Hediye Levent: Filistinliler en fazla kısmi özerkliği olan bir yapı kazanabilir

Evrensel Gazetesi Yazarı Hediye Levent ile ABD-İsrail'in Filistin'e dair yaptıkları ve adına "Yüzyılın anlaşması" dedikleri plan ile Ortadoğu'daki son durumu konuştuk.

30 Ocak 2020 13:10
Paylaş

Evrensel Gazetesi Yazarı Hediye Levent, Gündem Özel'de Zeliş Irmak'ın sorularını yanıtladı.

Hediye Levent, ABD ve İsrail'in "Filistin-İsrail sorununu çözme ve barışı sağlama" iddiasıyla açıkladıkları ve adına "Yüzyılın anlaşması" dedikleri plan ile Ortadoğu'daki son durumu değerlendirdi.

"Ortadoğu Barış Planı" Filistinliler için bir barış planı değil. Plan hazırlanırken Filistinliler yoktu. Plan iki yıldır farklı boyutlarıyla uygulamaya sokulmuştu. Bu adımlardan biri de ABD’nin Tel Aviv’de bulunan Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve ardından Kudüs’ü zaten fiilen İsrail’in başkenti olarak tanıması oldu. Kudüs sonuçta sadece Yahudilerin değil Hristiyanların da Müslümanların da başkenti durumunda. Kudüs en kadim kentlerden biri. Planın sadece siyasi ayağı şimdiye kadar açıklanmamıştı. Filistinliler ya da Filistin meselesiyle yakından ilgilenen taraflar bu plana başından beri karşıydılar. Birçok kez seslerini yükseltmeye çalıştılar. Ancak Arap ve İslam ülkelerinden ciddi bir tepki de yükselmeyince sesleri oldukça cılız kaldı. Trump’ın yayınladığı haritadan şu anlaşılıyor: İkili bir devlet gibi bir yöntem ya da çözüm yol haritası artık rafa kaldırılmış. Filistinliler en fazla (mevcut ABD’nin planına ve bölge ülkelerinin sessizliğinden yola çıkarak söylenebilir) kısmi özerkliği olan bir yapı kazanabilir.

Filistinlilerin aleyhine yeni bir döneme girildi. İsrail karşıtı direniş hatları da Arap ayaklanmasında çok ciddi zarar gördü. Darbe aldılar, boğuluyorlar. Yaptırımlar var, ekonomik yaptırımlar var, güvenlik yaptırımları var vs. Filistin davasının en büyük destekçilerinden biri Suriye idi. Suriye’nin durumu ortada. Lübnan’da Hizbullah’ın durumu ortada. İran’ın durumu ortada. Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkeler Filistin meselesini artık yük olarak görmeye başladılar. Artık bir şekilde bunu atmak istiyorlar. Bölge ülkelerinde de artık “Niye İsrail ile bizim ilişkilerimiz iyi değil” şeklinde bir yaklaşım var. İki sene öncesine kadar İsrail’in bölge ülkeleriyle doğrudan bir temasının olması ortalığın ayağa kalkmasına sebep olurdu. İsrail’in bölge ülkeleriyle ilişkisi açısından da yeni bir dönem başladı.

ABD mevcut durumda İsrail için iyi bir ittifak. Trump Netenyahu işbirliği durumu söz konusu. Netenyahu’nun da içeride ciddi sıkıntıları var. Mahkeme süreci var. Trump için de ABD içinde bir Yahudi lobisi hareketi söz konusu. Trump’ın kendisinden daha meşhur bir damadı var. Hatta onu geçen yıl Bahreyn’de ‘yüzyılın planı’nın ekonomi boyutunu sunduğu bir toplantıda da gördük. ABD’nin, Trump yönetiminin Filistin-İsrail sorunuyla ilgili aldığı bu kararlarda devlet geleneği dış politika orta ve uzun vadeli çıkarlar doğrultusunda değerlendirmekte zorlanıyoruz.

Filistin de Filistinliler de abluka altında. Gazze’de iki milyondan fazla insan uzun bir süredir kuşatma altında yaşıyor. Her şey için dışarıya muhtaçlar. Paraya, işe, silaha, direniş için lobicilik faaliyetlerine muhtaçlar. Diğer taraftan diaspora Filistinlileri ya da göçe zorlanan Lübnan’daki, Suriye’deki, Ürdün’deki, Mısır’daki Filistinlilerin de durumuna bakmak lazım. Milyonlara tekabül ediyorlar. Onların durumu ne olacak? Filistin ve Filistinliler uzun süredir boğuluyor.

Mevcut şartlarda Filistin’in kurtuluşu zor. Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerden çok ciddi çıkış gelmediği sürece, İsrail’e caydırıcı bir adım attırmadıkları sürece 10 yıl sonra herhalde İsrail içinde bir Filistin mahallesinden bahsederiz sadece. Trump açıklamasında iki devlet falan dedi ama yok öyle bir şey.

IRAK’TAKİ HUZURSUZLUĞUN KOLAY KOLAY DURMASI ÇOK MÜMKÜN DEĞİL

Irak’ta iki farklı gösteri var. Biri ekim ayında başladı. Şiddet olaylarına dönüştü, güvenlik güçleri çok sert müdahale etti. En son 300’den fazla insanın hayatını kaybettiği söyleniyor. Ekim ayında başlayan gösteriler yolsuzluk, ekonomik sıkıntılar, kötü yönetim, mezhepçi söylemler yani bir Irak şemsiyesi altında yeni bir kimlik oluşturulmasını isteyen bir kitle. doğru düzgün bir yönetim istiyorlar. İşsizliğe, ekonomiye çözüm bulunmasını istiyorlar. Ülkenin yer altı zenginlikleri birçok ülkeyi zengin etti ama kendisine bir hayrı yok. Devlet kurumları büyük oranda çökmüş durumda. Doğru düzgün bir ordusu da yok. Bu kitle Irak açısından uzun vadede ümit vadeden bir kitle olarak ortaya çıktı. Hatta bu kitlenin bir taraftan İran varlığına bir taraftan ABD varlığına tepkili olduğunu da gördük.

İkinci gösteride ise Sadr hareketi liderinin başını çektiği çağrıların ardından 1 milyondan fazla insanın katıldığı gösteri yapıldı. İkinci göstericiler, ABD’nin Irak’taki varlığına karşı tepki gösteren kesimin ağırlıklı olarak gerçekleştirdiği gösteriler. İkinci tip gösterileri

Türkiye’de de bazı kesimler “İran dökmüştür bu insanları sokağa” olarak yorumladı. Ama bu doğru değil. Sonuçta ABD ve İran arasındaki o nüfuz çekişmesinin Irak sahasında halk nezdinde bir karşılığı da var. Destekleyen var karşı çıkan var. İran’ı ABD’ye karşı denge olarak gören var, ABD’ni panzehri olarak gören var, İran’ı yabancı güç olarak görmeyen var.

İran ve ABD, Kasım Süleymani suikastının ardından iki tarafta birbirini Irak sahasından atmaya çalışıyor. Bunu da savaşarak değil, (iki tarafta şu an bir savaşı göze alamıyor) Irak’taki siyasi yapılar, hareketler veya toplumsal hareketler üzerinden sağlamaya çalışıyor.

Irak’taki huzursuzluğun kolay kolay durması çok mümkün değil. Yeni bir Irak’ın baştan sona kurulması gerekiyor. Irak’ın merkezi yönetimi, hükümeti, kurumları, bakanlıkları, güvenlik birimleri çok zayıf. ABD’nin işgali döneminde bütün kurumlar, kurumsal yapılar kasten yerle bir edildi zaten. Irak sahasında ABD İran nüfuzunun olması, ABD ya da İran’ın çok çok güçlü olmasından değil aslında Irak hükümetinin çok zayıf olmasından kaynaklanıyor. Biri bir tarafa çekiyor, biri bir tarafa çekiyor. Bütün bunlardan da Iraklılar zarar görüyor. Birçok ülke geliyor yer altı kaynakları için çekişiyor ama kendileri BM yardımlarına muhtaç yaşıyor ciddi bir kitle. Irak’ta çok ciddi ekonomik, toplumsal, kültürel, ideolojik ve hatta inanca dayalı ciddi problemler var. Bunlar da kolay kolay çözülmezler.

TÜRKİYE İDLİB’DEN ÇIKMAYA ZORLANACAK, ARDINDAN AFRİN, EL BAB GELECEK

Maaret El Numan önemli bir bölge. Çünkü M4 ve M5 otoyolunun kavşağını oluşturuyor. Suriye ordu Numan’a operasyonu başlattığı zaman bu otoyolu yıllar sonra ilk kez aşıp yolun diğer tarafına geçmiş oldu. Suriye ordusu Serakib’i de kontrolüne alacak. Suriye ordusunun kontrolüne geçmesi açısından son derece önemli iki nokta. Maaret El Numan yakınlarındaki gözlem noktasının şu an fiilen Suriye ordusu kuşatması altında olduğunu söyleyebiliriz.

Gözlem noktalarının güvenliği açısından Türkiye muhtemelen Rusya’dan yardım isteyecek. Rusya’nın da bu İdlib operasyonuyla birlikte yaptığı açıklamalara bakarsak, artık esnek, ateşkeslerle süreci uzatmalar vs. onlara yanaşmayacak gibi duruyor.

Eğer Türkiye İdlib’den çıkarsa ki çıkmaya zorlanacak, ardından Afrin ardından El Bab bölgesi vs. olacaktır.

On binlerce cihatçı var, tamam siviller var ama on binlerce de cihatçı var. Türkiye’nin planı nedir? İdlib’den gelecek göçmen, mülteci profili diğer bölgelerden çok farklı. Devletin buna bir hazırlığı vardır herhalde…

LÜBNAN BÖLGEDEKİ BÜTÜN NÜFUZ ÇEKİŞMELERİNİN MERKEZİNDEKİ ÜLKE

Bir ülkede işler sarpa sardığında ve siyasetçiler artık işin içinden çıkamadığında, işi bilen işinin ehli, projeler hazırlayabilecek insanlardan kurulan hükümete teknokrat hükümet deniyor aslında.

On yıllardır aynı kişiler aynı koltuklarda oturuyorlar hiç yeni bir şey üretmiyorlar, kriz ve polemik haricinde, Lübnan’daki göstericiler de yeni, temiz, geçmişi şaibeli olmayan, yolsuzluğa bulaşmayan, karanlık işleri olmayan bir hükümet oluşsun istiyorlardı. Teknokrat hükümeti de bunun bir yan getirisi oldu. O da zar zor kuruldu. Daha hükümet göreve başlamadan onların yeterlilikleri vs. sorgulanmaya açıldı. Lübnan’da hâlâ gösteriler devam ediyor ancak gösterici sayısının çok azaldığını söylemek mümkün. 2 milyonlar kalmadı. Birkaç bine indi. Şimdiki göstericilerin itiraz ettiği ise, “Hassan Diab, Hizbullah tarafından öne sürülen bir isim. Dolayısıyla Hizbullah’a yakındır biz bunu istemiyoruz” gerekçesi oluyor.

Lübnan’da gösteriler de çığırından çıkmaya başladı, göstericiler açısından da güvenlik güçleri açısından da. İnsanların sokaklardan çekilmesinin temel sebeplerinden biri de bu.

Ekonomi tamamen dibe vurdu. Lübnan’ın şu an acilen 5 milyar dolarlık bir sıcak para bulması lazım. IMF ile temaslar başladı. IMF’den para alınabilmesi için yeni hükümetin güven vermesi lazım. Sadece içerideki halka değil, aynı zamanda dışarıya da.

Lübnan’daki ekonomik, siyasi, kültürel, diplomatik bütün başlıklar o kadar derin kriz halindeki mevcut 20 üyeli kabine bu kadar krizin altından kalkabilir mi?

Teknokrat hükümet için mesele şu: Mevcut mezhep esaslı anayasayı kaldıracaklar mı, kaldırmayacaklar mı? Ya da törpüleyecekler mi? Kaldırmaya yeltenirlerse buna Fransa, İngiltere, ABD, Suudi Arabistan, İran ne der? Çünkü Lübnan aynı zamanda bölgedeki bütün nüfuz çekişmelerinin merkezindeki ülke.

Eğer mezhep esaslı sistem kaldırılmazsa da Lübnan’da bir şey yapmış olmayacaklar.

Hizbullah’ı biz hep askeri boyutuyla konuşuyoruz da Hizbullah Lübnan siyasetinin bir parçası. Belediye yönetiyorlar. Yerel siyaseti gütmek zorundalar. Çünkü Lübnan için Hizbullah’ı var eden şey tabanı. Bu taban da sadece Şiilerden oluşmuyor. Bu yüzden Hizbullah ülke içindeki krizleri gözetmek zorunda.

Yeni hükümet Hizbullah yanlısı olsa bile çok açıktan bunu göstermeleri olası değil. Hepsi aynı gemide ve şu anda batıyorlar.

(Evrensel WebTV)

ÖNCEKİ HABER

Kayyumdan sendika baskısı: BEM-BİR-SEN’e geçmeyene yemek yok

SONRAKİ HABER

Suruç Katliamı davasının 13. duruşması yarın görülecek: Adalet arayışı sürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa