13 Şubat 2020 18:49

Hasankeyf ve Dicle Vadisi için son çağrı: Gelin durduralım

Hasankeyf Koordinasyonu, Ilısu Barajı nedeniyle yok olmaya yüz tutan tarihi Hasankeyf kenti ve Dicle Vadisi için son uyarısını ve çağrısını yaptı: Gelin durduralım!

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Hasankeyf Koordinasyonu, Ilısu Barajı nedeniyle yok olmaya yüz tutan tarihi Hasankeyf kenti ve Dicle Vadisi için son uyarılarını yapmak üzere, TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesinde basın toplantısı düzenledi.

Toplantıya CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP İstanbul milletvekilleri Hüda Kaya ve Züleyha Gülüm, İstanbul Tabip Odasından Nazmi Algan, HDK'den Beyza Üstün, Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Platformu Başkanı Abdülhakim Daş ile çok sayıda yurttaş katıldı.

12 BİN YILLIK GEÇMİŞE SAHİP HASANKEYF YOK EDİLİYOR

En az 12 bin yıllık geçmişe sahip Hasankeyf'in su altında bırakılarak yok edilmek istendiğini söyleyen Üstün, "Dicle Vadisi boyunca tufan ve talan devam ediyor. Her geçen saniyede bir canlı, bir ev, bir tarihi alan sular altında kalıyor. 32 yıllık mücadele tarihinde ısrarla tahribatın boyutları anlatıldığı, bu projeden vazgeçilmesi çağrısı yapıldığı halde Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santralinin bir devlet projesi olduğu söylenerek yapımında ısrar edilmesini anlamak imkânsız" diye konuştu.

Tarihi alanların dinamitlendiğini, yüzlerce, binlerce yıldır orada bulunan tarihi eserlerin yerlerinden koparılarak başka bir alana taşındığını aktaran Üstün, "Zorunlu kamulaştırmalarla insanların evlerine, tarım arazilerine, yaşam alanlarına el konuldu, göçe zorlandılar. Kamuoyu bütün bunları yakından takip etmişse de ne yazık ki gereken büyüklükte tepki gösterilmediği için proje gerçekleştirilmektedir" dedi.

"EKOLOJİK YIKIMIN BOYUTU HALA BİLİNMİYOR"

400 kilometrelik alanda ekolojik yıkımın boyutunun, kapsamının hâlâ bilinmediğini söyleyen Üstün, "Kapakların kapatılmasıyla birlikte milyonlarca canlı, yaşam kaynağı olan Dicle’nin sularında boğduruldu. Baraj gölü, Hasankeyf’in 11 km batısında ve Batman merkeze bağlı olan Suçeken (Şkefta) köyüne ulaştı. Şu ana kadar 22 köy bütünüyle sular altında kaldı. 30 köyde de evlerin bir bölümü, tarım arazilerinin büyük bir bölümü sular altında. Nehir boyunda bulunan bu köylerden yüzlerce insan göç etmek zorunda bırakıldı. Baraj göletinden hâlâ etkilenmemiş ya da çok kısmi olarak etkilenmiş olan 147 köy var. Bu köylerdeki insanlar yapay göletin sularının onlara ne zaman ulaşacağını bilmedikleri için büyük bir belirsizlik yaşıyor" ifadelerini kullandı.

"KÖYLÜLER ÇÖZÜM BEKLİYOR"

Zorunlu kamulaştırma sonucunda göçe zorlanan 80 bin insanın çok büyük bir bölümü hâlâ göç etmediği için ortaya çıkacak sosyal ve ekonomik tahribatın tam manasıyla gerçekleşmediğini belirten Üstün, şöyle devam etti:

"Yeni evler yapılacağı söylenen birçok köyde inşaat çalışmaları başlamadan gölet suları köylere yetişmiş durumda. Boğulmak ile evsiz kalmak arasında sıkışan köylüler çözüm üretilmesini bekliyor. Tamamen su altında kalacak olan 80 köy ve kısmen su altında kalacak olan 124 köy için Devlet Su İşleri tarafından sadece 4 yeni yerleşim yerinin yapılması sonucu on binlerce insan, aldıkları yetersiz miktarda tazminatla Siirt, Batman, Diyarbakır ve diğer büyük kentlere göç etmeye başladı. On binden fazla 'topraksız' insan ise hiçbir tazminat alamadan göç etmekte. Ağustos ayından beri yüzlerce aile Hasankeyf’ten tek tek Yeni Yerleşke’ye taşınırken, Hasankeyf için özel çıkarılan İskan Yasası çerçevesinde 511 kişiye Yeni Yerleşke’de barınma hakkı verilmedi. Yeni Yerleşke’de ev verilmeyen ve zor durumda olup da Hasankeyf’ten ayrılmayan 25 aile evsiz kaldığı için şu an elektriğin kesildiği, suyun da günün belirli saatlerde verildiği tarihi ilçede yaşamaya çalışıyor."

Yeni Yerleşke’ye taşınan insanların da ciddi bir mağduriyet yaşadığını aktaran Üstün, "Turistler ne eski ne de yeni Hasankeyf’e uğradıklarından, geçim sıkıntısı kendisini açıkça gösteriyor. İkinci önemli sorun musluktan gelen suyun içilemez olmasıdır. Bundan dolayı halkın çoğu Hasankeyf’te sınırlı süre akan suyu taşıtlarla Yeni Yerleşke’ye taşıyor. Yetkililer duyarsız. Hasankeyfliler hep su içinde yaşarken artık içecek su bulmakta zorlanıyorlar. İnsanlara iş olanağı yaratılmazsa ve içme suyu sorunu bu şekilde devam ederse ilçe sakinleri Yeni Yerleşke’den de göç etmek zorunda kalabilir" dedi.

Üstün, mezarların taşınması ile ilgili yapılan başvurulardan sadece küçük bir kısmı kabul edildiğini ve sembolik taşımalar gerçekleştiğini söyledi.

"DİCLE NEHRİ ÖZGÜR AKMALI, HASANKEYF KENTİ YAŞAMALI"

Üstün son olarak şunları söyledi:

"Kamuoyu ve sanatçılara da çağrımız var: Daha önce bu alanın yok edilmesine karşı yükseltmiş olduğunuz sesinizi daha da yükseltin! Sessiz kalan sanatçıların da artık ses çıkarması gerekiyor. Bu artık bir tercih değil sorumluluktur. Sular yükseliyor ve baraj göleti önüne çıkan her şeyi yok ediyor. Bu baraj bütün ömrü boyunca yok edecek bir baraj. Bu yüzden bütün yetkililere çağrıda bulunuyoruz. Bu hatadan dönme imkânı hâlâ var. Bu yıkım projesi bir an önce durdurulmalı, baraj kapakları kontrollü olarak açılmalı ve gölet ortadan kaldırılmalıdır. Dicle Nehri özgür akmalı, Antik Hasankeyf kenti yaşamaya devam etmelidir."

TANRIKULU: KURTARABİLECEĞİMİZ ŞEYLERİ KURTARALIM

Ardından söz alan CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, gelinen durumda söylenecek söz kalmadığını belirterek, “Hasankeyf tarihi mirasıyla ve doğasıyla maalesef yüzde 25’i sular altında kaldı. 12 bin yıllık bir tarihi miras 50 yıllık bir proje için yok edilmeye çalışılıyor. Türkiye halkları nedense buraya yeterince ses veremedi. Bende son kez buradan sesleniyorum; kurtarabileceğimiz şeyleri kurtaralım” dedi.

GÜLÜM: BİR HALKIN TARİHİ YOK OLUYOR

HDP milletvekili Züleyha Gülüm, Hasankeyf’te bir katliamın yaşandığını ifade ederek, bu katliamın sadece Hasankeyf’le sınırlı kalmadığının ülkenin dört bir yanında devam ettiğini söyledi.

Gülüm, “Bir halkın tarihi yok oluyor. Bu kadar açık itirazlara rağmen iktidar yıkım politikalarına devam ediyor. Bu yıkım politikalarına karşı maalesef bizler de güçlü bir ses çıkaramıyoruz” ifadelerini kullandı.

Hasankeyf’teki göç durumuna da değinen Gülüm, göçün kadınlar üzerindeki olumsuz yanlarından da bahsederek, Ilısu Baraj projesinin Kürt halkının tarihini yok eden bir proje olduğunu kaydetti. Projenin aynı zamanda bir kimliksizleştirme projesi olarak da okunması gerektiğine vurgu yapan Gülüm, Hasankeyf’i ancak ülkenin dört bir yanından ses çıkararak, kurtulabileceğinin belirterek, duyarlı bütün kesimleri Hasankeyf’i sahiplenmeye çağırdı.

ALGAN: İNSANLARIN GÖÇ ETMELERİ SAĞLIK SORUNLARI YARATIYOR

İstanbul Tabip Odası üyesi Nazmi Algan da Türkiye’deki demokratik kesimler olarak Hasankeyf için gerekli aktif tutumumu alamadıklarını söyleyerek, projeyle birlikte Hasankeyf’de yaşanan sağlık sorunlara dikkat çekti.

Algan, “İnsanların göç etmeleri başlı başına bir sağlık sorunudur. Ciddi bir su kirlenme meselesi var. Bu konudaki tabip odalarımızın çalışmalarının uyarılara rağmen yetkililer gerekli tedbirleri almıyor. Binlerce insanın yerinden edilmesi. İlk olarak kadın ve çocukların sağlık açısından olumsuz etkileyecektir. İktidara zararın neresinden dönerse kardır mantığıyla bu projeden vazgeçmesi çağrısında bulunuyorum” diye konuştu.

KAYA: HASANKEYF PARTİLER ÜSTÜ BİR MESELE

HDP Milletvekilli Hüda Kaya da karşılarında özgürlüklere karşı esaret, yaşama karşı ölümü direten ve değerli olan her şeyi değersizleştiren bir iktidar zihniyetinin olduğunu vurgulayarak, “Bugün gelinen sonucu bizler ne yaptık. Biz bu zihniyete karşı biz gerekeni yaptık mı? Hasankeyf insanlık değerlerinin tamamıdır. O nedenle Hasankeyf inançlar ve partiler üstü bir meseledir. Herkesi gerekli duyarlılığı göstermesi gerekir” şeklinde konuştu. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Adnan Özyalçıner: Baskılar ancak işçi sınıfının bir araya gelmesiyle geriletilebilir

SONRAKİ HABER

Sağlık emekçileri "15 Mart sağlıkta şiddete karşı beyaz miting"e çağrı yaptı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa