Sultangazi Bilim Atölyesi çalışmalarına devam ediyor
Sultangazi Bilim Atölyesi’nde bu hafta Boğaziçi Üniversitesinden Olgun Dursun’un sunumuyla "Felsefe Nedir?" başlığı tartışıldı.
Fotoğraf: Evrensel
Ruşen ÜNVER
Sultangazi Emek Gençliğinin düzenlediği, çoğunlukla liseli gençlerin okulda dersini göremediği, tartışma ortamlarının olmadığı fakat ilgi gösterdikleri konuları, gençlere anlatmak, onlar için tartışma ortamı oluşturmak amacıyla kurulan Sultangazi Bilim Atölyesi’nde her hafta farklı bir konuyu ele alıyor, tartışıyoruz. Bu haftaki konumuz ise Boğaziçi Üniversitesi’nden Olgun Dursun’un sunumuyla ‘Felsefe Nedir?’ oldu.
Söyleşimiz, Olgun’un zamane toplumunda aslında her işlerini yerine getiren kölelerin var olması ve sahiplerine rahatsız olacakları kadar boş zaman kalmasıyla zaman geçirmek için insanların “düşünme”ye başlaması, felsefenin ilk temellerini atmasını anlatarak başladı. Daha sonra yavaş yavaş felsefenin o dönemde fazlaca yaygın olan ‘mitoloji’ye bir çeşit başkaldırı olarak şekillenmesi, ve artık insanların bir konuyla kalmayıp “evrenin sınırları ne? ruh nedir, var mıdır? ölümden sonrası nedir?” gibi soruları sorması, bu sorularla aslında fizik, biyoloji, kimya gibi bilim için temel soruların sorulması olarak gelişmesiyle devam etti. Arada söyleşimize katılan arkadaşlar tarafından “bilim ile felsefe arasındaki fark nedir?” gibi sorular soruldu ve gerek gençlere gerek Olgun tarafından hep beraber bu sorular hakkında konuştuk, tartıştık ve cevaplar verdik.
Söyleşinin ilerleyen dakikalarında artık biraz daha doğa filozofları ve materyalizmden konuşuldu. İlk zamanlarda sorulan soruların bir şekilde doğa filozofları tarafından su, toprak, ateş gibi maddelerle açıklanması ve aslında felsefenin materyalizm ile açıklandığı bir dönemden bahsettik. Ve daha sonra ortaya Platon’nun çıkıp “Bizim sınırlarımız vardır ve biz her şeyi tam olarak göremeyiz. Bizim gördüğümüz şeyler aslında idealar evreninin yansımalarıdır ve her şeyin idea evreninde bir karşılığı vardır.” Demesiyle felsefeye artık materyalizm değil idealizmin hakim olmasıyla devam etti. Ve bugüne kadar felsefe bu iki ana kamp olarak ilerledi. Ruhun doğadan evvel var olduğunu iddia edenler ve doğayı ilk kaynak olarak görenler olarak.
Tüm bu tartışma süreçleriyle birlikte çeşitli felsefecilerin ve akımların tarih sahnesinden silinmesi, karmaşık gelmesi, sadece fular takanların yaptığı bir iş olmaktan çıkıp yaşadığı dünyayı anlama, yorumlama ve değiştirme çabasına gelmesiyle devam edildi. Ve doğayı-toplumu bilimsel temellerle anlamak, böyle bir felsefeyle dünü, bugünü ve geleceği anlamanın mümkünlüğünü konuştuk: Marksizm.
Marksist felsefenin temel yöntemi olan diyalektik ve tarihsel materyalizm ile; insan bilincinin dışında da bir gerçekliğin olduğunu, her şeyin değiştiğini-geliştiğini, birbirleriyle olan bağlarını anlamış olduk. Fakat anlamanın yetersiz kaldığını, toplumun işleyiş yasalarına göre de gelişecek olanı görerek bunun değişiminde rol oynamanın gerekliliği üzerine de durduk. Tıpkı Marx’ın 11. tezi gibi. Söyleşinin sonunda soru-cevap bölümünde tartışma derinleşerek sonlandı.