06 Şubat 2020 01:13

Rusya ile uçak krizinden sonraki en dip nokta

Siyaset Bilimci Sezin Öney, Suriye Savaşı konusunda Rusya’nın elinin Türkiye sayesinde giderek kuvvetlendiğini söyledi.

Fotoğraf: Kayhan Özer/Cumhurbaşkanlığı/DHA

Paylaş

Çağrı SARI
İstanbul

İdlib’de Suriye ordusunun TSK ile yaşadığı sıcak çatışma ve Türkiye’nin İdlib üzerinden Rusya ile karşı karşıya gelmesi, Rusya Türkiye ilişkilerinde krizi arttırdı. Ankara ve Moskova hattında bir yandan karşılıklı açıklamalar yapılıyor bir yandan da diplomasi görüşmeleri sürüyor. Peki bu kriz nasıl şekillenecek? Rusya ile ipler atılıyor mu? Tüm bu soruları sorduğumuz Siyaset Bilimci Sezin Öney, bu krizin 2015 yılında yaşanan Rusya uçağını düşürmedeki düşük noktadan en dip noktaya gelindiğine dikkat çekti. Ayrıca Suriye Savaşı konusunda Rusya’nın elinin Türkiye sayesinde giderek kuvvetlendiğini söyledi. Öney İdlib konusunda Türkiye’nin yapabileceği üç alternatif olduğuna işaret etti: Rusya ve Suriye’nin istediğini yapıp geri çekilecek. Ya, gözlem noktalarındaki TSK mensuplarının can kayıplarını göze almak pahasına çekilmeden “pasif bir çatışma” stratejisi yürütecek. Ya da daha ileri bir adım atılıp, çatışmaya girecek.

TÜRKİYE ÜZERİNDEN BATI’YA MESAJ

Askerlerin İdlib’de ölümü üzerinden yeniden bir gerginlik söz konusu... Erdoğan'ın Ukrayna ziyareti de gerginliği perçinledi... Orta yol bulunur mu? Rusya ile yaşanan bu gerilim nasıl sonuçlanır?
Orta yol bulunması, Türkiye’nin İdlib özelinde ve Suriye Savaşı genelinde Rusya’nın çıkarlarına uygun hareket etmesine bağlı. Şu an için, 24 Kasım 2015’te Türkiye’nin Rusya Su-24 uçağını düşürdüğü zamanki düşük noktasından sonraki en dip noktaya geldik. Böyle olacağı beli değil miydi; şu an bir sürpriz mi yaşıyoruz? Hayır: Türkiye’nin Rusya ile son dönemde son derece ısınmış gözüken ilişkilerin aslında kurumsal bir çerçevesi yoktu. Sadece liderlerin diyaloğu üzerinden gelişen ilişkiler söz konusuydu. Bunun ötesinde, Türkiye ile ilişkilerini geliştiriyor gözükmek Rusya’nın işine geliyordu. Zira, Rusya’nın S-400 hava savunma sistemlerini Türkiye’ye satışı, ABD, NATO ve Avrupa Birliği; genel olarak Batı’nın hoşlanmadığı şeylerdi. Bu hoşnutsuzluk da Rusya’nın işine yarıyordu.

