Devletin kadın politikalarında evlilik
Kendimiz bile zar zor geçinirken bir ev geçindirmek, bir aile kurmak bu “yükün” altına girmek bugünün koşullarında gelecek planlarımızda dahi yerini almaktan oldukça uzak.

Melodi TAŞ
Hacettepe Üniversitesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada aile ve evlilikle ilgili “bu devletin babası olarak” kendine göre “tavsiye” bize göre ise apaçık direktiflerine bir yenisini daha ekledi. “Evlenme yaşı giderek artıyor. Çoğu kişi evde kalıyor ya da otuzundan sonra evleniyor. Evlilik dışı hayat biçimi medya aracıyla özendirilmeye çalışılıyor. 30 yaşından önce evlenin ve hızlıca çocuk yapın” diyerek insanların yaşamına doğrudan müdahalede bulundu. Çoğu kişi bu açıklamayı önce “artık müdahale etmediği neresi kaldı?” şaşkınlığıyla, sonrasında da “toplum böyle bir ekonomik kuşatmanın ve sıkışmışlığın içindeyken nasıl bu kadar halktan kopuk konuşabiliyor?” öfkesiyle karşıladı. Bu tepkilerin aslında Cumhurbaşkanı’nın söylemleriyle halkın içinde bulunduğu somut durum arasındaki uçurumdan kaynaklandığını söylemek güç değil.
SEFALET ZAMMIYLA GEÇİNEMİYORUZ
Açıklamanın yapıldığı gece Twitter’da #evlenemiyorumçünkü hashtagiyle birçok kişi hayatındaki ekonomik sıkıntılardan dolayı evlenemediğini ve bu açıklamalardan duydukları rahatsızlıklardan bahsetti. Bu tepkilerin nedenine inecek olursak; krizin etkilerinin her geçen gün arttığı günlerde okumak için çalışmak zorunda kaldığımız, üniversitelerden işsiz ve borçla mezun olduğumuz, genç işsizliğin %27’lere ulaştığı bir dönemden geçiyoruz. Kendimiz bile zar zor geçinirken ev geçindirmek, bir aile kurmak ve bu “yükün” altına girmek gelecek planlarımızda dahi yerini almaktan oldukça uzak. İktidarsa tüm bu koşulları görmezden gelerek durumun toplumsal boyutunu bu tür söylemlerle silikleştirmeye çalışıyor.
Tepkilerin sosyal daralmışlık üzerinden de yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Elbette ki bu rahatsızlık üstte ifade ettiğimiz ekonomik durumdan da bağımsız değil. Büyük ve güçlü Türkiye hedefine ulaşmakta temel olarak gördüğü noktayı güçlü bir aile kurumu olarak sunan “devletin babası” bu meseleye neden “karıştığını” da gözler önüne seriyor. Nüfus politikalarının devamlılığını sağlamak, aileyi ve kadını bu temeller üzerinden şekillendirmek için kadını iş gücü rezervi gibi gören bir noktadan söylemlere ve bu tür politikaların önünü açmaya devam ediyor. Kadınları evin içine hapsediyor. Bunu kadınların kriz koşullarında işten ilk çıkarılanlar olmasıyla, işyerinde cinsiyet temelli ayrımcılığa uğramasıyla, esnek çalışma uygulamaları üzerinden istihdam edilmeye çalışılmasıyla görebiliyoruz.
DEVLETİN KADIN POLİTİKALARI ŞİDDETE İVME KAZANDIRIYOR
Ekonominin düzelmesi yolunda devlet kendi sorumluluğunu silikleştirmeye devam ederken kadınlar üzerinden sürdürülen gericilik, kadınların yaşadığı şiddeti daha da artırıyor. Ne giyeceğimize, nasıl davranacağımıza, hangi saatte nerede olup olamayacağımıza kadar karışan ve bu karışmayı yasalarla garanti altına almaya çalışan iktidar her gün nefes aldığımız alanları kısıtlamaya kısacası hayatın her alanında maruz kaldığımız şiddeti meşrulaştırmaya çalışıyor. Tepkilerin tamamını ise bu noktada yakıcılığı halk tarafında bu kadar hissedilen sıkışmışlığın üstünü kapatmaya çalışan iktidara yönelik birikmiş bir öfkenin karşılığı olarak değerlendirebiliriz. Bu durum bir yanıyla kadınları kendi mücadele yollarını bulmaya ve kendi örgütlülüğünü oluşturmaya zorluyor. Özellikle üniversiteli genç kadınlar, sıkışmışlığın içinden çıkmak için üniversitenin kendi mekanizmalarının yetersizliği ve eksikliği nedeniyle kampüs içinde artan şiddet ve taciz sorunlarına, derinleşen cinsiyet eşitsizliğine karşı somut adımlar atmak üzere üniversite topluluklarında yan yana geliyor.
Evrensel'i Takip Et