14 Şubat 2020 23:36

Duble Salih: Türküler şehre göç etti

Salih Nazım Peker ve Salih Korkut Peker’le yeni albümleri "Çifte Çifte"yi ve müzik anlayışlarını konuştuk: “Anonimlik devri artık son demlerini yaşıyor ve türküler büyük oranda şehre göç etti."

Fotoğraf: Duble Salih, Kolaj: Evrensel

Paylaş

Hasret Gültekin KOZAN

Salih Nazım Peker ve Salih Korkut Peker’den oluşan Duble Salih grubu; “Çifte Çifte” albümünü dijital platformlarda müzikseverlerle buluşturdu. Çifte Çifte, Ankara’nın kostak havalarından, Karadeniz’e mâlolmuş bir zeybek ağıtına; Elâzığ tarzı bir uzun havadan, Rumca bir İzmir sevda türküsüne; Tahtacı semahlarından, günümüz insanının yıkıcılığını sorgulayan yeni nesil bir deyişe yelken açıyor. Albümde yer alan türkülerde Anadolu’nun her yöresinden bir iz var ama çokça etkilendikleri flamenko, rembetiko, blues, bluegrass, rock ve elektronikten de esinlenmeler barındırıyor.

Salih Nazım Peker ve Salih Korkut Peker’le yeni albümü Çifte Çifte ve müzik anlayışlarını konuştuk. Bugüne kadar deneysel ve harmanı bol yorumlar ile farklı oluşumlarda yer alan ikili; Alternatif Folk olarak tanımladıkları müziklerinde, Anadolu ve Rumeli’nin dört bir yanından besleniyor ve herhangi bir yöre ve tür sınırı gözetmiyor. İkili “Anonimlik devri artık son demlerini yaşıyor ve türküler büyük oranda şehre göç etti. Dolayısıyla Anadolu müzik mirası, icra ve üretim anlamında hızla ‘kentli’leşiyor.” dedi.

Önce sizi tanıyarak başlayalım isterseniz, Salih Korkut Peker kimdir, neler yapar?

Müziğe 1993 yılında klarnetçi olma hayalleriyle başladım :) Lise çağlarında yolum gitarla kesişti ve 20 yıllık profesyonel yaşantımda telli çalgılar merkezim oldu. Uzun yıllar perdeli ve perdesiz elektrik gitar temelli bir müzik yaşantım oldu. Birçok rock grubunda yer aldım. Nazım Hikmet Akademisi’nde 1 buçuk yıl kadar Erkan Oğur ve Emin İgüs gibi kıymetli isimlerle kısa ama tesirli bir müzik eğitimi dönemim oldu. 8 yıl İstanbul Arabesque Project ile çalıştım ve 4 albümünde yer aldım. 2017’den bu yana müzik hayatımın merkezinde cümbüş, çağlama ve perdesiz gitar var. Yine aynı yılda yola çıkan ‘Duble Salih’, Yasak Helva ve tek kişilik sahne projem ile müzik hayatım sürüyor. Tüm bunların yanı sıra, hayatımı stüdyo müzisyenliğinden, reklam müziklerinden ve aranjörlükten kazanıyorum.

Peki, Salih Nazım Peker kimdir, o neler yapar?

İlkokulda mandolinle başlayan müzik serüvenim, bağlamaya, oradan da tüm tellilere yayıldı. Şimdiyse bu albümde de çaldığım, yeni bir saz olan divaneyi elimden bırakamıyorum. Arşipel, Tuzlu Nehir, İstanbul Blues Kumpanyası, Kırıka, Çalgiya İzmir derken ‘Duble Salih’ de kervana katıldı. Yıllarca davullu baslı, yüksek volümlü, kalabalık gruplarda müzik yaptıktan sonra Duble Salih’te, sadece tahta ve tel sesiyle, usul usul türkü söylemekten çok hoşnudum. Diğer yandan mesleğim avukatlıkla uğraşıyorum.

Ne zamandan bu yana beraber çalıp söylüyorsunuz, ayrı icralarınız var galiba ama sizi birlikte dinlemekten daha keyif alıyor galiba insanlar, nedir bunun etkisi?

SKP: Haziran’da 3 yıl olacak. İkimizin de yerel ve küresel müziklerden etkilenme biçimi hemen hemen aynı. Geleneği çok sevip, geleneksel tavra çok kafa yorup, bir yandan da dünya müzik endüstrisinin ‘nitelikli yıldızları’ndan beslenmeyi çok seviyoruz. Sanırız ki bu yüzden birlikte çaldığımızda aldığımız keyfi insanlar hemen anlıyor ve karşılık veriyor.

SNP: İki kişi müzik yapmanın başka bir dinamiği var. Mesela üç kişi olunca grup başlıyor. İki kişi öyle değil; tamamen karşılıklı gönlünü, yeteneğini açma hali. Bir de ben Duble Salih ile akustik müziği daha iyi anlamaya başladım sanırım. Öyle bir olgunlaşma evresini de simgeliyor benim için Korkut ile yaptığımız müzik.

"GELENEK BİZİM ÇEYİZİMİZ"

İcralarınızda flamenko, blues ve rock gibi dünya müziğinin etkileri ortada. Bunun yanı sıra geleneksel sazlar ve batı dünyasının enstrümanlarını harmanladığınızı ve ortaya etkili bir uyumun çıktığını görüyoruz. Siz nasıl tarifliyorsunuz?

SKP: Bir takım etiketler, müzik tanımları için gerekiyor ne yazık ki; biz de bu minvalde yaptığımız şeye ‘alternatif folk’ diyebiliriz. Yemeğin kaynadığı kazan tamamen Anadolu ve Rumeli… Ama içine eklediğimiz malzemeler dünyanın farklı noktalarından, farklı müzik geleneklerinden…

SNP: Müzikte tür isimleri, konuşmayı kolaylaştırmak için kullanılıyor. Ama sonuçta duygu ve düşünceleri anlatmak için birer teknik imkan bunlar. Sınır olarak görmemek lazım. Gelenekler bizim çeyizimiz, sandıkta küflenmesin, kullanalım, karıştıralım, bugünün şartlarında dolaşıma sokalım.

Çalışmalarınızda gelenekselin yanı sıra sizlerin de söz, beste ve düzenlemeleri bulunuyor. Peki, çalışmalarınız nasıl sürecek, düşüncelerinizde neler var, yeni çalışmalar olacak mı?

SKP: Anonimlik devri artık son demlerini yaşıyor ve türküler büyük oranda şehre göç etti. Dolayısıyla Anadolu müzik mirası, icra ve üretim anlamında hızla ‘kentli’leşiyor. Biz de ömrü boyunca kentlerde yaşamış insanlar olarak bu gerçeğin bir parçasıyız. Melodik olarak türkü formunda şarkılar yazıyoruz bu yüzden. Gelecek albümlerimizde bu örneklerden daha fazla olacak. Temennimiz, insanların müziğimize baktığında ‘bir şehrin güzel köşesi’ni görebilmesi.

SNP: Hem gelenekten yorumlarla, hem de yeni bestelerle sürecek. Yeni beste yapmayı, geleneğin içinde var olmak, gelenekle hemhal olup birlikte yol almak adına çok önemli görüyorum. Halk ozanlığı geleneği de zaten budur. Neşet Ertaş, ‘Babam Muharrem Usta gelenekti, ben ondan şaşmayım’ deseydi, Neşet Ertaş olamazdı. Tanburi Cemil Bey, o yıllarda geleneksel icrayı temsil eden Tanburi Ali Efendi’yi aşmasaydı, Cemil Bey dehasından mahrum olacaktık. Geleneği dondurmamak gerek. Bu, geleneğin de önce içini boşaltır, sonra yaşamdan silinmesine yol açar gibi geliyor bana.

"SOSYOLOJİK GERÇEKLİĞE UYGUN DÜŞÜYOR"

Belki de birçoğu sizi Çukur’un 17. bölümünde yayınlanan ‘Mican Zeybeği’ türküsüyle tanıdı. Çukur’un kimi sahnelerinde yayınlanan türküleri/şarkıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Kimisi bu durumdan hoşnut değil, kimileri de bunun önemli bir ‘imkân’ olduğunu düşünüyor. Siz ne düşünüyorsunuz, popüler kültür türkülerimizi tüketmiyor değil mi?

SNP: Açıkçası Televizyonu takip eden biri değilim. Ancak Türk Halk Müziği, halkımızın en sevdiği müzik türüdür. Bu yaygın zevkin, popüler dizilere de sirayet etmesi, sosyolojik gerçekliğe gayet uygun düşüyor. Ayrıca bazı eski türkülerin ya da ozanların tekrar hatırlanmasını sağlıyor oluşunu da faydalı buluyorum.

"KARDEŞ YA DA AKRABA DEĞİLİZ"

Kendim ve sizleri dinleyenler için en merak edilen sorudan başlayayım, kardeş misiniz? Bu konuya açıklık getirmenizi isteyeceğim.

SKP: Kardeş ya da akraba değiliz. Nasıl denk geldi biz de bilmiyoruz ama müzikal anlamda bir sürü ortak yönümüz ve tutkumuz olmasını da hesaba katarsak, çok keyifli bir rastlantı olduğu kesin.

SNP: Müzik zevklerimiz benzeşiyor. Birbirimizin projelerini takip ediyorduk. Sonuçta su aktı yolunu buldu. Duble Salih’te birlikte müzik yapmaya başladık.

ÖNCEKİ HABER

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Doğan: Erken yaşta evliliğin önü açılmak isteniyor

SONRAKİ HABER

Osmaniye’de Tüm Köy Sen kurultayı: Tarımın ipi çekildi, üretici örgütlenmeli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa