İşçi mektubu: Yatırılmayan sigorta primi peşinde koşuyoruz
"Hepi topu verilen sadece sigortanız, emeğinize biçilen ücret, yemek ve yol. Bunlara da göz dikecek kadar çıldırmış durumdalar."
Fotoğraf: Pixabay
Bir gıda işçisi
İstanbul
Sürekli umut etmeye çalışıyorum, pek çok kez düştüğümü hissediyorum. Aile, arkadaş, eş, dost... Elbette yaşamın her alanında yanımızda olmaya çalışıyor, destek oluyorlar ama bazı şeyleri düzeltemiyorlar. Keşke olsa dediğim; mutlu, umutlu ve insanca bir yaşam sürebilmemiz için tek bir kurtarıcı olmaması gerçeğini de görmezden gelemiyorum...
Annem, babam, kardeşim, eşim ve ben hepimiz o veya bu şekilde çalışıyoruz. Birçok şikayetleri var. Mahkum hissettikleri için iş değiştirmeyip, ellerinden bir şey gelmediğini düşünerek; mutsuz, umutsuz bir şekilde çalışmaya devam ediyorlar. Annem 5 sene çalıştığı yerden ‘Küçülmeye gidiyoruz’ denilerek bir anda çıkarıldı. Babam daha önce ücretinin aylarca yatmaması nedeniyle ses çıkarttığı için işten atıldı. Şimdiki haksızlıklara karşı söylediği ise “Tek başıma olunca olan bana oluyor, herkes yanımda dursa çok başka olur.” Kız kardeşim özel bir kurumda anaokulu öğretmenliği yaparken 1 sene boyunca sigortasız çalışmış. Girişler çıkışlar eksik primler vs. Oraya güvendiğinden bunu sorgulamamış bile. Eşim, 1.5 sene çalıştığı yerde işçilere sendikayı anlattığı için ona karşı duran birinin ihbarı üzerine işinden oldu. Bana gelince hep bir önceki günden daha umutlu bir şekilde yaşamaya çalışırken son 1 ayda 2 iş değiştirmek zorunda kaldım. Girdiğim yerlerin mükemmel olmadığını biliyordum elbette. Ama bir şeylerin değişeceğine olan inancım hep diriydi. İlk ayrıldığım yer büyük kurumsal bir gıda firmasıydı. Klasik şartlar ve arada bir mesai oluyor söylemleriyle işe girdim. İlk günden “Fazla mesaiye kalır mısın” talebiyle karşılaştım: “Ertesi gün kalıyorsun değil mi mesaiye?” (Fazla mesai dediğim de 1-2 saat değil. Sabah 08.00, akşam 22.30)
Kalmayacağımı, insanca yaşamak istediğimi ifade ettim. Günler böyle geçerken 4 erkek 2 kadın çalıştığımız bölümde erkeklerin küfürlü muhabbetleri, sadece onlar varmışçasına rahat tavırları fazla mesai zorunluluğu kadar rahatsız etti elbette. Öte yandan üretimde çalışan genç-yaşlı kadınların fazla mesaiye kalmak için birbirleriyle yarışması, bir gün yazılmazsa müdür karşısına isyan ederek çıkıyor olması... (Bunun altında yatan sebebin ancak mesai ücretiyle geçinebildiklerini sonradan öğreniyorum tabii.) Mesaiye kalma baskıları ve özellikle kadın arkadaşlarla yasal olmayan bu düzen üzerine yapmış olduğum sohbetler, çok fazla itiraz ediyor oluşum, o işyerindeki ayrılığı beraberinde getirdi.
SİGORTA GİRİŞİM YAPILMAMIŞTI
2 gün sonra yine bir gıda firmasına girdiğimde acil ihtiyaçtan doğan bir denk geliş, çöken morale umudu yeşerten suyu serpmedi değil. Hemen işbaşı yapmam gerektiği, evrakları daha sonra gidip hazırlayabileceğim söylendi. Hayır olsun da pek sağlıklı bir şey çıkmayacak buradan dedim kendime, ama başka seçeneğim de yok. Para kazanmak zorundasınız, mutlak bir borç mevcut, faturalar sırasını bekliyor. Gelen zamlarla baş edecek gücü de göremeyince can havliyle atılmak zorunda kalıyorsunuz önünüzdeki ilk fırsata. Yine de bir tık ağır adım atarak evraklarımı hiç değilse sigorta için olanı hazırlayıp öyle başlayacağımı belirttim. Evrak yoksa sigorta da yoktur, diye düşündüm.
Evrak teslimiyle işbaşı yapmış bulundum. İlk günden itibaren 3-5 gün takibini yaptım ve her takipte sigorta girişimin yapılmadığı sonucuyla karşılaştım. Amir ve insan kaynaklarına gittiğimde geçiştirildi hep. Aynı zamanda maaş günlerine de denk geldim firmanın. İlk günlerde ekipteki arkadaşların konuşmalarına şahit oluyordum. Kim bilir bu ay ne zaman yatacak maaşlar diye. Ayın 5’inde yatması gereken maaşlar 25’ini buluyormuş. Yine bir hüsran, burukluk. Denk geldiğim o günde insan kaynaklarının önünde sıra, ellerinde zarf işçiler. Mesaiyi elden vereni görmüştüm ama bunlar aşmış dedim. Asgari ücret üzerinde alan işçilerin geri kalan alacakları elden veriliyor. Sadece asgari kısmı bankaya yatıyor. Beyaz yaka mavi yaka hepsi buna dahil. Üstüne bir de servis sıkıntısı yaşadım. İşe girmeden önce verdiğim adres ile yani onaylanan adresim ile benim servise binip indiğim mesafe yürüyerek 20 dakika. Bunları da sineye çekmeden dile getirdim. Yine oyalandım. Gündüz vardiyasını böyle atlattıktan sonra akşam vardiyasına geçecekken artık yeni bir konuşma yapma zamanı geldi diye düşündüm. Amirim ile yaptığım konuşmada servisim onaylanan adres üzerinden beni almazsa vardiyaya gelmeyeceğimi ve sigortam başlamazsa şikayet edeceğimi bildirdim. “Ayarlarız, yoğunuz, sen gel en kötü taksiyle gidersin veya eşin alır ne olacak ki”ye varan arsızlıklara gerçekten yeter artık dedim. CİMER ve SGK’ye şikayet oluşturdum ve o gün akşam vardiyasına gitmedim. Doğru düzgün açılmayan telefonum o gün karşılık bulmaya başladı. Ve tepkiyle “Gelmemek de ne demek oluyor? Gelmek zorundasın, ayarlarız dedik, eşin alır dedik” dediler. Duruma itiraz etmemle çıkış işlemlerini başlatacaklarını söylediler. Çıkış işlemleri için İKA’ya gittiğimde ise “Çalıştığın gün ücretini alacaksın” dediler. Sigorta ücreti ve bordro istediğimde, “Yatmayan sigortanın parasını niye vereyim” dediler. Yaptıklarının usulsüzlük olduğunu, yasal haklarımın bilincinde olduğumu söylediğimde ise konuşma benim lehime dönmeye başladı. “Haklısın, mağduriyetini gidereceğiz” gibi açıklamalar yapıldı.
HIZLICA BİLİNÇLENİP ÖRGÜTLENMELİYİZ
Gerçekten bahsettiğim durumlarda bazen tek şey para olmuyor. Yıl olmuş 2020 ama bir yandan sigorta peşinde koşuyor oluşumuz diğer yandan ülkenin ne kadar büyüdüğü veya alım gücünün artması yönündeki söylemler... Daha hakkımız olanı alamıyorken, bunlar nerede yaşıyorlar, nerenin işçilerinden bahsediyorlar acaba diye sorgulatıyor beni. Ayrıca bu kişilerin bizleri insan yerine koymayışı, fütursuzca karşınıza geçip sizi sorgulama cesareti bulan gözü dönmüş patron ve iş birlikçilerinin arsızlıklarına tahammül edilmiyor artık. Hepi topu verilen sadece sigortanız, emeğinize biçilen ücret, yemek ve yol. Bunlara da göz dikecek kadar çıldırmış durumdalar. İnsanca çalışıp insanca yaşamak istiyoruz dedikçe arsızlaşıyorlar ve bir karşılık bulamadıkları zaman bunu uygulamak onlar için kolaylaşıyor. Televizyon seyredip müzik dinlediğimiz kadar hızlı bir şekilde bilinçlenmeliyiz. Elbette yeterli olmayacak ama bir bu kadar da hızlıca bilinçlenip örgütlenmeliyiz. Tek bir yumruk halinde karşılarına dikilmeliyiz. Ben durumumu olumlu olumsuz yönleriyle paylaştım. Görüldüğü üzere tek başıma olduğum için kaybettim. Ama bildiğim bir iki madde ile de alıkonulmak istenen hakkımı alabildim. Bir iki cümle beni kısa vadede kurtarabildi ama o firmada 150 işçi daha var. Hepsinin bunu bilip söylediğinde ortaya çıkacak değişimleri tahmin edebiliyorum. Çok yakın yaşanacak günlerin güzeli. Biraz uzanıp almak hiçbir iş kadar yorucu olmayacaktır.
İş aramaya ve haksızlıkla mücadele etmeye devam edeceğim. Bizim başımıza gelmez veya ben halimden memnunum demek yerine bir gün başka bir yerde bizim veya çevremizdeki kişilerin de başına gelebileceği gerçeğiyle yüzleşerek örgütlü olmamızın nasıl bir zorunluluk olduğunu, yaşamımızı böyle sürdürmemiz gerektiğini biliyorum.