Rusya Batı’ya Türkiye üzerinden mi mesaj verdi yani?
Rusya için önemli olan Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek değil, Türkiye ile gelişiyor gözüken ilişkileri üzerinden Batı ülkeleri ve kurumlarının canını sıkmaktı. Tabii, S-400 satışı, Akkuyu Nükleer Santrali gibi büyük satışlar ve ihaleleri almak da Rusya’nın işine geliyordu. Suriye Savaşı konusunda da, şimdiye kadar Rusya’nın elinin Türkiye sayesinde giderek kuvvetlendiğini söyleyebiliriz. Bugün, Barış Pınarı Harekâtı ertesi ABD askerleri bölgeden çekilmemiş olsa, Rusya ve Esad bu kadar rahat hareket edebilir miydi? Elbette ki hayır. Ankara, dış politikayı iç politikaya endeksleyerek hareket ederken, çok kısa vadeli düşünüyor. Barış Pınarı Askeri Operasyonu yapılmaya karar verilince, ABD Başkanı Donald Trump’ın fevri bir tavırla, zaten planlanan bir konu olan Amerikan askerlerinin Suriye’den çekilmesi planını birdenbire gerçekleştirivermeye karar vermesi Ankara’nın beklemediği bir durumdu. O dönemde, eğer ABD askerleriyle ve özellikle de YPG ile daha fazla gerginlik yaşansa, bu durumun iç politikada iktidarın elini güçlendiren karşılıkları olacaktı. Barış Pınarı’nın çok kısa sürmesi ve operasyonla beraber Türkiye kamuoyundaki milliyetçi dalganın yükselmesiyle neredeyse eş zamanlı inişe geçmesi, hesaplara uymadı. Ardından Libya Savaşı konusunda da benzer bir durum oldu. Üstelik Libya Savaşı konusu, Türkiye kamuoyunun da benimsediği ve desteklediği bir mesele de olmadı. Barış Pınarı’nın kadük kalması konusuna benzer biçimde Libya Savaşı’na müdahillik de, hem Rusya hem de Almanya ve Fransa gibi Avrupa’nın ağır toplarının ağırlığını koymasıyla kadük kaldı. İdlib konusunda mesele şu: Ankara, daha fazla geri çekilirse, artık İdlib’de ve belki dahası Suriye’de hiç tutunamayacağını düşünüyor.

ANKARA’NIN CANINI SIKACAK ADIMLAR ATILACAK

Rus medyası Türkiye'nin Suriye ve Libya dosyasını açtı, Erdoğan Kırım için ifade ettiği sözleri tekrarladı... Fakat Erdoğan’ın “Rusya ile şiddetli çatışma yaşamayacağız” açıklaması, keza Putin ile telefon görüşmesi… Nasıl okuyacağız bu süreci?
Türkiye’de ne Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ne de herhangi başka bir tarafın Rusya ile doğrudan askeri çatışmaya girişmek isteyeceğini sanmıyorum. Türkiye’nin böyle bir maceraya girişmesinin hiçbir karşılığı olmaz. Rusya’nın da böyle bir niyeti olduğunu hiç sanmıyorum: Kremlin’in yapacağı şimdiye kadar olduğu gibi, kadife eldiven içinde demir yumruk olmaya devam etmektir. Yani, Rusya’nın son dönemdeki klasik politikası olan, bir yandan Türkiye’ye yönelik yapıcı bir adım atar gibi gözükürken, alttan alta Ankara’nın canını sıkacak, hedeflerine taş koyacak ve en ileri boyutta da, askeri kayıp yaşamasına neden olacak can yakıcı adımları ardı ardına sıralama tavrına devam edecektir. Rusya, Türkiye’ye “Hilal-i Ahmer” ruhuyla yaklaşıp yardım edecek bir hayır kurumu değil; kendi çıkarlarını savunmasına da bugün şaşırmamak lazım. Rusya ile olan diyaloğumuzda, Avrupa Birliği, Batı İttifakı ve ABD ile ilişkilerden farklı olarak kurumsal, dolayısıyla hukuksal veya ilkesel bir çerçeve hiç yok: Dolayısıyla, bir günde hava tersine dönebiliyor.

MOSKOVA’YA KARŞI WASHINGTON KARTINDA TAHRAN’I DÜŞÜNMEK GEREKİYOR

Tüm ülkeler birbirlerini Soçi sürecini uygulamamakla suçluyor... Bu yaşanan saldırıyla beraber, yeni bir Astana süreci ya da benzer bir anlaşma yapılır mı?
Suriye'nin resmi haber ajansı SANA, Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ile Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Tümgeneral Ali Memlük'ün 13 Ocak'ta Rusya'nın başkenti Moskova'da bir araya geldiğini duyurmuştu. Reuters da "yıllardır gerçekleşen ilk resmi temas olduğunu" belirterek haberi teyit etmişti. Mesele, bu kadar büyük bir dönüm noktasının yaşandığı 13 Ocak’taki Moskova Zirvesi’nde, Türkiye tarafı tam teşekküllü olarak da Rusya ve Suriye ile muhatap olurken, kendisinden istenen çekilme takvimini vermek istemedi. Şimdi, Astana tarzı bir zirve yapılması için hem Moskova, hem Şam, hem de Tahran’a bir şeyler veriyor olması lazım Ankara’nın. Üzerine konuşmasak da, İran’ın da İdlib’de milisleri var. Suriye geneli ötesinde de, İdlib ile ilgili her konuda İran da bir aktör. ABD’ye daha fazla yakınlaşma politikası güdülmek isteniyorsa, Moskova’ya karşı Washington kartı oynanmak isteniyorsa, bunun bir de Tahran tarafından nasıl karşılanacağını düşünmek gerekiyor. Hele de, Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’nin Ocak başında öldürülmesinden sonra.

TÜRKİYE’NİN İDLİB’DE YAPABİLECEĞİ ÜÇ ŞEY VAR

Sonuç olarak Türkiye İdlib'te epey yalnız kaldı, köşeye de sıkıştı ve bu bölgeden çıkmamakta ısrar ediyor...
Türkiye’nin İdlib’de yapabileceği üç şey var: ya Rusya ve Suriye’nin istediğini yapıp geri çekilebilir. Ya, gözlem noktalarındaki TSK mensuplarının can kayıplarını göze almak pahasına çekilmeden “pasif bir çatışma” stratejisi yürütür. Ki zaten, şu an bu yapılıyor. Daha ileri bir adım atılıp, TSK’nın aktif biçimde çatışmaya gireceğini sanmıyorum. Ancak, TSK savunma pozisyonundayken de, istemeden çatışmaya çekilebilir. Bu durum, Esad’a bağlı güçlerin sahada nasıl hareket edeceği ve Şam’ın kendi ordusunu nasıl kontrol edeceğine de bağlı. Esad’a bağlı güçler deyince, Türkiye’ye çok diş bilemiş askeri gruplardan bahsediyoruz: Sonuçta, sıcak savaşın yaşandığı yerlerde bazen sahada olaylar kendiliğinden de facia boyutunda seyretmeye başlayabiliyor.

Bir taraftan Ukrayna ile anlaşmalar yapılır, Rusya ile ilişkiler geriliyor... Suriye ile yürüyen gizli bir diploması var… idlib krizi, dış politika İç kamuoyunu nasıl etkileyecek?
Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra, “Üçüncü Dünya Savaşı çıkıyor” diyenler olmuştu. Ben de, o görüşteydim. Benim kastim, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurumları ve barış çerçevelerinin, hukuki ve ilkesel çerçevelerin çöküşü idi. Böyle ortamda, özellikle çatışma bölgelerinde hiçbir kural kalmaz. Herkes herkesle, hiçbir ilkeye, hukuki kurala bağlı kalmaya gerek duymadan, sadece çıkarlarını gözeterek çatışır. Biz zaten Türkiye olarak, Suriye üzerinden Üçüncü Dünya Savaşı’na taraf olmuş oluyoruz. İkinci Dünya Savaşı gibi cephelerin ve açık-net ittifakların olduğu bir savaştan bahsetmiyoruz ama yaşananlar ve hukuk tanımazlığın boyutları bence, bir dünya savaşı ortamına tekabül ediyor. İdlib Krizi, Türkiye’de kamuoyunda oluşturulan, “Suriyeli sığınmacılar, ülkelerine geri dönecek” algısının gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu gösterecek. Tersine, çok daha fazla sığınmacı Türkiye’nin kapısında olacak. Ve yapacak bir şey, dönecek bir taraf da yok. En fazla, AB’den daha fazla yardım istenebilir. 

ÖNCEKİ HABER

Fabrikanın buhar kazanının patlaması sonucu 1 işçi yaralandı

SONRAKİ HABER

Hakkari'de bir asker kaza sonucu hayatını kaybetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa