29 Ocak 2020 23:20

Başlarken…

Doç. Dr. Halis Ulaş bugünden itibaren iki haftada bir, perşembe günleri "Çentik" isimli köşesiyle Evrensel Ege Sayfaları'nda olacak.

Halis Ulaş
Halis Ulaş

“Her şeyden önce Kaos vardı” cümlesi Yunan mitolojisinde evrenin başlangıcına işaret eder. Hesiodos’un Thegonia’sına göre Yunan mitolojisinde kaostan önce ne toprak vardır ne de gökyüzü; ne denizler vardır ne de dağlar; ne karanlık vardır ne de aydınlık. Hiçbir şey yoktur. Her şey kaostan köken alır. Önce toprak ana (Gaia) oluşur kaosta sonra adım adım gökyüzü, aydınlık, karanlık, denizler, dağlar, tanrılar ve sonra insan…

Yunan mitolojisinde insan “önceden gören” anlamına gelen Prometheus tarafından yaratılmıştır. İlk insanı toprağı gözyaşı ile yoğurarak oluşturduğu çamurdan yaratmıştır Prometheus. Bu sebeple de insan acizdir. Ne aslan gibi kendini koruyacak pençesi ne de kuş gibi kanatları vardır.

Mısır mitolojisinde insanın güneş tanrısı Ra’nın gözyaşından yaratıldığı rivayet edilir. Semavi dinlere baktığımızda Tevrat’ta tanrının ilk insanı topraktan şekil vererek ve burnuna hayat nefesi üfleyerek yarattığı anlatılır. Benzer şekilde Kuran’da da insan çamurdan yaratılmıştır. Aslında şu ana kadar bahsettiğim insanın yaratılışı ile ilişkili mitlerde insan erkektir yani Adem'dir. Kadın ise erkekten sonra yaratılır. Eski Yunan’da Pandora’dır ya da semavi dinlerde Adem'in kaburga kemiğinden yaratılmış olan Havva’dır.

Aslında insanın bu yaratılış mitlerinden daha geriye gittiğimizde erkek ve kadının aynı çamurdan eşit olarak yaratıldığı farklı bir söylenceyle karşılaşırız. İzlerini Mezopotamya uygarlıklarının mitlerinde gördüğümüz Lilith efsanesi, yani Adem’in Havva’dan önceki eşi.   Söylenceye göre Lilith, Adem ile aynı anda yaratıldığını ve eşit haklara sahip olduklarını iddia eder, Adem’e itaat etmeyi istemez ve cennetten kovulur. Sonrasında da şeytanlaştırılır ve tanrı cennette yalnız kalan Adem için kaburga kemiğinden Havva’yı yaratır.

İnsanın oluşumuna evrim kuramı açısından baktığımızda, insanın da üyesi olduğu primat takımının evrimleşme sürecinin günümüzden on milyonlarca yıl önce başladığını görürüz. Goril ve şempanzeden kesin olarak ayrılan ve iki ayak üzerinde de durabilen en eski insansı olan Australopithecus aferensis'in evrim sahnesinde görülmesi ise yaklaşık 5 milyon yıl önceye rastlar. Dik insan olarak tanımlayabileceğimiz Homo erectus’un evrimleşmesi 2 milyon yıl önceye tarihlenirken, günümüz insanının yani Homo sapiens'in ortaya çıkışı da yaklaşık 50 bin yıl önceye rastlar.

İnsan yavrusu normal koşullarda yaklaşık 9 ayını anne karnında geçirdikten sonra doğar. Yeni doğan bir insan yavrusunu en yakın evrimsel akrabalarımız olan şempanze yavrusu ile karşılaştırdığımızda oldukça aciz olduğunu görürüz. İnsan yavrusunun yeni doğan bir şempanze yavrusunun gelişim evresini yakalayabilmesi için yaklaşık on altı aylık bir hamilelik dönemi geçirmesi gerektiği belirtiliyor. Ancak bu on altı aylık süre sonunda hem bebeğin baş büyüklüğünün annenin leğen kemiğinden geçmesinin mümkün olamayacağı hem de annenin 9 aydan sonra bebeğin enerji ihtiyacını karşılamasının mümkün olmaması nedeniyle her insan yavrusu erken (prematür) ve aciz doğmak zorundadır.

İster söylenceler açısından ister evrim kuramı açısından bakalım insan yavrusu aciz, yetersiz ve eksik olarak bu dünyaya gelmiştir. Dolayısı ile de bir bakım verenin ilgisine mutlak olarak ihtiyaç duyar. İşte bu eksiği giderebilmek için Prometheus tanrılardan ateşi çalarak insanlara vermiştir ya da Adem ve Havva cennetten kovulmayı göze alarak “iyiyle kötüyü ayırt etmelerini sağlayacak” yasak meyveyi yemişlerdir.

Evet insan annesinin rahmindeki görece tamlıktan koparak bu dünyaya eksik olarak doğar. Sonrasında da kaybettiği tamlığı yeniden sağlayabileceği yanılsaması ile yaşamı boyunca çırpınıp durur. Bu çırpınıp durma sürecinde her insan dünyanın gergefine kendi meşrebince büyük ya da küçük, derin ya da yüzeysel çentikler atar. İşte bugünden itibaren ben sizlerle kendi meşrebimce insana dair bu çentikleri paylaşmaya çalışacağım.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI