Brexit'in bedeli
Referandum kararını da AB’den nasıl çıkacaklarını da halka sormadılar. Bunların masraflarını halkın cebinden çıkarmaya çalışıyorlar. Her zamanki gibi, sermaye partileri tüm faturayı halka çıkarıyor.
İngiltere'de 'Brexit günü' kapsamında hem devlet kurumları hem de özel kuruluşlar çeşitli kutlamalar yaptı | Fotoğraf: Kate Green/AA
Orhan DİL
23 Haziran 2016’da Birleşik Krallık (BK) seçmenlerinin almış olduğu Brexit kararını hayata geçirme vaadi ile 12 Aralık genel seçimlerinden galip çıkan Muhafazakar Başbakan Boris Johnson’un, Brexit’i garantiye alacak tasarısı 23 Ocak’ta kraliçenin onayını alarak yasa haline geldi. Johnson’ın Brexit’e endeksli seçim galibiyeti ve Brexit yasası ile artık kesinleşeceğinden kimsenin kuşku duymadığı Brexit’de "hesaplaşmalar", gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinden çıkarak Brexit’in maddi külfeti üzerinden yapılmaya başlandı.
BREXIT SÜRECİNDE ORTAYA ATILAN RAKAMLAR VE GERÇEKLER
Politikacıların, özellikle seçim ve referandum dönemlerinde halkın desteğini almak için gelir ve giderlere ya da kazanç ve zararlara dair rakamları çekinmeden kullanabildiğine hep birlikte tanık olduk. Referandum sürecinin en çok öne çıkan rakamlarından ilki, şimdinin başbakanı ve dönemin “Vote Leave” kampanyasının liderlerinden Boris Johnson tarafından telaffuz edilmişti.
Johnson, Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılmanın gerçekleşmesi halinde her hafta ödenen 350 milyon sterlinin kontrolünün yeniden ele alınacağını iddia etmişti. Bu asılsız iddiadan dolayı Johnson hakkında yalan beyanda bulunduğu gerekçesi ile bir dava da açıldı. Konunun uzmanlarının BK’nin AB’ye ödediği üyelik bedelinin 250 milyon sterlin olduğunu net hesaplamalarla ortaya koyması, Brexit’in neden olacağı gider ve gelirler üzerinden yapılan farazi hesaplamaların tamamen manipülasyon olduğunu da göstermekte. Yine aynı Boris Johnson, müzakerelerin çıkmaza girdiği günlerde, Brexit’in 31 Ekim 2019 sonrasına sarkmasının ülkeye maliyetinin aylık artı bir milyar sterlin olacağı iddiasında bulundu.
Johnson tarafından telaffuz edilen rakamlara dair yürütülen tartışmalara dahil olan uzmanlar, Johnson’ı yine yalanladı. Johnson’ın AB ile mutabık olduğu anlaşmanın 2020 yılı sonuna kadar devam edecek bir geçiş süreci içerdiğini hatırlatan uzamanlar, bu süre boyunca ödemelerde bir değişilik olmayacağını Johnson’a hatırlatmak zorunda kaldılar. Geçiş sürecinin uzatmaya kalması durumunda da BK’nin AB’ye ödemekle yükümlü olduğu üyelik payında bir değişiklik olmayacak. Bu tartışma sürecinde yapılan bir başka hatırlatma ise, BK’nin AB’ye ayrılık bedeli olarak kabul ettiği miktara dairdi.
Brexit’in 29 Mart 2019’da gerçekleşeceği varsayılarak yapılan hesaplamalara göre, BK’nin "boşanma bedeli" olarak ödeyeceği meblağ 39 milyar sterlindi. Brexit’in 29 Mart 2019’da gerçekleşememesi nedeniyle BK, AB’ye üyelik katkı payı ödemeye devam ettiği için 29 Mart 2019 sonrasında yapılan ödemeler, anlaşmaya varılan miktardan düşmüş oldu. Yapılan tahmini hesaplamalar BK’nin 31 Aralık 2020’de AB’den ayrılması durumunda ödemesi gereken ayrılık bedelinin 30 milyar sterlinin biraz altında olacağı yönünde.
"BREXIT OLMASAYDI"YA BAĞLI TAHMİNLER
Brexit’e dair üzerinde tartışılan son rakam ise Bloomberg tarafından yapılan bir araştırmada ortaya atılan 200 milyar sterlin oldu. Bloomberg’in araştırmasına dayandırdığı iddiaya göre, Brexit’in BK ekonomisine maliyeti, BK’nin 47 yıl boyunca AB’ye yaptığı tüm ödemelerden daha fazla olacak. BK’nin Brexit’ten kaynaklı zararının 130 milyar sterline ulaştığını içeren iddiaya göre bu rakam 2020 yılı sonuna kadar 200 milyar sterlini bulacak. Bu iddianın doğru olup olmadığına dair yapılan analiz ve tartışmalar, Brexit’in ekonomi üzerindeki etkisini ortaya koyabilecek kesin bir rakamın olmadığı yönünde. Bloomberg ortaya attığı rakamı, referandumun olmaması halinde BK’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılasının (GSYH) 2019’da 130 milyar daha fazla olacağına dair tahminine dayandırıyor. BK’nin GSYH’sinin 1973 ile 2018 yılları arasındaki artışına kıyaslayarak yapılan bu hesaplamada, aynı zamanda BK’nin 47 yıl boyunca yapmış olduğu ödemelerin bugünün koşullarına uyarlanan rakamlarla 216 milyar sterlin olduğu da ifade ediliyor.
Tamamen oranlamalara ve tahmini hesaplamalara dayanan bu rakamların doğruluğunu ispatlamak tabii ki imkansız. Ama en azından BK’nin AB’ye şimdiye dek ne kadar ödeme yaptığı bilgisine ulaşmak mümkün. Avam Kamarası Kütüphanesi’nden alınan rakamlara göre 2018 yılı sonu da dahil 45 yıl boyunca BK’nin AB’ye net ödemeleri bugünün koşullarına uyarlanan rakamlarla 216 milyar sterlin. BK’nin 2020 yılı sonuna kadar yapacağı ödemelerin toplamına dair bir hesaplama yapmak isteyenler, kamu harcamalarını denetlemekle görevli bağımsız kurum OBR (Office of Budget Responsibility) verilerine başvurmak zorunda. OBR’nin tahmini hesaplamalarına göre BK’nin 2020 sonuna kadar AB’ye yaptığı ödemelerin toplamı bugünün koşullarına uyarlanan rakamlarla 222 milyar sterlin.
HER HALÜKARDA İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN PAYINA DÜŞEN MÜCADELE
Britanya ekonomisinin, referandumdan dolayı olması gerekenden %3 daha küçük olduğuna dayandırılan bu hesaplamarlarda ortaya atılan rakamlar, kuşkusuz bizlerin "aklının alamayacağı" kadar çok büyük rakamlar. Eğer refarandum olmasaydı ve Britanya ekonomisi de beklentiler doğrultusunda büyüseydi, bu büyümeden işçi ve emekçilerin payına ne düşecekti? Ya da bu milyar sterlinler kimin kasasına akacaktı?
Maalesef yapılan hiçbir araştırma bu verileri içermiyor. Ama bizler en azından muhafazakarların iktidarda olduğu son 10 yıl içerisinde ilk etapta 81 milyar sterlin tassaruf yapmak için başlatılan kemer sıkma politikalarından kimlerin zarar gördüğünü ve bu tasarruf politikaları uygulanırken kimlerin kârlarını artırdığını çok iyi biliyoruz.
Bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca sterlini bulmakta hiçbir sorun yaşamayan hükümet, yaklaşık bir milyon kamu çalışanının işten çıkartılmasına, sosyal yardımlarda kesintilere ve değişikliklere, yoksulluğun ve sefaletin artmasına neden olan tasarruf politikalarında ısrar etti. Çalışanlar dahil, çocuklar, kadınlar, engelliler, yaşlılar arasında yoksulluğun hızla arttığı İngiltere’de, milyarderlerin ve servetine servet katanların sayısı da arttı.
Şimdiye kadar edindiğimiz tecrübe, her koşul altında sermayeyi temsil eden partilerin, temsil ettikleri kesimlerin çıkarlarını korumak için, yaşanan ekonomik krizlerin ve kendilerini etkileyen gelişmelerin faturasını işçi ve emekçilere kestiğini gösterdi. Öyleyse yapılması gereken, dün ekonomik krizi bugün ise Brexit’i bahane ederek haklarımıza yönelik yeni saldırılar hazırlığında olanlara karşı, yerli ve göçmen emekçilerle birlikte mücadele etmek. Kemer sıkma politikalarının en şiddetli uygulandığı dönemde ortaya çıkan ve mücadele deneyimi elde eden kampanyalar ve oluşumlarla birlikte, bulunduğumuz bölge ve alanlarda çalışma yürütmekten ve örgütlenmekten başka çaremiz yok.