve benzer coğrafyalarda benzer kültürler ortaya çıktığını savunur.
“Tarih farklı halklar için farklı yönde gelişti ama bu çevresel farklardan dolayı böyle oldu, o halkların biyolojik farklılıklarından değil” diyen Diamond kitap boyunca biyolojik determinizmden kaçmaya çalışıp kendince “ırkçı olmayan” tarihsel bir açıklama yapmaya çalışsa da çevresel determinizme düşmüştür.
Kendisinden daha önceki çevresel deterministlerden ayırıldığı nokta da, toplumları aşağılamak yerine “hümanist” bir yorum yaparak magazinel bir anlatımda bulunması oluyor. Ayrıca Diamond’ın anlattıklarına bakılırsa da insanlık tarihinde ve günümüzde olup bitenlerin üretim, mülkiyet, sınıflar, sömürgeler, üretim ilişkileri ve en sonunda da kapitalizm ve emperyalizm ile hiçbir ilişkisi yoktur, her şey tamamıyla coğrafyadan ibarettir.
Diamond’ın tezine göre zengin ve gelişmiş toplumlar, coğrafi anlamda gelişme olanaklarına sahip olanlar ve bunu iyi kullananlardır. Yani Diamond’ın tezini temel alacak olursak; gelişmiş olanların zenginliği ve gelişmişliği bir doğa yasası gibi algılanmış olur, gelişmemiş olanların geri kalmışlığı, sömürülmeye, işgal edilmeye mahkûm olmaları da coğrafyanın yanlış tarafında bulunmaktan kaynaklı bir talihsizlik ya da öyle değilse bile “coğrafi sermayelerini” yanlış kullanıp israf etmekten kaynaklanan kendi suçlarıdır.
“MİKROPLAR ASIL SUÇLULAR”
Kitabın başlığına da eklediği gibi Diamond’a göre mikroplar da insanlık tarihinde istila etme, sömürme olaylarında önemli yer tutmaktadır. İklim sayesinde gelişen kültür, onunla birlikte dolaylı yoldan demirin kullanılması ve silahların üretimiyle tüfeğe sahip olan toplumlar üstün konuma geçmişlerdir. Evcilleştirmeyle salgın hastalıkların yayılmasına karşı zamanla bağışıklık kazanan bu toplumlar (Avrupalılar); çeşitli bulaşıcı hastalıkları yerli Amerikalılara bulaştırarak kitleler halinde ölümlere yol açmış ve kıtanın alınmasında da en önemli rol oynamıştır.
Tarih boyunca her iklim koşulunda salgın hastalıklar var olmuştur. Kara Veba, Tifüs Epidermisi, Rus Gribi, İspanyol Gribi ve daha birçok yaygın hastalıklar sonucu milyonlarca insan tarih boyunca yaşamını yitirmişti. Şunu da biliyoruz ki özellikle günümüzde hastalıklar sonucunda olan ölümler coğrafyanın kader olmasıyla ilgili değil daha çok sağlık hizmetlerine ulaşımla ilişkilidir.
DİAMOND BAŞKA NEREDE YANLIŞ YAPIYOR?
Üretim şekli, üretici güçlerin gelişimi, üretim ve mülkiyet ilişkileri, sınıflar, devlet biçimleri, uluslararası egemenlik ilişkileri vb. toplumsal ilişkiler adına ne varsa yok saymaktadır. Sadece “başarılı/başarısız”, “kazanan/kaybeden”, “sahip olan/olmayan” gibi kategorilerle insanlık tarihini açıklamaya çalışmıştır. Ana akım antropoloji de zaten her zaman “ilkel” ya da “az gelişmiş” denilen toplumlara ilişkin olarak emperyalizmin meşrulaştırıcısı olmuştur. 90’larda (kitabın yazıldığı dönem) “sosyal sermaye” görüşünün ortaya atılmasıyla birlikte durum değişti. Diamond’ın kitabında da gördüğümüz sosyal sermayede “bir ulusun rekabet gücü sosyal (kültürel, tarihsel, coğrafi) sermayesine bağlıdır.” Jeopolitika, jeostrateji gibi kavramların da ortaya atıldığı bir dönemde de kitabın yazılmış olması tesadüfi değildir. Eğer sosyal sermayeyi sosyo-kültürel bir temel olarak varsayarsak insanlık tarihini de toplumların kendi özgül kaderlerine mahkum oldukları determinist bir geçmiş gibi görmüş oluruz.
SONUÇ
Avcı-toplayıcı döneminde iklimin etkisinin daha belirgin olduğunu söyleyebiliriz ve coğrafya kuşku yok ki bir üretici güçtü, halen de öyledir. Ancak tek üretici güç değildir. Üretim araçları, toplumsal ilişkiler, sınıf mücadelelerini incelemeden de insanlık tarihini doğru anlamış olmayız. Ekonomik ilişkiler de tabii ki tek belirleyici değildir ancak temel belirleyicidir. İnsanlık tarihindeki olayların oluşumunda ve gelişiminde ekonomik ilişkilerin dışında da felsefe, bilim, sanat gibi birçok etken bulunur. Diğerlerinin var oldukları temeli belirleyen de ekonomik altyapıdır.
Ayrıca unutulmamalıdır ki toplum tarihi; Diamond’ın belirttiği gibi “eşit olmayan halklar arasındaki karşılıklı ilişkilerin tarihi” değil, “sınıf savaşımları”” tarihidir.