03 Şubat 2020 00:47

Arap coğrafyasında geçen hafta: İdlib’de adım adım sona doğru

Suriye'nin İdlib kentinde artık sona yaklaşan çatışmalar ve ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Netanyahu ile birlikte ilan ettiği Filistin planı geçtiğimiz haftanın öne çıkan başlıkları oldu

Fotoğraf: MA

Paylaş

Ali KARATAŞ
Yusuf ERTAŞ

Astana süreci ve Soçi mutabakatı nedeniyle uzun süreden beri sürüncemede olan Suriye’nin İdlib kentindeki gelişmeler son günlerde hız kazandı. Rai al Youm gazetesi, Suriye ordusunun M5 karayolunun kontrolünde son derece kritik bir nokta olan Maret el Numan ilçesinin tamamen kontrol altına alınmasıyla sonuçlanan saldırının gizli bir anlaşma sonucu başladığını iddia etti.

Gazete başyazısında, “Anlaşmaya; kamuoyuna açık toplantıdan sonra (Suriye) Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük ile mevkidaşı MİT Başkanı Hakan Fidan arasında varıldı. Türkiye, İdlib’deki terörist grupları ortadan kaldırma görevini Suriye ordusuna ve Ruslara bıraktı” dendi.

Aynı konuyu yine baş yazısında işleyen al Kuds al Arabi gazetesi de Rusya’nın son üç günde 200’den fazla hava saldırısı yaptığını ve 700 bin kişinin İdlib’ten Türkiye sınırına doğru hareket ettiğini yazdı. Makalede, “Aralıklı olarak, özellikle 2017’den bu yana, muhalefetteki Suriyelilerin açlıktan kuşatılmış bölgelerden göçleri yoğunlaşmaya başladı. Hepsi Şam, Kadarya ve Guta’yı çevreleyen ve Halep ve Humus ve Hama kırsalından, İdlib vilayetine göçtü” denildi.

ABBAS MASAYI BU SEFER DEVİRECEK Mİ?

Filistin sorunuyla ilgili olarak Trump’ın yeniden gündeme getirdiği “Yüzyılın Anlaşması” hemen hemen bütün Arap basının gündemindeydi. Al Araby gazetesinden Filistinli Yazar Osama Abu Arşid makalesinin başlığında “Abbas bu sefer yapacak mı; masayı devirecek mi?​” sorusunu sordu. Rai al Youm gazetesinin Filistinli Başyazarı Abdulbari Atwan, Youtube’de bu soruya cevap niteliğinde bir haftalık değerlendirme yayınladı. Atwan konuşmasında, “Mahmut Abbas, İslami Cihad ve Hamas’la temasa geçtiğinde bir şey yapacağını düşündük. Kendisinin Batı Şeria’da terörle savaştığını ifade ediyor. Terör nedir? Batı Şeria’daki direnişçi gençlerdir. 120 uluslararası kuruma katılmakla övünüyor. Uluslararası mahkemede olmakla övünüyor. Mahkemede bir tane İsrailli suçlu bile yargılanmadı. Yolunun sonuna ulaştığını söylüyor. Hangi yol sonuca ulaştı? Vatanını aldılar, toprağını aldılar. 800 bin yerleşimciyi meşru hale getirdiler. Sonra meşruiyetle beraber yürüyoruz diyorsun. Böylesi meselenin kritik bir noktaya geldiği bir süreçte güvenlik koordinasyonunu durdurmasını, Oslo’dan ve diğer anlaşmalardan çekilmesin bekliyordum. Biz yeni bir intifada çağrısı yapmasını bekliyorduk” diyerek tepki gösterdi.

DİĞER KURBAN ÜRDÜN

Atwan’ın yaptığı dikkat çeken bir iddia ise dört yılın sonunda bütün Filistinlilerin Ürdün’e gönderileceği iddiası. Bu çerçevede Atwan “Diğer kurban ülke Ürdün olacak. Bu büyük İsrail projesinin bir parçasıdır. Nil nehrinden Fırat nehrine kadar. Bizi hayrete düşüren Arap yönetimlerinin tutumları değil, Filistin yönetiminin tutumudur” dedi.

Al Araby gazetesi ise Trump’ın açıklamalarını “Yüzyılın anlaşmasının ilanı… Filistin’den ne kaldıysa onun üzerine görüşme” başlıklı haber yorumuyla duyurdu. Middle East Online haber sitesinden Hayrullah Hayrullah, Filistinlilere ABD ile iyi geçinmelerini öğütleyerek “Filistinlilerin Amerikan yönetimi ile aralarının bozulmasına yol açan bölgesel koşulları dikkate alması daha iyi olurdu” dedi. Hamas’la olan ilişkilerine dikkat çekerek, “İran’ın bölgedeki her ülkeye ve her Arap toplumuna yönelik tehdidi ışığında Arapların kurtarmaya gelmeyeceklerini anlasalardı iyi olur” dedi ve Arap rejimlerinin bakışının aslında sözcülüğünü yaptı.


FİDAN İLE MEMLÜK ARASINDA GİZLİ ANLAŞMA!

Rai al Youm
Başyazı

Suriye Arap Ordusu İdlib’in güney kırsalında 30’dan fazla kasaba ve köyü geri aldıktan sonra, İdlib’in kalbine sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunan Maret el Numan şehrinin kontrolünü tamamen aldı.

Bu askeri operasyonlarda Rusya’nın rolü; Suriye kuvvetlerine hava koruması sağlamanın yanı sıra silahlı grupların bölgelerini bombalamak. Rusya’nın sağladığı desteğin bu başarıyı elde etmede büyük payı vardı. Suriye resmi kaynaklarına göre İdlib kentini tekrar Suriye devletinin egemenliğine döndürene ve oradaki silahlı gruplar ortadan kaldırılana kadar bu rol devam edecek.

İdlib’e yapılan saldırı, Türk tarafının Rus liderliğiyle Soçi anlaşmalarını uygulamak için daha fazla süre talep etmesi nedeniyle birkaç kez ertelendi. Anlaşma Türk makamlarına silahlı grupları terörist listesinde yer alandan ayırmasını ve İdlib’in Şam’a yeniden bağlanmasını şart koşuyordu. Ancak, Rus müttefikin, Suriye Ordusuna İdlib’e saldırıya yeşil ışık vermesinin ana nedenlerinden biri Türk yetkililerin bu yükümlülüklere uymamasıydı.

Suriye hükümetine yakın kaynakların sosyal medyada sızdırdığı bir iddia, Rusya’nın gözetiminde Suriye hükümetinin ve Türk tarafıyla bir anlaşmaya vardıktan sonra Türk makamlarının bu saldırıyı desteklediği veya karşı çıkmadığı yönünde.

Anlaşmaya; kamuoyuna açık toplantıdan sonra Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük ile mevkidaşı MİT Başkanı Hakan Fidan arasında varıldı. Türkiye, İdlib’deki terörist grupları ortadan kaldırma görevini Suriye ordusuna ve Ruslara bıraktı.

Bu teorinin doğru olup olmadığını bilmiyoruz, ancak İdlib’i geri almak için Rusya-Suriye saldırısının bu toplantıdan sadece birkaç gün sonra başladığını belirtelim. Ancak gelişmeler; Türkiye’nin Rusya ile güçlü ilişkileri, terörist silahlı gruplara karşı tercih ettiği anlamına geliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisiyle beraber Afrika turuna katılan Türk gazetecilere, “Rusya ile gerek Soçi gerek Astana’da bazı görüşmeler, anlaşmalar oldu. Bu anlaşmalara Rusya’nın sadık kalması halinde, biz de aynı sadakatle yola devam ederiz. Şu an itibarıyla maalesef Rusya, Astana’ya da Soçi’ye de sadık değil” diyerek bizi şaşırttı.

Suriyeli savaşçıların Ulusal Mutabakat (el Vifak) Hükümetiyle beraber savaşmak için Libya’ya gönderilmesi, yukarıda bahsettiğimiz Türk-Rus anlaşmasını doğrulamaktadır.  Erdoğan’ın savaşın kaybedildiğini fark ederek daha önce Ruslarla herhangi bir çatışmayı önlemek için İdlib’i feda etmeye karar vermesi gibi... İdlib, bir Suriye şehridir ve geri alınması elbette Suriye Arap Ordusu için meşru bir görevdir.

İdlib’in geri alınması artık bir zaman meselesidir. Suriye ordusunun Maret el Numan şehrine hızla alması ve çevresindeki köy ve kasabaların kontrolünü yeniden kazanması savaşçıların moralini çökme aşamasına getirmiştir.


BÖLGESEL ÇERÇEVEDE “YÜZYILIN ANLAŞMASI”

Hayrullah HAYRULLA
Middle East Online

Donald Trump’ın Ortadoğu’daki barış planı, 2003’te Irak’ın bölgesel denkleminden ayrılmasından bu yana yeniden şekillenen bölgesel denge çerçevesine yerleştirilmeden ele alınamaz. “Yüzyılın Anlaşması” adı verilen plan, iki devletli bir seçenek hakkında konuşuyor. Filistinliler pahasına genişlemek isteyen mevcut bir İsrail devleti var. Trump’ın planında söz ettiği Filistin devleti, meşru isteklerine sahip bir Filistin halkının varlığını tamamen görmezden geliyor.

“Yüzyılın Anlaşması”nda belki de en önemli şey, ABD yönetiminin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 1967’de Altı Gün Savaşı’ndan sonra verilen 242 sayılı karar dahil olmak üzere uluslararası meşruiyete sahip kararları görmezden gelmesidir. Bunun yerine, Amerikan başkanının barış vizyonunu uygulayan damadı Jared Kushner da için bulunduğu ekip tüm İsrail taleplerine cevap verdi. Bu talepler zaten, Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşimlerin meşruiyetinin tanınmasını, Ürdün Vadisi’nin kontrolünü ve birleşik bir Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak değerlendirilmesini içeriyordu. Filistinlilerin devletlerinin başkenti olması için Kudüs’ün hangi kısmı kalacak?

Herhangi bir Filistinlinin birçok vaat içeren “Yüzyılın Anlaşmasını” kabul etmesi zordur. Bu vaatlerin arasında Batı Şeria’da Gazze Şeridi’ni de bağlayarak, ülkenin güvenlik sorumluluklarını İsrail’in belirlediği koşullarda sağlayan bir Filistin devleti kurulması var. Dahası, Filistin devletini kurma deneyimi uluslararası hukuka saygı duyma isteğinin yokluğunda, başkalarının topraklarının zorla işgal edilmesinin kabul edilemezliğine ilişkin 242 sayılı Kararın yok sayıldığı şartlarda başarılı kılmak için elli milyar dolara kadar pompalama konuşmaları devam ediyor.

“Yüzyılın Anlaşması” karşısında tüm kapıların kilitlendiği süreç, Filistin tarafının tekrar hata yapmasını engellemiyor. Teorik olarak özellikle de David Ben Gurion’un İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan ettiği tarih olan 14 Mayıs 1948’den bu yana tüm insanların maruz kaldığı adaletsizliği hesaba katarsak Filistin tarafı haklıdır. Ne yazık ki, Hamas, özellikle 2007’nin ortasından başlayarak, Gazze Şeridi’nde İslami emirlik kurulduktan sonra, İsrail’in kurbanının ortaya çıkması için tüm gerekçeleri sağlamayı üstlendi.

Filistinlilerin Amerikan yönetimi ile aralarının bozulmasına yol açan bölgesel koşulları dikkate alması daha iyi olurdu. İran’ın bölgedeki her ülkeye ve her Arap toplumuna yönelik tehdidi ışığında Arapların kurtarmaya gelmeyeceklerini anlasalardı daha iyi olurdu.


TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİ

Muhammed NUREDDİN
al Halic

Rand Araştırma (RAND Corporation) Kurumu yakın zamanda Türk-Amerikan ilişkileri hakkında bir rapor yayınladı. Bu vakfın finansmanı ABD Hava Kuvvetleri’nden sağlanıyor. Bu nedenle Rapor, “ABD-Türkiye Stratejik İlişkileri ve ABD ordusu açısından sonuçları” başlığını taşıyor.

Rapor Stephen J. Flanagan liderliğindeki on araştırmacıyı kapsıyor ve 276 sayfadan ve dokuz bölümden oluşuyor. Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası dış politikasının çoğu yönünü ele alıyor. Rapor, Türkiye ile ABD arasındaki gerginlik noktalarını yedi alanda sınırlıyor. Suriye’ye Yönelik Politika, Amerika’nın Suriye’de Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve Suriye Demokratik Güçleri ile Taktiksel İlişkisi, Fetullah Gülen’in iadesi, altın kaçakçısı Reza Zarrab’a karşı açılan dava ve Erdoğan ile olan ilişkisi, Türkiye’deki Amerikan karşıtı kampanya, Atlantik dışı savunma sistemi (S400 füzeleri) ve Türkiye’nin ABD vatandaşlarını tutuklaması.

Raporda birkaç noktaya dikkat çekiliyor, bunlardan en önemlileri:

  1. Türkiye’deki siyasi mücadelenin, Ankara ve Washington arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinin anahtarı olduğuna ve birleşik muhalefetin 2023’teki cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan’ı yenebilme ihtimaline değiniyor. Rapor muhalefet partileri olan CHP, İYİ Parti ve HDP’nin Washington ve NATO ile bağları yeniden güçlendirmenin yanında olduğuna inandığı için, seçimi kazanmaları durumunda Türkiye ile Amerikan ilişkilerinin gelişmesine kapı açacağı değerlendirmesine yer veriyor.
  2. Rapor, ABD’nin Türkiye ile ilişkilerini askeri kuruluşlarla özellikle Savunma Bakanı Hulusi Akar ile sınırlandırdığına inanıyor. Raporda, Türkiye ile askeri ilişkilerin geliştirilmesi ve iki ülke arasındaki ortak “yüksek savunma grubunun” yeniden canlandırılması çağrısında bulunuyor. Raporda Hulusi Akar’ın adının geçmesi, Akar’ın bir sonraki aşamanın sürpriz ismi olup olmayacağı ile ilgili soruları gündeme getiriyor.
  3. Rapora göre, Rusya ile askeri iş birliğine rağmen, Türkiye’nin en az on yıl boyunca hâlâ ABD’ye askeri olarak ihtiyaç duyduğuna inanılıyor. Dolayısıyla rapor subay yetiştiren Türk Milli Savunma Üniversitesinde Amerikan askeri müfredatının güçlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. Rapor ayrıca, özellikle askeri darbe girişiminden sonra orta rütbeli subayların geniş tasfiyeye maruz kalması nedeniyle ABD’de Türk subaylarının eğitiminin sürdürülmesinin teşvik edilmesi yönünde çağrıda bulunuluyor.

Raporun ulaşması muhtemel beklentilerine gelince, dört maddede sıralanıyor:

  1. Türkiye’nin, aralarındaki büyük ihtilaflara rağmen NATO’ya bağlı kalması.
  2. Muhalefet lideri 2023 seçimlerinde cumhurbaşkanlığını kazanırsa, Türkiye’nin NATO’ya daha güçlü dönmesi.
  3. Türkiye’nin Rusya ile Batı arasında bir denge kurması.
  4. Türkiye’nin NATO’dan ayrılması ve Batı ile ilişkilerin kesilmesi.

Ancak rapor bu senaryolardan hangisini gerçekleşebileceğini işaret etmiyor. Raporu hazırlayan grubun başkanı Flanagan, Gazete Duvar’a İncirlik konusunda yaptığı açıklamada, “En büyük koz demek istemem ama kesinlikle önemli bir koz. Cumhurbaşkanı Erdoğan da zaten muhtemelen İncirlik olmasa özellikle IŞİD’i hedef alan operasyonların çok daha karmaşık bir hal alabileceğini biliyor. Eğer Türkiye bunu söylerse ABD elbette ayrılmak zorunda. Orası bir Türk üssü. Ancak şu an burada konuşamayacağım bazı hassasiyetler de var” dedi. Dolaylı olarak İncirlik Üssünde nükleer silahların olduğuna ima etti. ABD’nin İncirlik’ten çıkmaya zorlanması durumunda Flanagan, “Diyelim ki orada nükleer silahlar var, Türkiye ve Erdoğan bunu çıkarlarına uygun görebilir. İran nükleer kullanmaya yönelirse bunlar faydalı bir araca dönüşebilir. Türkiye İran’ı engelleyebilir” dedi.

 

ÖNCEKİ HABER

İstanbul'da parekende fiyatları yıllık bazdayüzde 12,78 zamlandı

SONRAKİ HABER

Sağlık emekçileri yazdı: Bursa SES’te neler oluyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa