01 Şubat 2020 23:42

Greta’nın Davos konuşması kapitalistlere mi yaradı?

Bu hafta Avrupa'nın gündeminde Fransa'da emeklilik yasası, Brexit sonrası bütçe kesintileri vardı. Ayrıca, Telepolis’teki makalede Trump ve Thunberg’in “Kapitalizmin iki yüzü” olduğu yorumu yapıldı.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Almanya ana akım medyası Davos’ta, dünya çapında iklim krizine karşı mücadelenin yükselmesinde büyük etkisi olan 17 yaşındaki iklim aktivisti Greta Thunberg’in konuşturulması ve büyük övgü almasını haklı olarak son yıllarda iklim krizine karşı sokağa çıkan gençlerin başarısı olarak değerlendirdi. Ancak iklim korunmasında tarafsız bilime yaslanmak gerektiğini savunan Thunberg’in sözcüsü olduğu çevrelerin kapitalizmle sorunları sınırlı. Konuşmanın da kapitalizmin imajının düzeltilmesine, kısacası Dünya Ekonomik Forumu’nda bir araya gelen bir avuç seçkine hizmet ettiği tartışılıyor. Telepolis’te yayınlanan makalede Trump ve Thunberg’in “Kapitalizmin iki yüzü” olduğu yorumu yapıldı. Thunberg’in konuşmasıyla “Kapitalist mantığı içselleştiren teknokratların iktidarına yönelik çağrıları güçlendirmiş” olduğu belirtildi. 

FRANSA’DA EMEKLİLİK YASASI 

Fransa’da Macron hükümetinin emeklilik yasa tasarısı 24 Ocak’ta bakanlar kurulunda onayladı. Fakat aynı tasarıyı inceleyen Danıştay çok sert bir şekilde eleştirdi. Ülkenin en yüksek idari mahkemesine göre hükümetin yasa tasarısı birçok konuda aceleye getirilerek hazırlanmış, toplumu kökten değiştiriyor olmasına rağmen muğlak bırakılan birçok noktası bulunuyor. Hatta hükümetin öğretmenlere verdiği prim vaadi, yasa tasarısı içinde başka bir yasa tasarısı olarak sunulduğu için anayasaya da aykırı. Öte yandan tasarı artık Mecliste tartışılmaya başladı. 

BREXIT SONRASI GÜNDEM; KESİNTİLER

Britanya’da seçimleri Brexit üzerine kuran ve yalan vaatlerle emekçi kesimin büyük kesimlerinden oy alarak büyük bir çoğunlukla hükümeti kuran Johnson hükümeti vaatlerinin sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Partisinin son on yıldır halkı mağdur bırakarak yürüttüğü kesinti politikalarından vazgeçeceğini ve ülkenin sosyal refahına yatırım yapacağını vadeden Johnson hükümeti şimdiden bakanlıklardan tasarruf beklentisine girdi.

(Çeviren: Deniz Uztopal)


TRUMP VE THUNBERG: KAPİTALİZMİN İKİ YÜZÜ

Peter NOWAK
Telepolis

Davos’taki tiyatro, radikal eleştirinin ve egemen koşullara muhalefetin ekolojizm dönemlerinde nasıl marjinalize edildiğini gösterdi.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) yıllarca pek ilgi görmedi. Bu, 1990’ların sonlarında küreselleşmeyi eleştiren hareket sayesinde değişti. Birkaç yıl boyunca WEF ve devlet şiddetine karşı protestolar medyada o kadar çok baskındı ki, İsviçre’de bu buluşmaya son verilmesi bile düşünülmeye başlandı. 2001’deki İslamcı saldırıdan sonra, WEF resmi olarak kurbanlarla dayanışma amacıyla ve bir yıllığına ABD’ye taşındı. Bu arada WEF organizatörü Klaus Schwab, İsviçre’de bu üst sınıf özel toplantısının büyük bir polis ‘donanması’ tarafından korunmasını eleştirenleri sakinleştirmekle de ilgilendi. O sırada, WEF karşıtlarının çoğunluğu organizatörlerle herhangi bir diyaloğu reddetmekte, buluşmaya son verilmesini istemekteydiler. WEF organizatörleri eleştirenlerin bazı kısımlarını sivil toplum olarak kendilerine katmaya çalıştılar. Bu, ekonomik ve politik alandaki seçkinlerin zaman zaman kendilerini eleştirenleri de dinlemesi gerektiği anlayışına uygundu. Ama küresellik karşıtı sokak hareketinin zayıflamasıyla, diyalog sesleri daha yüksek sesle devreye girdi. Diyalogdan yana olanların etkileri yoktu, buna rağmen iktidar sahiplerine görüşlerini söylemelerine izin verildi.

THUNBERG’İN GELİŞİ: WEF AÇISINDAN BAŞARI

WEF organizatörleri bu yıl özellikle memnunlar. Greta Thunberg’in Donald Trump’dan bile önce konuşturulmasıyla stratejileri mükemmel bir şekilde işledi. Thunberg konuşmasında iktidar sahiplerine saldırsaydı da önemli değildi. Fakat Thunberg, bunu bile yapmadı, özünde eleştirel bir şey söylemedi. Sol ve sağ ile ilgili olmadığını, her ikisini de başarısız bulduğunu ilan ederek, Yeşillerin gerici temel fikrini, sağda veya solda değil önde olmayı, “geri dönüştürdü”. Halbuki sol ekolojistler 1980’lerin başında, zaman zaman başarılı bir şekilde, bu görüşle mücadele etmişlerdi.

Thunberg, WEF’in önünde böyle konuşarak, “elbette ideolojiden tamamen bağımsız olarak” kapitalist mantığı içselleştiren teknokratların iktidarına yönelik çağrıları güçlendirmiş oldu. Thunberg ve onun epigonlarının (taklitçilerinin) sürekli alıntı yaptığı tarafsız bilim de buna bağlı değerlendirilmek zorunda; çünkü bilim ve siyaset arasındaki ilişkinin gizlenmesi kapitalist ideolojinin bir parçasıdır.
Thunberg ve Co. seçkin bir toplantıda ideolojisiz/tarafsız bilimi savunarak sermaye temsilcilerine aklın ve sağduyunun sesi olarak davranma çağrısı yapmış oldular. Trump, fosilleşmiş kapitalizme milliyetçi bir yüz verirken Thunberg’in temsil ettiği kesimler, çevre bilincine bağlı modern, fosilleşmeyen kapitalizmi temsil etmekteydiler. Elbette, her iki kapitalizm de artı değer ve emek sömürüsüne dayanmaktaydı.

RADİKAL WEF ELEŞTİRİSİ ARKDA PLANDA KALDI

İşçi hareketinin kapitalizmin üstesinden geleceğini iddia eden herhangi önemli bir örgütünün bulunmadığı, bu nedenle diyalog yanlılarının yaptığı gibi bir nevi saray soytarılığını üstlenmekten başka çare kalmadığı söylenebilir. Ancak o zaman Thunberg’in WEF’teki varlığının, WEF’e yönelik temel eleştirinin meşruiyetini yitirmesine katkı sunduğu gözlerden gizlenmiş olur. Hem de iki defa: Pratik olarak, bu yıl da İsviçre’de forumla diyalog aramayan, kökten eleştiri getiren protestolar vardı. Bu girişimler Thunberg’in varlığı ile daha da marjinalleştirilmeye çalışıldı. İlkesel olarak, gençlik iklim hareketinin önde gelen bir figürünün foruma katılması, WEF’in temsil ettiği toplumsal yapıya (kapitalizme) yönelik eleştirileri pratikte anlamsız, önemsiz, gereksiz hale getirmiş oldu.

SOL KANAT İKLİM AKTİVİSTLERİ NASIL TEPKİ VERİYOR?

Öte yandan, bu durum, aynı zamanda, iklim hareketinde bir arınma sürecine de yol açabilir. Son birkaç ay içinde sol kanat iklim aktivistleri tarafından açıklamalar da yapıldı zaten, ancak çoğunlukla kesinlikle Thunberg’i eleştirmek ve hareketi bölmek istemediklerini vurguladılar. En son Davos’ta Thunberg’in öne çıkarılan görünümü ile iklim-çevre hareketindeki sol da kendisinin ekolojik makyajlı bir kapitalizm için incir yaprağı olarak kullanılıp kullanılmadığını sorgulayacaktır. Ve bu süreçte yıllardır ekolojik soruna sınıf hareketine bağlı yaklaşan gruplarla karşılaşacaktır.

(Çeviren: Semra Çelik)


FRANSA: TEK ÇIKIŞ YOLU EMEKLİLİK YASA TASARISININ GERİ ÇEKİLMESİ

Patrick Le HYARIC
Humanite Dimanche 

Baştan sağma, altı defa değiştirilmiş, Fransız sosyal paktının temellerini paramparça eden, sonuçlarının bin sayfalık bir metinde incelendiği bir yasa tasarısını Danıştay kabul edemezdi. Danıştay’ın kararı iyi bir haber, zira sürekli öne çıkartılan hukuk devleti bu metinde hırpalanıyordu. Taslakta, birçok açıdan belirsiz ne sistemin geleceği ne de emeklilik maaşıyla ilgili hiçbir garanti taşımayan, 1945’den miras alınan sistemi (ki Danıştay bunun sağlamlığına vurgu yapıyor) tamamen altüst etmede tutarsız ve anayasaya haykırı maddelerle dolu: İşte en yüksek idari hukuksal kurum hükümetin yasa tasarına karşı bu suçlamalarda bulundu. 

Meclisin başkanlar konferansı birkaç gün içinde başlayacak yasa tasarısının incelenmesinin ertelenmesini istedi. Sol gruplar bir gensoru verecekler ve hukuksal olarak tasarının geçersiz olduğunu kanıtlayacaklar. Komünist Parti milletvekilleri bir önerge verecek ve kabul edilirse referandumun yolu açılacak. Eğer Macroncu grup yasa tasarısının iyiliğinden o kadar eminse o da bu oylamaya katılmalıdır. 

Tasarıyı zorla Meclisten geçirmeyi hedefleyen “yasanın sonuçları raporu” aceleye getirilerek hazırlanmış ve Danıştay bile onu “olması gerekenin çok altında” olarak değerlendiriyor. Ve bunu sergileyebilmek için 1029 sayfalık bir inceleme paylaşılmış. Örneğin denge yaşı. Aylar boyunca hükümet 64 yaşında oluşacak bir denge yaşı konusunda ikna etmek için uğraşıp durmuştu. Oysa ki sonuçlara dair sunduğu araştırma bile “denge yaşı” olarak 65’ten bahsediyor. Daha da kötüsü, bu 65 yaşı hükumetin tüm komünikasyon malzemesinde kullanılıyor, oysa ki yasa tasarısının 10. maddesi söz konusu denge yaşının “gözlemlenen emekliler için yaşama yaşının 3’de 2 uzamasından dolayı” değişeceğini belirtiyor. Yaşanabilir bir emeklilik maaşı alabilmek için 66 yaşına, hatta yeni kuşaklar için daha fazla çalışmak zorunda kalınacak. Araştırma milli gelirde emekliliklere ayrılan oranın önümüzdeki yıllarda yüzde 13’ün altına düşeceğini de belirtiyor. Emekliliklerin sayısının artması ise mekanik olarak emeklilik maaşları da düşecek. Karşı reformunun felaket sonuçlarına karşı öğretmenlere yönelik verilen prim vaatlerinin anayasaya aykırı olması ise ne kadar acemi bir iş yapıldığını gösterdiği gibi insanı isyan ettirtecek bir samimiyetsizliği ortaya koyuyor. 

Hükümet utanmadan söz konusu birçok belirsizliğe… yasa onaylandıktan sonra cevap getireceğini belirtiyor. Meclisteki tartışmaların mantığına tamamen gölge düştü. Temsili demokrasiye ye karşı böylesi bir tahkir çok nadir görülmüştür.  
Danıştay’ın kararının sertliği Macroncuların içine düştüğü demokrasiyi ayaklar altına almanın boyutlarını gösteriyor. Siyasi kriz artık kurumsal sistemi de içine almaya başladı, ki bunların bir kısmı, Danıştay raporunun yazarlarının söylemiyle, “sosyal sözleşmenin” kırılmasından tedirginlik duyuyor. Sermayenin en küçük isteklerini bile yerine getirmek için hayata geçirilmeye çalışılan bir politikanın sertliği, sosyal uzlaşmadan ne kaldıysa onu sarsıyor, bu kalıntılardan tabi ki memnun olunamaz fakat emek ile sermaye arasında bir denge sağlıyordu ve bunsuz Cumhuriyet anlamsız bir kelimeden başka bir şey değildir. Toplumun artan bir kesimi bunu artık kabul edemiyor. Ve Meclis’i baypas edecek Anayasa’nın 49-3’üncü maddesinin devreye sokulma tehditti ise öfkeleri daha da arttırıyor. Böylelikle yeni bir durum söz konusu. Bu tasarıdan artık toz ve parçacıklar kaldı. Tarih’in çöplüğüne atılacaktır, atılmazsa sonucunu kimsenin öngöremeyeceği bir demokratik krize yol açacaktır. Halka artık tekrar dönme gündemde. 


BÜTÇE KESİNTİLERİ VE BREXIT GERÇEKLERİ

Stephen BUSH
NewStatesman


SKY News ve The Sun’ın ortaya çıkardığı bir mektuba göre Maliye Bakanı Sajid Javid devlet bakanlarının bütçelerinde yüzde 5’e varan tasarrufta bulmalarını istiyor.

Aslında bu mektup Muhafazakar Parti’nin 2019 seçim manifestosu vaatlerinin bilinen anlamını gözler önüne seriyor. Çok düşük faiz oranlarının görünürde uzun süre devam edeceği ekonomik mutabakatına dayanarak, altyapı yatırımlarına yaklaşımın değiştiği bir gerçek. Devlet harcamaları konusunda Maliye eski Bakanı George Osborne’un kendisine verdiğinden daha geniş bir hareket alanları olduğu da bir gerçek. Fakat polis, eğitim ve Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) harcamalarında artış ve sosyal sigorta, gelir vergisi ve KDV gibi vergi oranlarının sabit kalması ve/veya düşürülmesi iddialı vaatleri kamunun diğer alanlarında en az Osborne’un 2010 bütçesindeki kadar ciddi kesintilere işaret ediyor. On yıldır gözlenen büyük kesintileri yenileri takip edecek. 

Dahası, bu yaklaşım Britanya ekonomisinin büyüyeceği varsayımına dayanıyor. Global bir düşüş bu vaatlerin geriye kalan devlet sektörleri üzerinde etkisini daha da vahim kılıyor. Whitehall’da (devlet ve kamu hizmeti sektörü) gidilecek yapısal değişikliklerin bunu dengeleyecek büyük tasarruflara ve ilerlemelere yol açacağı fikrine bel bağlıyorlar. 

Bir de Brexit konusu var: Telegraph gazetesi yazarı Gordon Rayner’a göre Boris Johnson AB’ye Brexit’i takiben Britanya’nın sınırlarda kontrolü kabul edeceğini söyleyecek. Bu aslında yerel restorana size getirdikleri yemek için ödeme yapacağını vaat etmek gibi bir şey: Teşebbüsün doğası bu zaten.

Bunun pratik anlamı Johnson’un Brexit açısından en büyük konulardan birine el atması: Tercih edilen AB–Britanya ilişkilerinin ne anlama geldiği konusunda Britanya halkıyla yüzleşmek. Johnson’un tercih ettiği Brexit koşullarında öncelik AB ile ticaretten daha çok ticari mevzuatta yapılacak olan serbestleştirme. Daha yavaş bir büyüme pahasına daha serbest ticari düzenlemeler. Daha yavaş bir büyüme ise devletin çoğunluğu için daha çok kemer sıkma anlamına geliyor.

Hükümetin şansı Muhafazakar Partili seçmenin çoğunluğunun beklentilerinin çok düşük olması. Brexit’in haber olmaktan çıkması onlar için yeterli. Kötü haber ise 2019 seçimlerinde kazandıkları yeni seçmenlerin beklentilerinin yüksek olması. Vergi oranlarını dondurma kararı Boris Johnson’un partisi için bir dahaki seçimlerde büyük sorun yaratacağı ise acı bir mali gerçek.

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Savcılık cezaevinde çıplak aramayı “yasal” kabul etti

SONRAKİ HABER

Konya'da 15 yaşındaki çocuk yem karma makinesine sıkışarak hayatını kaybetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa