"Profesör hekim H.B. tecavüz suçuna tepki gösterdim diye hakkımda soruşturma açtı"
"Bu yazıyı yazmamdaki neden hakkında birçok cinsel suç iddiası bulunan H.B. tarafından hakkımda Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş olması"
Fotoğraf: Evrensel
Buse VURDU
Ankara
Ankara’da, sahibi olduğu hayvan hastanesinde çalışan veteriner hekim Ç.B.’ye tecavüz suçundan tutuklanan, ilk duruşmada itiraz üzerine serbest bırakılan ve halen tutuksuz yargılanan Prof. Dr. H. B.’nin davasını birçoğumuz biliyoruz. Davada, H.B. “nitelikli cinsel saldırı”, “cebir ve tehdit ile hürriyeti yoksun kılma”, “tehdit” ve “hakaret” suçlarından, B.’ye yardım ettiği iddiasıyla sanık koltuğunda oturan S.D. “basit cinsel saldırı”, “alıkoyma, tehdit, hakaret”, “suç delillerini yok etme” suçlarından, H.Ş. ise “delilleri yok etme” suçundan yargılanıyor. Olayın ilk duyulduğu andan itibaren Ekmek ve Gül’de konuya ilişkin birçok haber ve röportaj yapıldığı için süreci ayrıntısıyla anlatmıyorum.
Bu yazıyı yazmamdaki neden, hakkında birçok cinsel suç iddiası bulunan H. B. tarafından hakkımda Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş olması. Kendisine hakaret ettiğim iddiasıyla yapılan suç duyurusuna kanıt olarak, H. B.’nin tutuksuz yargılanmasına karar verilen ilk duruşma sonrasında attığım bir tweet gösteriliyor. Re’sen tahliyesinin ardından hakkında bir karalama kampanyası başlatıldığını iddia eden B., hakkında asılsız ve onur kırıcı şekilde tehdit ve hakaret içerikli paylaşımlar yapıldığını öne sürüyor. Sosyal medya üzerinden başlatılan ve binlerce insanın destek verdiği hashtaginin de bu kapsamda suç teşkil ettiğini söylüyor.
ORGANİZE ŞEKİLDE DELİLLER KARARTILIRKEN
Aslında H. B.’nin bu çıkışı, kadına yönelik suçlarda açılan davaları az çok takip edenler açısında şaşılmayacak bir durum. Kadın cinayetleri, taciz, tecavüz ve şiddet olayları giderek artarken mahkeme salonlarında duyduğumuz ifadeler, yapılan savunmalar ve davaların ilerleyişi durumun geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Failler gerek suç işlerken gerek yargılanma süreçlerinde birbirlerinden öğrendiklerinin üstüne koyarak ilerliyor. Geçtiğimiz Aralık ayında Mersin’de 15 yaşındaki bir kız çocuğunu kaçıranların “Seni Özgecan Aslan gibi yaparız” tehdidinde, Şule Çet’in katillerinin birçok delili karartmalarının verdiği özgüvenle “Halk ve sosyal medya baskısı yüzünden tutuklanmak zorunda kaldık” ifadelerinde ve neredeyse artık her kadın davasında kadınların özel hayatlarına ilişkin akıl almaz suçlamalarda bulunulmasında bunu görüyoruz. Kadın katilleri, tacizciler, tecavüzcüler organize şekilde delil karartıyor, pişkince üste çıkmaya çalışıyor ve bu süreçte tepki gösterenleri “karalama kampanyası” yürütmekle suçluyor. H.B. davası da benzer şekilde ilerliyor.
Bir üniversitede profesör olan, aynı zamanda bir hayvan hastanesi sahibi bu erkeğin hakkında -şimdilik bildiğimiz kadarıyla- geçmişte öğrencisi olan kadınlardan gelen taciz iddiaları, bu konuda YÖK’ten aldığı bir cezası ve veteriner hekim Ç.B.’ye tecavüz ve darptan yargılandığı bir davası bulunuyor. Ç.B’nin ifadesine göre, H.B.’nin kadın hekimi uyutmak için serumla ilaç verdiğini, jinekolog bir arkadaşının yardımıyla (H.Ş.) Ç.B’ye zorla vajinal temizlik yaptırdığını, sonrasında ise şikâyette bulunmaması için Ç.B.’yi tehdit ettiğini biliyoruz. B.’nin duruşmadaki ifadelerine baktığımızda ise hiç de şaşırtıcı olmayan şekilde veteriner hekim Ç.B.’yi “ailesinden gizli alkol almakla” ve “bakire olmamakla” suçladığını görüyoruz.
BU PİŞKİNLİĞİN KAYNAĞI YALNIZCA KENDİLERİ DEĞİL
Faillerin ifadelerinin benzerliklerinin, birbirlerinden öğrenme hallerinin ve pişkinliklerinin yalnızca kendilerinden kaynaklı olmadığını biliyoruz. Kadınlara yönelik suçlar çığ gibi büyürken eşitsizliği daha da derinleştirecek adımlar atan, verilen ödül gibi cezalarla failleri koruyup kollayan, son raddede çocuk istismarcılarına evlilik yoluyla affı gündeme getirecek kadar kadınlara ve çocuklara düşman olan iktidarın politikaları failleri güçlendiren. Ülkedeki milyonlarca kadının mahkemelere güvenmemesinin, çıkan kararlara tepki göstermemizin, adliye kapılarına dayanmamızın, “adalet” diyerek sosyal medya kampanyaları başlatmamızın, sokaklara dökülmemizin nedeni çok açık bu yüzden. Kamuoyu tepkisi olmaksızın suçluların hak ettikleri cezaları almadığını, kadınların korunmadığını, adım atılmadığını biliyoruz. Bunu Şule Çet davasının başında sanıkların tutuksuz yargılanma kararından biliyoruz, Ayşe Tuba’nın onlarca kez suç duyurusunda bulunmasına rağmen korunmayıp göz göre göre ölüme gönderilmesinden biliyoruz, Emine Bulut’un katledilmesinden yarım saat önce karakolda olmasından biliyoruz...
Örnekler uzar gider ama bildiğimiz bir şey daha var: İktidarın kadın düşmanı politikalarının; katillerin, tecavüzcülerin, tacizcilerin karşısında koskocaman bir de kadın dayanışması ve mücadelesi var… Bize “Ne olduysa oldu, sesinizi çıkarmayın” diyenlerin karşısına dikilme gücünü bu dayanışmadan alıyoruz. Katillerin, tecavüzcülerin, tacizcilerin hak ettikleri cezaları almaları için daha çok kadınla yan yana gelip sesimizi çıkarmaya, bize eşitsizliği kabullenmeyi öğütleyenlere karşı mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. Sokaklarda boşuna haykırmıyoruz: “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!”