Elazığ'da Sivrice köylerinin ahvali: Burası Türkiye haritasından silinmiş gibi
Sivrice'de durumun nasıl olduğunu sorduğumuzda “Yetkililer yok, Sivrice sanki depremin merkezi değilmiş gibi unutulmuş. Çorba değil asıl mağduriyetimiz giderilsin, ev yapılsın" cevabını alıyoruz…
Fotoğraf: Mesut Baylav/Evrensel
Mesut BAYLAV
Elazığ
Elazığ’da gerçekleşen ve geniş bir bölgeyi etkileyen 6.8 büyüklüğündeki depremin üçüncü gününde, depremin merkez üssü Sivrice’ye varıyoruz. 10 bin 710 nüfuslu ilçe, fay hattı üzerinde olmasına paralel olarak depremlerden en çok etkilenen bölge oluyor. İlçede deprem sonrası hareketliliğin sürdüğünü ancak normal olmayan bir normalleşmenin de hüküm sürdüğünü görüyoruz.
ÜÇ GÜN ÇORBA, ÜÇ GÜN ÇADIR... YA SONRASI?
Neredeyse bütün dükkan ve evlerin hasarlı olduğu Sivrice merkezde açık dükkanlardan birine girdiğimizde dükkanın birçok noktadan ağır hasar aldığını hatta yarıldığını görebiliyoruz. Dükkandaki esnaf, sormamıza fırsat vermeden dışarıda bir arabada öğlen yemeği dağıtan Kızılay ekiplerine bakarak “Üç gün çorba, üç gün çadır, sonrası ne olacak?” diyor. İlçede durumun nasıl olduğunu sorduğumuzda “Yetkililer yok, kimse ilgilenmiyor. Sivrice sanki depremin merkezi değilmiş gibi unutulmuş. Çorba değil asıl mağduriyetimiz giderilsin, ev yapılsın, dükkan yapılsın” derken dükkanların bu kadar ağır hasarlı durumda nasıl açık olduğunu düşünerek çıkıyoruz dükkandan.
EN ACİL İHTİYAÇ BARINMA: KONTEYNER İSTİYORUZ
Sivrice’ye gelirken asıl görmek istediğimiz yerler depremden en çok etkilenen köylerdi. Yolumuzu Sivrice köylerine çeviriyoruz. İlçe merkezinden ayrılıp Gözeli yoluna sapıyoruz. Bu yol bizi ardı sıra sıralanmış köylere götürecek. Yükseklere çıktıkça geçtiğimiz günlerde yağdığını düşündüğümüz kar da etkisini gösteriyor. Yol üstündeki ilk köylerden biri olan Kürk köyüne giriyoruz. Köyün girişinde birkaç aracın durduğunu görüp biz de duruyoruz. Yolun devamının sağlıklı olmadığını söylüyor köyde yaşayanlar. İnince evlerini gösterip ağır hasarlı olduğunu söylüyorlar.
Yavuz ailesi kalabalık bir aile, Mehmet Yavuz ile konuşuyoruz. Yetkililerin telefonlara dahi doğru düzgün cevap vermediklerini söylüyor. Verince de "size dönüş yaparlar" diyorlarmış. “Üç gün oldu dönecekler, üç gündür dışarıdayım. Onların gelip araştırması gerekirken biz arıyoruz. İnsan bir gelip vatandaşı sorar, gelen giden yok” diyor Yavuz.
Yavuz ailesine bir adet çadır verilmiş muhtar aracılığıyla. “Ev yapılana kadar iki sene sürer, getirip buraya iki üç tane konteyner koysunlar, hiç değilse orada yaşamımızı sürdürmeye çalışırız. Yerimiz olsa tamam deriz; yerimiz var sonra gelip ilgilenirler diye ama duracak yerimiz yok. Burası sanki Türkiye haritasından silinmiş gibi“ diyerek burayı terkedemediklerini söylüyor.
ALINMAYAN ÖNLEMLER YIKIMIN BOYUTUNU ARTIRDI
Köyün içerisine doğru yürüyoruz, Yavuz ailesinin en büyüğü Lütfü Yavuz ile. "Ayakta duran" bir ev yok. Köyde 2004 yılındaki depremin ardından var olan hane sayısı 90'dan 6-7'ye düşmüş. Caminin minaresi de o depremde yıkılmış, hâlâ da yıkık. Son yaşanan büyük depremin ardından cami de tamamen kullanılamaz hale gelmiş.
Uslu köyü yaklaşık 12 km ötede, yüksek bir alana kurulmuş bir köy. Yavuz o köyün durumunu anlatıyor: Bir ay önceki depremde 56 ağır hasarlı ev vardı Uslu köyünde. İnsanlar yer olmadığı için ağır hasarlı evlerde oturmaya devam etti. Çadır götürmüşlerdi o depremde ancak bu soğuk havalarda çadırda nasıl kalınır? Aralık ayındaki 4 büyüklüğündeki depremde çok hasar oldu, bu depremde de neredeyse hepsi yıkıldı.
ÇATLAMIŞ YOLLAR, YIKILMIŞ EVLER...
Kürk köyünden ayrılıp depremde en çok yıkımın olduğu ve iki can kaybının olduğu Çevrimtaş köyüne doğru devam ediyoruz. Neredeyse yol boyunca her yerde yolların yarıldığını, çatladığını görüyoruz. Çatlak yolları her an gerçekleşme ihtimali olan heyelanlar izliyor. Bir yerde heyelandan dolayı yolun kapandığını görüyoruz. İş makineleri yolu açmaya çalışıyor. O sırada dağ yamaçlarına kurulmuş köylerdeki hasarı yüksekten gözlemliyoruz. Çöken evler, yarılmış yollar…
Çevrimtaş’a varıyoruz. Bizimle birlikte üç araç daha giriyor köye. TRT muhabirleri olduğunu öğreniyoruz. Girişte jandarmalar köye Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un geleceğini ve aracı köyün girişinde bırakmamız gerektiğini söylüyorlar. TRT muhabirlerinin de bakanın ziyareti için geldiğini anlamış oluyoruz.
ALINMAYAN ÖNLEMLER: BU HAL REVA MIDIR?
Çevrimtaş köyünün ahvalini önceki günler çıkan haberlerden takip edebilmiştik. Az sayıda yurttaş var köyde. Neredeyse bütün evler yıkılmış, kalanlar ise ağır hasarlı ve içerisinde yaşanamayacak durumda.
Su için çeşmeye giden bir yurttaş, köyde toplam 7 hanenin olduğunu söylüyor. Köydeki evlerin zaten yıllardır hasarlı olduğunu söylerken “Burayı yıkıp derli toplu bir şey yapmak ne kadar zor olacak? Bu hal bize reva mıdır? Devletin gücü var yapmaya” diyor.
Depremde 15’e yakın hayvanın öldüğünü, bazılarının da hâlâ yaralı olduğunu söylüyor: Biz çadırda kalıyoruz ama hayvanları yer olmadığı için hasarlı ahırlarda bekletiyoruz mecburen. Bu köy yıllardır depremlerden zarar görüyor, burayı önceden düzeltselerdi iki canımızı kaybetmezdik.
DEPREMDEN KURTULAN HAYVANLAR SOĞUKTAN ÖLECEK
Yıkılan evlerin neredeyse tamamı toprak ve taş karışımı evler. Ağır hasarlı bir evin bahçesine giriyoruz. Mutfak eşyalarının bir kısmı bahçeye çıkarılmış, çay için ateş yakılmış durumda. Özkan ve ailesi de kendilerine verilen çadırda kalıyor, bir yandan da soruyorlar: Bir aile nasıl bu çadırda kalabilir? 'Çadır verdik bitti', olur mu öyle?
Sivrice’nin dağ yamaçlarına kurulu köylerinde temel geçim kaynağını hayvancılık oluşturuyor. Kedisinden köpeğine, kuzusundan ineğine hepsi depremden dolayı yaralanmış. Adeta ölüme terkedilmiş durumdalar. Bireysel yardımlar dışında herhangi bir yardımın gelmediğini söylüyor köylüler. Hayvanlarını bırakacakları bir yer olmadığından yakınıyorlar doğal olarak.
Özkan, “Hayvanlara yer lazım, yem lazım. Samanlarım da göçük altında kaldı, samanın tonu 1000 lira. Büyükbaş hayvanı çadıra koyamıyoruz, durmuyor. Hayvancılık yaptığımız için gidemiyoruz da köyden” derken annesi söze giriyor: Hayvanların yeri olmadığı için dışardalar gece boyunca. Sabah uyandığımızda hayvanlar soğuktan iki büklüm olmuş, depremden ölmeseler soğuktan ölecekler!